Bir deneme yazma süreci genellikle bir metnin yakın okumasıyla başlar. Elbette, yazarın kişisel deneyimleri zaman zaman denemeye dahil olabilir ve tüm denemeler yazarın kendi gözlemlerine ve bilgisine dayanır. Ancak çoğu makale, özellikle de akademik makaleler, bir tür metnin -bir resim, bir film, bir olay- ve genellikle yazılı bir metnin yakın okumasıyla başlar. Yakın okuma yaparken, metinle ilgili gerçekleri ve ayrıntıları gözlemlersiniz. Belirli bir pasaja ya da metnin bütününe odaklanabilirsiniz. Amacınız, retorik özellikler, yapısal unsurlar, kültürel referanslar da dahil olmak üzere metnin tüm çarpıcı özelliklerini fark etmek olabilir; ya da amacınız metnin yalnızca seçilmiş özelliklerini fark etmek olabilir -örneğin, karşıtlıklar ve yazışmalar veya belirli tarihsel referanslar. Her iki durumda da bu gözlemleri yapmak yakın okuma sürecinin ilk adımını oluşturur.
İkinci adım ise gözlemlerinizi yorumlamaktır. Burada temel olarak tümevarımsal akıl yürütmeden bahsediyoruz: belirli olguların ve ayrıntıların gözlemlenmesinden bu gözlemlere dayalı bir sonuca veya yoruma gitmek. Tümevarımsal akıl yürütmede olduğu gibi, yakın okuma da verilerin (gözlemlerinizin) dikkatli bir şekilde toplanmasını ve bu verilerin ne anlama geldiği konusunda etraflıca düşünülmesini gerektirir.
Nasıl Başlanır?
Elinizde bir kalemle okuyun ve metne şerh düşün.
“Şerh düşmek,” anahtar sözcüklerin ve ifadelerin altını çizmek ya da vurgulamak -şaşırtıcı ya da önemli bulduğunuz ya da soru işaretleri uyandıran her şeyin- yanı sıra kenar boşluklarına notlar almak anlamına gelir. Bir metne bu şekilde müdahale ettiğimizde, yalnızca dikkatimizi yoğunlaştırmaya zorlamakla kalmayız, aynı zamanda bulgular hakkında yazarla birlikte düşünmeye başlarız —bu da okurdan yazara geçişin ilk adımıdır.
İşte antropolog ve doğa bilimci Loren Eiseley’den örnek bir pasaj. “The Hidden Teacher” [Gizli Öğretmen] adlı denemesinden:
. . . Bir keresinde bir örümcekten beklenmedik bir ders almıştım. Çok uzak bir yerde, Batı’da yağmurlu bir sabaha denk gelmişti. Fosil aramak için uzun bir vadiye inmiştim ve orada, tam göz hizamda, sarı-siyah kocaman bir küre örümceği pusuya yatmış, ağını arroyo kenarındaki uzun bufalo otu mızraklarına bağlamıştı. Burası onun evreniydi ve duyuları, içinde yaşadığı büyük çarkın çizgilerinin ve parmaklıklarının ötesine uzanmıyordu. Uzattığı pençeleri bu narin yapıdaki her titreşimi hissedebiliyordu. Rüzgârın çekişini, bir yağmur damlasının düşüşünü, kapana kısılmış bir güve kanadının çırpınışını biliyordu. Ağın bir kolundan aşağıya doğru, üzerinde avını incelemek için aceleyle çıkabileceği sağlam bir şerit uzanıyordu. Merakla cebimden bir kalem çıkardım ve ağın bir parçasına dokundum. Anında bir tepki geldi. Tehditkâr sakini tarafından koparılan ağ, bir bulanıklığa dönüşene kadar titreşmeye başladı. Pençesini ya da kanadını bu muhteşem tuzağa değdiren herhangi bir şey tamamen kapana kısılmış olacaktı. Titreşimler yavaşladığında, sahibinin mücadele belirtileri için kurallarını yokladığını görebiliyordum. Bir kalem ucu, bu evrene emsali olmayan bir müdahaleydi. Örümcek, örümcek fikirleri tarafından sınırlandırılmıştı; onun evreni örümcek evreniydi. Dışarıdaki her şey mantıksız, yabancı, en iyi ihtimalle örümcek için hammaddeydi. Dere boyunca yoluma devam ederken, uçsuz bucaksız imkânsız bir gölge gibi, örümceğin dünyasında var olmadığımı fark ettim.
Metinle ilgili fark ettiğiniz şeylerde örüntüler arayın — tekrarlar, çelişkiler, benzerlikler.
Önceki pasajda ne fark ediyoruz? İlk olarak, Eiseley bize küre örümceğinin ona bir ders verdiğini söylüyor ve böylece bizi bu dersin ne olabileceğini düşünmeye davet ediyor. Ancak şimdilik bu büyük soruyu bir kenara bırakıp ayrıntılara odaklanacağız – tümevarımsal olarak çalışıyoruz. Eiseley’in bir sonraki cümlesinde, bu karşılaşmanın “Batı’da yağmurlu bir sabahta uzaklarda gerçekleştiği”ni öğreniyoruz. Bu açılış bizi başka bir zamanda, başka bir yerde konumlandırıyor ve geleneksel peri masalı açılışının yankılarını taşıyor: “Bir varmış bir yokmuş…” Bu ne anlama geliyor? Eiseley neden bize masalları ve mitleri hatırlatmak istesin ki? Henüz bilmiyoruz ama merak uyandırıcı. Bunu bir kenara not ediyoruz.
Dilin ayrıntıları bizi “Batı’daki” konumumuza ikna ediyor —gulch, arroyo ve buffalo otu. Bunun ötesinde, Eiseley örümceğin ağını “evreni” ve “içinde yaşadığı büyük çark” olarak adlandırıyor, tıpkı göklerin, galaksilerin büyük çarklarında olduğu gibi. O hâlde metafor olarak ağ, evren, “örümcek evreni” oluyor. Ve “duyuları evreninin ötesine uzanmayan” örümcek, “o”, “tuzağa düşmüş bir güvenin kanat çırpışını” bilir ve “avını araştırmak için” acele eder. Eiseley onun “mücadele belirtileri için kurallarını yokladığını” görebildiğini söylüyor. Bu dil detayları ve diğerleri, ağın “sahibini” düşünen, hisseden, çabalayan -bize çok benzeyen- bir yaratık olarak karakterize ediyor. Ama ne olmuş yani?
Fark ettiğiniz örüntüler hakkında sorular sorun — özellikle de nasıl ve neden.
Bazı sorularımızı cevaplamak için metne geri dönüp başka neler olup bittiğini görmemiz gerekir. Örneğin, Eiseley kalem ucuyla ağa dokunduğunda -“daha önce emsali olmayan” bir olay- örümcek, doğal olarak, kalem fenomenini anlamlandıramaz: “Örümcek, örümcek fikirleri tarafından sınırlandırılmıştı.” Elbette örümceklerin fikirleri yoktur, ama bizim vardır. Ve eğer bu pasajı insani terimlerle görmeye başlarsak, örümceğin “evreni”ndeki durumunu bizim evrenimizdeki (evren olarak düşündüğümüz) durumumuza benzetirsek, o zaman Eiseley’in bizim evrenimizin (evrenin) de sonlu olduğunu, fikirlerimizin sınırlı olduğunu ve evrenimizin sınırlarının ötesinde, Eiseley’in kendisinin -o “uçsuz bucaksız imkânsız gölgenin”- örümceğin anlayışının ötesinde olduğu kadar bizim de tamamen ötemizde olgular olabileceğini öne sürdüğüne karar verebiliriz.
Ama neden uçsuz bucaksız ve imkânsız, neden bir gölge? Eiseley Tanrı’yı mı kastediyor, dünya dışı varlıkları mı? Ya da başka bir şeyi, adını koyamadığımız, hatta hayal bile edemediğimiz bir şeyi mi? Ders bu mu? Şimdi, pasajın başlangıcındaki masal anlatma ya da efsane duygusunun, ayrıca uçsuz bucaksız ve görünmeyen bir şeye yapılan bu atfın, basit bir E.T.[1] yorumuna karşı ağır bastığını görüyoruz. Örümcek Eiseley’in kalem ucunu açıklayamasa da hatta kavrayamasa da o kalem ucu açıklanabilir – ne de olsa rasyonel. Belki de Tanrı değildir. Daha fazla delile ihtiyacımız var, bu yüzden metne geri dönüyoruz -şimdi tüm denemeye, yalnızca bu pasaja değil- ve ek ipuçları arıyoruz. Ve bu şekilde ilerlerken, delillere yoğun bir dikkat sarf ederek, sorular sorarak, yorumlar geliştirerek, kompozisyon yazmanın ve tüm akademik girişimin merkezinde yer alan bir sürece dahil oluruz: Başka bir deyişle, kendi fikirlerimiz doğrultusunda akıl yürütürüz.
Dipnot
[1] Extraterrestrial life; dünya dışı yaşam. — Ç.N.
Bu yazı Talha Dereci tarafından sosyalbilimler.org’un “Akademi” kategorisinde yayımlanmak üzere Türkçeye çevrilmitir.
Orijinal Kaynak: Kain, Patricia. (1998), “How to Do a Close Reading,” Harvard College Writing Center. Atıf Şekli: Kain, Patricia. (2023, Mart 10). “Yakın Okuma Nasıl Yapılır?” Çev. Talha Dereci, Sosyal Bilimler. sosyalbilimler.org/yakin-okuma-nasil-yapilir Kapak Resmi: Yakın okuma teması üzerine yapay zekâ araçları ile çizimi. Uygulama: Talha Dereci Yasal Uyarı: Yayımlanan bu yazı Türkçeye yabancı dilden sosyalbilimler.org çevirmenleri tarafından çevrilmiştir. Söz konusu metin, izin alınmadan başka bir web sitesinde ya da mecrada kısmen veya tamamen yayımlanamaz, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, dağıtılamaz, içeriğinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Aksi taktirde bir hak ihlâli söz konusu olduğunda; sosyalbilimler.org, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun ve 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun ilgili hükümleri gereğince maddi ve manevi tazminat davası açabilir. Ancak yazının bir bölümü, alıntılanan yazıya aktif link verilerek kullanılabilir. Her türlü alıntı (her müstakil yazı için) 200 kelime ile sınırlıdır. Alıntı yapılan metin üzerinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Bu metinde yer alan görüşler yazara aittir ve sosyalbilimler.org’un editöryal politikasını yansıtmayabilir. |