İntihar etmek her insanın en az bir kez aklından geçmiştir. İnsanın düşüncesi alınmadan fırlatıldığı dünyada, hiç hoş şeyler yaşamadığı düşünülsün. Yaşamak cazibesini sürdürür mü? Camus’ya göre (2016), “gerçekten önemli olan bir tek felsefe sorunu vardır, intihar. Yaşamın yaşanmaya değip değmediği konusunda bir yargıya varmak, felsefenin temel sorusuna yanıt vermektir” (s. 21). Tehlikeli bir sorudur da. Zira yanıt insanın yaşamına son vermesiyle sonuçlanabilir. Ben, insanın kör kanılarından bilgiye sığınırım. Bu yazıda tanrıya değil, ama insanlara karşı suç işlememek için yaşamayı yeğleyeceğim.
Öncelikle kendini öldüren kişiyi anlamak gerekir. Bir insanı intihar düşüncesine yönlendiren nedir? Camus (2016), “kendini öldürmek, (…) yaşamın bizi aştığını ya da yaşamı anlamadığımızı söylemektir” (s. 25) der. Yani yaşam, intihar eylemiyle insanı alt etmiştir. Yahut anlam arayan insana, yaşamın anlamsız olduğu sanısı ölmek için yeterli sebep olabilir. Nietzsche şöyle der (2014): “Hayat kendisi, şu sırrı açtı bana: ‘bak’ dedi, ben hep kendini alt etmesi gereken’im” (s. 123). Her şeyi sonlandırmaktansa, hayatın üstesinden gelmek yaşamın sırrını ifşa eder. Kendini öldürense, yaşamaya değmez demekle yenilgisini kabullenir. Hâlbuki yaşamak, yaşamda verilen mücadeleyi gerektirir. Bu, salt nefes almak ve yaşamak için gerekli ihtiyaçları karşılamak üzere bir savaşım değildir. Şurası kesin: Camus ve Nietzsche gibi filozoflar insan okusun, iş bulsun, evlensin, çocuk yapsın, emekli olsun diye yaşama konusunda ısrar etmez. Yaşamın kendisinde daha derin bir anlam vardır. Üstelik yakalanması zor bir anlam… Amerikalı toplum felsefecisi Reinhold Niebuhr’un deyişiyle, “ne zaman hayatın anlamını bulsam değiştiriyorlar.”
Camus (2016), “ivedilikle yanıtlanması gereken sorunun yaşamın anlamı olduğu yargısına varıyorum” (s. 22) der. Zira intihar edenin yaşamak için hiçbir derin neden bulamadığı düşünülür. Her gün yinelenen çırpınmanın anlamsızlığı, acı çekmenin yararsızlığıyla birleşince ölüm insana tek kurtuluş yolu olarak görünür. Bana kalırsa ölmek, kolayı tercih etmektir. Yani intihar çoğu durumda bir kurtuluş değil, kaçış olmaktadır. Buna karşılık bazı özel durumlar, düşünceleri tersine çevirir. İspanyol denizci Ramon Sampedro (1943-1998), yaşadığı deniz kazası sonrası, sadece başını oynatarak 29 yıl, 4 ay, 20 gün yaşar. Yaşamı boyunca ötanazi hakkını kullanmak için mücadele etse de mahkeme tarafından defalarca reddedilir. Sonunda 11 arkadaşını ikna ederek, siyanür ve bir bardak suyla kendi ölümünü gerçekleştirir. Son dakikalarını kameraya kaydettiren Sampedro, şu önemli ifadede bulunur: “Yaşamak bir haktır, fakat hiçbir zaman bir zorunluluk değil.” 1
Yaşamayı öncelerken, onu bir zorunlulukmuş gibi ortaya koymak bağnazlık olur. Ölmek bir seçenek olarak oradayken, yaşıyor olmaya katlanılabilir. Lacan’ın deyişiyle, “ölüm olmasaydı bu yaşama katlanabilir miydik?” Bu durumda muhtemel herkes delirmiş olurdu. Kısa insan ömrünü, henüz hayattayken değerlendirmek, sanırım akıllıca bir hareket olur.
Camus’a göre (2016), “yaşam anlamdan ne kadar yoksun olursa o kadar iyi yaşanacağı çıkıyor ortaya” (s. 67). Öyle ki anlam arayışı, insanı uçsuz bucaksız bir deliğe sürükler. Dahası hayatın anlamı bulunduğu da söylenemez. İnsanın buna ilişkin sanısı olabilir. Aristotelesçi orta anlayışını benimseyen ben, ne bir anlam arayışı ne de anlamdan yoksun olmayı öneriyorum. Hayatın anlamını kavrayamayan insanın kafası karışır. Bilincini ayakta tutamazsa eğer, düşüncesi intihara sürüklenir. Anlamsızlık ise yaşamını sürdürmenin boş olduğu sonucunu verir. Bu durumda kişi yine intihara yönlenebilir.
Camus (2016), “insan kendinde başlayıp kendinde biter, ötesi yoktur. Bir şey olmak istiyorsa bu yaşam içinde olur” (s. 104) der. İnsanın hayattayken verilen tepkilerle kendini gerçekleştirdiğini söyler. Ölen ise kendi olmaktan yoksundur. Deneyim göstermiştir ki hayattayken yapılanların boş bir uğraşı olduğu inancı, en az umut kadar varlığını sürdürecektir. Hangisinin doğru olduğunu belki zaman gösterir. Şuan yaşıyor olmanın, insanlık tarihini ileriye götürmek ve en iyi yaşamı gerçekleştirmek için ilk adım olduğu unutulmasın. Nitekim insan ölür, fakat insanlık yüzbinlerce yıldır yaşamaktadır.
Umut Tuna Doğaner
sosyalbilimler.org Blog Yazarı
blog@sosyalbilimler.org
Kaynakça
- Camus, A. (2016). Sisifos Söyleni (çev. T. Yücel). İstanbul: Can.
- Nietzsche, F. (2014). Böyle Buyurdu Zerdüşt (çev. T. Oflazoğlu). İstanbul: İz.
Yasal Uyarı: Yayımlanan bu yazının tüm hakları sosyalbilimler.org‘a aittir. Söz konusu metin, izin alınmadan başka bir web sitesinde ya da mecrada kısmen veya tamamen yayımlanamaz, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, dağıtılamaz, içeriğinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Aksi taktirde bir hak ihlali söz konusu olduğunda; Sosyal Bilimler Platformu, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun ve 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun ilgili hükümleri gereğince maddi ve manevi tazminat davası açabilir. Ancak yazının bir bölümü, alıntılanan yazıya aktif link verilerek kullanılabilir. Her türlü alıntı, (her müstakil yazı için) 200 kelime ile sınırlıdır. Alıntı yapılan metin üzerinde herhangi bir değişiklik yapılamaz.
Dipnotlar
↵1 | Ramon Sampedro’ya ilişkin bilgiler, yaşadıkları sinemaya uyarlanan The Sea Inside (2004) adlı filmden edinilmiştir. |
---|