2000 yılında yayınlanan bir kitapta, 91 yaşında ölen Polonya doğumlu sosyolog Zygmunt Bauman, bu ifadeyi dünya çapında küreselleşme karşıtı hareketlerce benimsenen bir istiare olarak etkin şekilde kullandı. Akışkan Modernite, bir zamanlar modern, düzenli toplumlar için istikrarlı temeller sağlayan sağlam yapıların ve kurumların yok oluşunu ve bu durumun bireyler ve topluluklar açısından sonuçlarını analiz etti <fn>Editör Notu: Söz konusu çalışma Bauman’un “Liquid Modernity” adlı çalışmasıdır. Yayımlanmasından 17 yıl sonra 2017’de Can Yayınları söz konusu çalışmayı Sinan Okan Çavuş’un çevirisiyle Türkçe’ye kazandırmıştır. Bu ve Bauman’ın Türkçe’ye çevrilen diğer çalışmaları için bu sayfa incelenebilir.</fn>.
Leeds Üniversitesi’nde sosyoloji profesörü olan (1971-91 ve sonra emekli) Bauman, “akışkan modern” dünyamızın istikrarsız olduğunu ve şeklini uzun süre koruyamadığını savundu. Her şey sürekli bir değişim içinde gibi görünüyor —takip ettiğimiz modalar, dikkatimizi çeken olaylar, hayal ettiğimiz ve korktuğumuz şeyler. Elitler ve geriye kalanlar arasında artan bir kutuplaşma, sürekli büyüyen eşitsizliğe karşı artan toleransımız, iktidar ile siyaset arasındaki ayrım yazılarında ve yazdığı 60’dan fazla kitabın her birinde daimi temalar olarak yer aldı. Devlet ve pazar, küresel kapitalizm alanında üstünlük arayışına girdiğinde, yoksul ve savunmasız insanların kaderi özel bir öneme sahiptir. Onun da ifade ettiği üzere: “Filler güreşir çimenler ezilir.”
Çalışmaları özellikle İspanya, İtalya ve Orta ve Güney Amerika’da ilerici genç aktivistler arasında etkili oldu. “Dünyaya toplumun en zayıf üyelerinin gözlerinden bakın” dedi, “ve sonra herkese açık yüreklilikle toplumlarımızın iyi, medeni, gelişmiş ve özgür olduklarını söyleyin.”
En ünlü kitabı Modernite ve Holocaust (1989) <fn>E.N.: Bu çalışma 1997’de Süha Sertabiboğlu tarafından Versus Kitap etiketiyle Türkçe’ye kazandırıldı. Mayıs 2016’da Alfa Kitap tarafından yeniden basıldı.</fn> her modern bürokratik toplumun içinde, ayrıcalık süreci, düzen, ahlâk üzerindeki etki, sorumluluk ve başkalarını umursama gibi nosyonlara gizlenmiş soykırım potansiyeline karşı sert bir uyarı niteliğindeydi. Kitap, eşi Janina Lewinson’ın Winter in the Morning (1986) adlı biyografisiyle şekillendi, daha sonra Beyond These Walls: Escaping the Warsaw Ghetto – A Young Girl’s Story (2006) adıyla, 20. yüzyıla dair kendi korkulu deneyimlerini de içeren tashih edilmiş bir baskıyla yeniden yayınlandı.
Bauman, gelecek için alternatif bir taslak sunmaktan her zaman sakınmakla birlikte, ortak sıkıntılarımıza karşı somut bir çözüm iddiasında bulunmayı da reddetti. Ancak, alenen sosyalist bir hükümet iktidarın iplerini elinde tuttuğunda bile, karşı kültürel olarak muhafaza edilen bir sosyalizm şekline dair taahhüdünü korudu. Gerçekten iyi bir toplumun yeterince iyi olduğuna asla inanmayacağı bir gürûh olduğuna inanıyordu.
İnsanlar, bireyselleştirilmiş endişelerini tüketiciler olarak yönetmeye karar verdikçe, alışverişleriyle kendi özel sorunlarına çözüm bulmayı umuyorlarsa, toplu olarak ortak kamusal sorunları paylaşan vatandaşlar olarak hareket etmeyi bırakmışlardır. Onun deyişiyle: “Eşitlik, demokrasi ve özerklik nosyonları, toplumların, paylaşılan emeğin, ortak değerlerin bir ürününden ziyade, giderek artan şekilde, rekabet halindeki bireysel girişimlerce yağmalanacak mal ve servis paketleri olarak görüldüğü bir ortamda hayatta kalabilirler mi?”
Siyasi liderlere olan güvenin feshedilmesiyle, bir inanç yitimi ve kontrolü çıkarcı elitlerden geri almaya yönelik bir talep ortaya çıktı. Bauman örneğin 2007-2008’de bankalara yapılan mali yardımlara dikkat çekerek, bunun ‘zenginler için bir refah devleti’ oluşturmayı amaçlayan bir girişim olduğunu belirtti. İki totalitarizm biçimi yaşamış biri olarak, talep edilen değişimin karakter bakımından otoriter olacağı konusunda uyarıda bulundu.
Orta-batı Polonya’da doğma büyüme Poznań’lı biri, önce Nazi’lerin sonra komünistlerin kurbanı oldu. Bir muhasebeci olan Moritz Bauman ve eşi Sophia (kızlık soyadıyla Cohn)’nın oğulları; II. Dünya Savaşı’nın başlamasına yakın, ailesiyle Sovyetler Birliği’ne kaçtı ve Nazi’lere karşı savaştığı için Polonya’da cesaret madalyası kazandı.
1948’de Janina İle evlendi ve Warsaw Üniversitesi’nde sosyoloji dersleri verdi; 1964’de profesör oldu. Dört yıl sonra, o ve ailesi –şimdi Lydia, Irena ve Anna adında üç kızları var- komünist rejimin antisemitik kampanyasının bir sonucu olarak sürgün edildiler. Böylece ikinci kez bir mülteci haline geldi ve yoksulluk, marjinalleşme ve sürgün deneyimleri kendisini açıkça, ahlakla yönlendirilen sosyoloji bilimine yönlendirdi.
Tel Aviv (Filistinlilere yapılan muameleye karşı çıkmasına rağmen), daha kısa süreli Hayfa ve Melbourne, Avustralya’daki üniversitelerde geçici görevlerden sonra Bauman 1971’de ailesiyle birlikte İngiltere’ye yerleşti. Burada Leeds Üniversitesi sosyoloji bölümünün başına geçti.
Verimli ve disiplinli bir yazar olarak, çalışmaya hep gün doğumundan önce başladı. 1980’lerde, bir personel-öğrenci partisinden sonra oralığı temizleyen çalışanlar, sabah saat 4.30’da binaya geldiğini ve işe başlamak için ofisine adım attığını hatırlıyorlar. Hayatının geri kalanında da kitapları yayınlanmaya devam etti.
Son yıllarda Bauman, mülteci krizini ve sağ kanat popülizmin Avrupa’da ve ABD’de yükselişini “insanlık krizi” olarak analiz etti. Toplumsal olarak ilerici bir Avrupa vaadi onun için büyük önem taşıdı. Avrupa Birliği’nin zor kazanılan haklar, savaş ve sosyal güvensizliğe karşı ortak bir koruma mekanizması işlevi gördüğüne inandı. Geçtiğimiz Ekim ayında Leeds’deki şimdilerde öğrencilerine son seslenişi olduğu anlaşılan derste, Holokost ile günümüz popülizminin herkesi merhamet ve pişmanlık olmaksızın “ötekileştirme” kapasiteleri arasındaki paralelliklere değindi.
Aldığı birçok ödül içinde Theodor W. Adorno (1998) Ödülü de vardı. Frankfurt’taki ödül töreni için ne Polonya ne de İngiliz ulusal marşları ona uygun gözükmüyordu, her iki ülkede de bir yabancı gibi hissetti ve böylece Avrupa marşı olan Ode to Joy’da <fn>E.N.: “Neşeye Övgü” (Almanca: An die Freude, İngilizce: Ode to Joy), 1785 yılında Alman ozan, oyun yazarı ve tarihçi Friedrich Schiller tarafından yazılan kaside. Beethoven’ın 9. Senfonisi ilk defa 1824 yılında Viyana’da Karntnerthor-Theather’da seslendirildi. Senfoninin sonu koro ile birlikte Schiller’in “Neşeye Övgü”sü ile sonlanır.</fn> karar kıldı.
Çalışmaları, dünyamızın insan eliyle yapılandığının ve o ellerin dünyayı yeniden yapabileceğinin bir hatırlatıcısı olarak işlev görür. Bütün tutkusu ve karamsarlığına rağmen yazdı çünkü meydan okumaya karşı konulabileceğine ve karşı konulması gerektiğine inanıyordu.
Janina 2009’da öldü. Altı yıl sonra Bauman yine bir sosyolog olan Aleksandra Jasińska-Kania ile evlendi. Kızları, üç kız ve üç erkek torunuyla birlikte O’nun kaybının üstesinden gelmeye çalışıyor.
Kaynak: Mark Davis ve Tom Campbell, “Zygmunt Bauman Obituary“, The Guardian, 15 Ocak 2017.
Editör Notu: Mark Davis, Leeds Üniversitesi bünyesindeki Bauman Enstitüsü‘nün kurucu direktörüdür. Tom Campbell da aynı enstitünün direktör yardımcısıdır. Mark Davis aynı zamanda, Ayrıntı Yayınları ve Say Yayınları’nın sponsorluğunda Sosyal Bilimler Platformu tarafından düzenlenen I. Uluslararası Zygmunt Bauman Sempozyumu‘nun bilim kurulu üyesidir.
Yasal Uyarı: Bu metin, Sosyal Bilimler Platformu Ekibi‘nden Zeynep Şenel Gencer tarafından Türkçe’ye çevrilmiş olup söz konusu metin, izin alınmadan başka bir web sitesinde ya da mecrada kısmen veya tamamen yayımlanamaz, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, dağıtılamaz, içeriğinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Ancak alıntılanan yazının bir bölümü, alıntılanan yazıya aktif link verilerek kullanılabilir. Her türlü alıntı, (her müstakil yazı için) 200 kelime ile sınırlıdır. Alıntı yapılan metin üzerinde herhangi bir değişiklik yapılamaz.