Statik zaman teorisi zamansal konumu büyük ölçüde uzamsal konum gibi ele alır. Çağdaş fizikle uyumlu bir şekilde, uzayzaman bu teoride değişmez dört boyutlu blok olarak düşünülür. Uzayın herhangi bir parçasının diğer parçaları kadar gerçek olması gibi sürekliliğinde her bir zamansal dilimi diğer dilimleri kadar gerçektir. Bazıları bunun uzayın başka parçalarına yolculuk nasıl olanaklıysa, en azından teoride zamanın başka bölümlerine yolculuğun da olanaklı olması gerektiği anlamına geldiğini ileri sürebilir. Bu bakımdan, zaman yolculuğu olanağının araştırılması aynı zamanda statik zaman teorisinin sonuçlarının araştırılmasıdır.
Kurgusal Zaman Yolculuğu
Edebiyat ve sinemada zaman yolculuğunun çok sayıda fantastik tasviri mevcuttur. H. G. Wells’in Zaman Makinesi kitabından Terry Gilliam’ın 12 Maymun filmine kadar birçok heyecanlı öykü, şimdiden geçmiş veya gelecek zamana bir şekilde sıçramayı anlatır. Zaman Makinesi’ndeki zaman yolcusu, kendini dünyanın çok daha ilerideki haline götüren (işleyiş ilkeleri belirsiz) bir makine yapar. 12 Maymun’un kahramanı (yine teknik ayrıntıları belirsiz bir şekilde) dünyanın geçmişteki haline seyahat ettiğinde kendini, geldiği çağın koşullarıyla çok yakından ilgili olduğu ortaya çıkan olaylara karışmış bulur.
Buna benzer anlatılar okuyucuların ve sinema izleyicilerinin hayal gücünü harekete geçirse de, genellikle onları, zamanın mantığını veya fiziğini ciddi bir şekilde değerlendirip ele almaya sevk etmez. Bu anlatıcıların zihninde ne türden bir yolculuk vardır? Konuşma dilinde, genellikle “yolculuk etmekle” zaman boyunca uzayda yolculuğu (örneğin New York’tan Paris’e gitmeyi) kastederiz. Varmak zaman almasına rağmen, varış yeri zamansal değil uzamsal konumuyla tanımlanır. Zaman yolculuğu anlayışı tam da, zamansal konumları uzamsal konumlar gibi ele alır. Bu metafor kurgusal bir eserin keyfini çıkarırken hoş gördüğümüz inançsızlığımızı askıya alma durumunda işe yarayabilirse de, zaman yolculuğunun bırakalım akla uygunluğunu, tutarlı bir anlayış olduğunu söylemeksizin bir işe yaramaz. Bununla birlikte, göreli fiziği ve A serisiyle B serisi olaylar arasındaki farkı tartıştığımıza göre, zaman yolculuğunun olasılığını ve çıkarımlarını incelemek için artık çok daha iyi bir konumdayız.
Öncelikle bu kitapta şimdiye kadar ayrıntılarıyla ele aldıklarımız temelinde, bir biçimde zaman yolculuğu olanağına dair iyimser olmamız için bir hayli neden vardır. En akla yatkın uzayzaman modelinin zamansız bir halde var olan olaylar yayılımını içeren blok modeli olduğunu öğrenmiştik. Bütün geçmiş, şimdi ve gelecek olaylar zamansız halde bir arada var oluyorsa, zaman yolcusunun en azından potansiyel bir varış noktası vardır.
Dahası özel görelilik teorisi, göreli hızla tanımlı, farklı ve her birinin hangi olayların eş zamanlı olduğuna dair kendilerine ait bakış açıları olan referans sistemlerini açıklar. Bunun bir sonucu şimdiyi kuran şeyin, önemli oranda bir bakış açısı sorunu olmasıdır. Bu da bir “şimdiden” başka bir şimdiye, kişinin hızındaki (ve dolayısıyla referans sistemindeki) değişiklikler aracılığıyla geçmesi anlayışına kapı açar görünmektedir. Az sonra göreceğimiz gibi, genel görelilik teorisi uzayzamanın kendisinin manipülasyonu aracılığıyla, bir uzayzaman konumundan başka bir uzayzaman konumuna sıçramak için bir takım olanakları ortaya koyar. Zaman yolculuğu imkanını incelemek üzere kurgunun aksine, ilkin zaman yolculuğunun mantıksal bakımdan tutarlı bir kavram olup olmadığını belirlemeliyiz. Mantıklıysa, anladığımız şekliyle doğa yasalarının, buna izin verip vermediğini sormanın bir anlamı olacaktır. İzin veriyorsa, mevcut kaynakların verili olduğu durumda herhangi türden bir zaman yolculuğunun gerçekleştirilebilirliğini tartışabiliriz.
Zaman Yolculuğu Mantıksal Bakımdan Olanaklı mıdır?
Zaman yolculuğunun olanağını sorgularken, “olanağın” üç anlamına karşılık gelen üç farklı şeyi demek isteyebiliriz: Mantıksal olanaklılık, fiziksel olanaklılık ve pratik olanaklılık. Mantıksal olanaklılık tamı tamına bir mefhumun mantıksal çelişki içerip içermediğiyle ilgilidir. Örneğin, yuvarlak bir kare inşa etmek mantıksal bakımdan mümkün değildir. Çünkü çelişkili özelliklere sahip bir şeyi içerecektir. Gerçekleşmesi, doğa yasalarını ihlal etmeyen olaylar fiziksel bakımdan olanaklıdır. Mantıksal olanaklılık fiziksel olanaklılığa baskın çıkar: Olayların fiziksel olanağı yokken mantıksal olanağı var olabilir. Yuvarlak bir kareyi düşünelim tekrar: Yuvarlak bir karenin mantıksal olanaksızlığını biliyorsak, fiziğin böyle bir şeye izin verip vermediğine bakmamız gerekmez. Tersine, fiziksel olanaklılığa sahip olayların mantıksal olanaklılığa sahip olmaması diye bir şey mümkün değildir. Örneğin, desteksiz bir kalemin dünya yüzeyine yakın bir şekilde havada durması doğa yasalarına aykırıysa da, bu fenomen mantıksal bir çelişki barındırmaz. Son olarak da pratik olasılık ya da gerçekleştirilebilirlik vardır: Pratik olasılık, mevcut kaynaklar veri alındığında neyin gerçekten gerçekleştirilebilir olduğuyla ilgilidir. Mantığın ya da doğanın yasalarını ihlal etmeyen ancak gerçekleştirilmesi için enerji ya da malzeme sağlanamayacak mevcut olmayan birçok faaliyet vardır.
Mantıksal olanaklılığın diğer olanaklılık çeşitlerine baskın çıkmasından dolayı, zaman yolculuğunun mantıksal bir çelişki içerip içermediğini sorgulamakla başlamak anlamlıdır. Zaman yolculuğu en azından kurguda çoğunlukla temsil edildiği şekliyle mantıksal çelişkiye veya paradoksa izin verir görünür. En sık aktarılan paradoks büyükbaba paradoksudur. Bir araçla geçmişe götürüldüğünüz bilimkurgudaki bildik zaman yolculuğunu ele alalım. Bu türden bir zaman yolculuğu mümkün olsa, zamanda geriye gidip küçük yaştaki büyükbabanızı öldürmeniz ve dolayısıyla kendi doğumunuzu engellemeniz de mümkün olmalıdır. Ancak bu da elbette, sizin var olamayıp geçmişe giderek büyükbabanızı öldüremeyecek olduğunuz vs. anlamına gelecektir. Gerçekten de büyükbaba paradoksu, zaman yolculuğunun mantıksal olanaklılığı açısından ciddi bir engeldir. Üstelik statik zaman teorisi, geçmiş ve gelecek olayların değiştirilemez olmasını gerektirir. Çünkü geçmiş ve gelecek olaylar diye adlandırdıklarımız aslında sadece zamansız bir halde var olan önceki ve sonraki olaylardır. Değişmeyen olayları değiştiremezsiniz. Zaman yolculuğunun bunun yapılabileceğini ima etmesi açmaza yol açar. Bu endişeler mantıksal temellerde zaman yolculuğunu ortadan kaldırıyorsa, halihazırda zaman yolculuğunun olanaksız olduğunu bileceğimizden, konuyla ilgili bilimsel araştırma yapmak zorunda kalmayız.
Aslında zaman yolculuğu ve statik teori mantıksal bakımdan tutarlı olabilir. Statik teori temelde olmuş olanın olduğunu söyler. Geçmiş VAR OLDUĞU şekilde VAR OLUR ve değişmez. Ancak bu olgu, geçmişin zaman yolcularının eylemlerini içermesi imkanını dışlamayacağından zaman yolculuğunu da zorunlulukla dışlamaz: Zaman yolcularının geçmiş eylemleri, sadece zamansız bir halde dünya tarihine dahil olarak VAR OLUR. Bu da insanlar geçmişe yolculuk etseler dahi, kendi büyük anne babalarını öldüremeyecekleri anlamına gelir. Neden? Çünkü öldürmemişlerdir. Bu garip gelebilir, zira zaman makinesinin ve tabancanın mevcut olduğunu varsayarsak, bir kişi söz konusu eylemi neden gerçekleştiremesin? Felsefeci David Lewis bu görünür garipliğin, bir kişinin bir şeyi yapabileceğine dair bir iddianın doğruluğuna karar vermekle ilgili meselelerin bağlamsallığından kaynaklandığını ileri sürmüştür. Gerekli kaynaklar ve fırsat varken başka birini öldürebileceğiniz tamamıyla doğru olabilir. Ancak sonraki bir zamanda var olduğunuz dikkate alındığında, büyükbabanızı genç bir oğlanken öldürebileceğiniz doğru değildir. Bunu yapmak için geçmişe gerçekten gitmiş olsanız dahi, girişiminize (silahın ateş almaması belki veya karar değişikliği gibi) bir şey müdahale etmiş olmalıdır. Çünkü suikast girişiminiz halihazırda çoktan gerçekleşmiş ve açıkça başarısız olmuştur. Bu kurgusal zaman yolculuğu olanaklıysa bile, durum büyükbabanızın hayatta olması ve sizin onun torunu olmanızdır. Böyle olguları, fizikçi Brian Greene’in orta ya koyduğu gibi, pi’nin değerini değiştirebileceğinizden daha fazla değiştiremezsiniz.
Dolayısıyla büyükbaba paradoksu, statik teoride geçmiş ve şimdinin sabit olmasıyla bir arada alındığında zaman yolculuğu olanağını dışlamaz. Sadece dünyanın zaman boyunca nasıl olduğuna dair tutarsız hikayeleri dışta bırakır. Zaman yolculuğu, olayları zamansız bir halde dünya tarihine dahil ettiğimiz ve dolayısıyla değişmez bir olaylar sürekliliğinin parçası olarak anladığımız sürece, paradoksa yol açmak zorunda değildir. Bununla birlikte zaman yolculuğunun mantıksal olanaklılığı fiziksel olanaklılığın da söz konusu olduğu anlamına gelmez. Peki doğa, hiç değilse anladığımız kadarıyla doğa, zaman yolculuğuna izin verir mi?
Zaman Yolculuğunun Fiziksel Olanağı Var Mıdır?
Yinelersek, standart bilim kurgu senaryosu, bir makinenin sizi zamanda geriye (veya ileriye) doğru taşımasıdır. Daha yaygın olan geçmişe yolculuk senaryosu Robin Le Poidevin ve diğerlerinin işaret ettiği “çifte işgal sorunu” nedeniyle baştan sorunludur. Düğmeye bastığınızı ve makinenin zamanda geriye doğru yolculuğa başladığını varsayın. Zamanda geriye giden makine kısa süre sonra, makinenin düğmeye basmanızdan bir mikrosaniye önce (zamanda ileri doğru yolculuk ederken) kapladığı aynı uzayı kaplamalıdır. Ancak, iki katı cisim aynı zamanda aynı uzayı işgal edemez.
Zaman yolculuğunu, maddenin varlığına veya etkinliğine tepki olarak uzayzamanın bükülebildiğini söyleyen Einstein’ın genel görelilik teorisiyle (GGT) güçlü biçimde ilişkilendiren daha fazla bilimsel temelli bir takım başka öneriler zaman yolculuğuna karşı daha iyimserdir. Uzayzamanın bükülmesi, bazı bilim insanlarını zaman yolculuğunun göreli uzayzamanda fiziksel olanaklılığa sahip olabileceğini ileri sürmeye yöneltmiştir. Einstein kariyerinin sonlarında Princeton’da, büyük matematikçi Kurt Gödel ile arkadaş olmuştu. Einstein’la Gödel’in sohbetleri, Gödel’i içindeki bütün maddenin döndüğü GGT’ye uygun bir evrenin matematiğini geliştirmeye yöneltti. Böyle bir evrende uzayzaman, bazı ışık konilerinin kişinin kendi geçmişine yolculuk etmesine olanak tanıyacak kadar eğilmesine yol açacak şekilde bükülebilecektir. Fizikçi Kip Thorne ve diğerleri, çok yakınlarda, GGT’nin aynı zamanda yeterince kütle veya enerji sağlanabildiği takdirde, uzayın bir bölgesinden bir başkasına geçişe olanak verecek ve teoride kişinin kendi geçmişine yolculuk etmesinde kullanılabilecek (uzayzamanın tünel benzeri bükülmeleri demek olan) “solucan deliklerinin” oluşumunu öngördüğünü ileri sürmüşlerdir.
Ciddi düşünürlerce desteklenmesine rağmen, zaman yolculuğunun teorik olanaklılığına ilişkin buna benzer öneriler süregiden bilimsel tartışma konularıdır. Elbette böyle bir yolculuk fiziksel olanaklılığa sahip olsa bile, tuhaf uzayzaman düzenlenişlerine dayalı zaman yolculukları pratik olanaklılığa sahip görünmemektedir; zira uzayzamanı anlatılan şekillerde bükmek için gerekli enerji kozmik ölçekte olacaktır. Bu önerilerin gerçekten fiziksel olanaklılığa sahip yolculuk yöntemlerini tasvir ettiği de tartışmasız değildir. Einstein Gödel’in modelinin, zaman yolculuğuna, dönen bir evrende bile izin vermeyecek başka fiziksel yasaları dikkate almamış olabileceğini ileri sürmüştür. Başkaları solucan deliklerinin doğaları gereği kararsız olduğunu ya da başka fiziksel nedenlerden dolayı zaman yolculuğu için kullanılamayacağını iddia etmişlerdir. Dolayısıyla geriye doğru zaman yolculuğunun fiziksel olanaklılığa sahip olduğuna dair bir uzlaşma yoktur. Tim Maudlin, Gödel ve Thorne’un spekülasyonlarını GGT ile matematiksel bakımdan tutarlı olan ancak hiçbir zaman gerçekleşmeyen veya gerçekleşmeyecek uzayzaman biçimlenişlerinin ortaya atıldığı alıştırmalar gibi görür. Maudlin bu tür olanaklılık iddialarının bizim zaman kavrayışımızla ilgisinin ne olduğunu sorar.
Zaman yolculuğunun kabul edilebilir fiziksel olanaklılığına dair iddiaların ikna edici bulunduğu durumda, yol açabileceği metafizik sonuçlar çok ilginç olurdu. Zaman yolculuğunun gerçek fiziksel olanaklılığı, pratik olanaklılığa sahip olmasa dahi dinamik zaman teorisine yönelik başka bir darbe olduğu anlamına gelirdi. Dinamik teoriye göre zaman boyunca, tek bir geçmiş, tek bir şimdi ve tek bir geleceğe sahip tek bir yol vardır. Herhangi bir olay ve her bir anın geçmişlik, şimdilik ve geleceklik özellikleri vardır. Sadece ilkede bile olsa, biri geçmişe yolculuk edebilseydi, geçmiş olaylar potansiyel olarak yolculuk eden için şimdi olur, şimdiki olaylar ise gelecek vs. olurdu. Dolayısıyla bu türden özellikler olayların gerçek özellikleri olamazdı. Geçmiş, şimdi ve gelecek olan, öznel bir mesele olurdu. Aslında Gödel dinamik zaman teorisini bu nedenle reddetmiştir.
Aynı zamanda nedenselliği ve zaman okunu yeniden düşünmek zorunda da kalırdık. Geçmişe zaman yolculuğu doğa yasalarıyla tutarlıysa, geçmiş olaylar gelecek olaylar tarafından meydana getirilebileceklerdir. Bu da Huw Price ve diğerlerinin ortaya attığı, zamanın tek yönlü doğrultusallığının doğanın içkin bir yönü olmadığı anlayışının doğruluğunu destekleyen başka bir olgu olacaktır.
Zaman Yolculuğunun Asimetrisine Dair Bir Soru
Şimdiye kadar sadece geçmişe yolculuktan bahsettik. Zamanın geçişi gerçekse, aslında bir anlamda her zaman geleceğe yolculuk ettiğimiz de söylenebilir. Einstein’ın özel görelilik teorisi sayesinde “geleceğe kaymanın” gerçekten çok kolay olduğunu da biliyoruz. Hızlı bir uzay gemisiyle dünyadan sertçe ivmelenerek ayrılan birinin, döndüğünde kendi saatiyle yerdeki saatler arasında bir fark bulacağı görelilik teorisinin bilinen bir sonucudur. İkiz kardeşlerden birinin böyle bir yolculuk için ayrıldığını hayal edelim.
Dönüşte, kendisine göre zamanın, dünyadaki ikizinin saatine göre daha yavaş “geçtiğini” görecektir. Bu garip fenomeni anlamaya biraz daha yardımcı olabilecek bir yol, her birimizin uzayzaman boyunca bir yörüngeye sahip olduğumuzu düşünmektir. Her birimiz zaman boyunca zorunlulukla aynı yolla olmasa bile, aynı miktarda uzayzamanı kat ederiz. Uzayzamanın uzamsal boyutunda ne kadar fazla mesafe kat edilirse, zamansal boyutta o kadar az yol alınmış olacaktır ve (belirli sınırlar içinde) tam tersi de geçerlidir. İkizlerden birinin bu geziyi gerçekleştirmesi, bu yolculuk boyunca kendini bir değil de iki farklı referans sistemine göre zamanın geçişini ölçerken bulması anlamına gelir. Ayrılmış ikizlerimizin uzayzaman boyunca ilgili yörüngeleri Şekil 6. l’de görüldüğü gibi temsil edilebilir:
Kabaca (ve sadece hareketsiz ikizin perspektifinden) söylersek, yolculuk eden ikizin uzayzaman boyunca doğrusal olmayan yörüngesi ona, uzamsal boyutta yerdeki ikizinden daha fazla zamansal boyutta ise daha az yol aldırır. Daha fazla uzaklığı kat eder ve daha az yaşlanır. Hızlanmanın bu etkisi deneylerle defalarca doğrulanmıştır. Sıradan bir yolcu jetindeki atom saati birkaç uçuştan sonra yerdeki bir atom saatinden tam da Einstein’ın tahmin ettiği miktarda ve dikkate değer ölçüde sapacaktır. Bu durum, dönüşte oluşan zaman farkı saniyenin sadece çok küçük bir parçası olsa da, uçak yolculuğu yapan kişiyi geleceğe doğru zaman yolcusu yapar. Dolayısıyla, geleceğe kaymalar sadece fiziksel değil pratik olanaklılığa da sahiptir. Aksine geçmişe yolculuk, mantıksal ve fiziksel olanaklılığa sahip olsa dahi pratik olarak olanaksız görünmektedir. Bu olguyu dikkate alan Barry Dainton gerçekten iyi bir soru sormuştur: “Statik zaman teorisi doğruysa, geleceğe kayış neden geçmişe doğru sıçrayışa göre çok daha kolaydır?” Geçmiş ve gelecek şimdi kadar gerçekse ve geleceğe yolculuk olanaklı (hatta rutin) ise, geçmişe yolculuk neden ya çok zor ya da pratik olarak olanaksızdır? Geçmiş ve gelecek gerçekten statik uzayzaman sürekliliğinin sadece parçalarıysa, geçmişle geleceği bu kadar farklı kılan nedir?
Doğasının zorunlu spekülatifliğine rağmen zaman yolculuğu, Dainton’ın zaman yolculuğunun asimetrik doğasına dair sorduğuna benzer iyi sorular sormaya yönelttiğinden, yararlı bir inceleme alanıdır. Bu soru, en azından bildiklerimizden fazlasını öğrenene kadar statik teorinin zamanın doğasını tümüyle doğru olarak yansıttığına dair bir miktar şüpheyi korumamızı gerektirir.
Ancak geçmiş ile gelecek arasında olduğu iddia edilen başka bir asimetri türü, statik teorinin yetersizliğine dair yaygın bir savı izah eder. Olmuş olanın olduğu konusunda anlaşabilmemize karşın, insan özgürlüğü gerçekten alternatif, belirlenmemiş olanaklara açık bir geleceği gerektirir. Statik teori, evrenin (gelecek dahil) zaman çizgisinin herhangi bir parçasında değişikliklere izin vermediğinden özgürlükle uyuşmaz görünür. En nihayetinde özgürsek, statik teori yanlış olmalıdır. Bu eleştiri hattının statik teorinin yanlışlığını düşünmemiz için gerçek bir neden sunup sunmadığı, bir sonraki bölümün konusu.
Adrian Bardon (2018), Zaman Felsefesinin Kısa Tarihi, Çev. Özgür Yalçın, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, s. 131-143.