Her güzel şeyde olduğu gibi, yaz tatili de çabucak bitti. Yine okul. Pardon Üniversite. Ne diyecektik? Okul mu üniversite mi?
Yeni başlayan öğrenci, şaşkındır, çevresini merak eden bebek misali her şeye merakla bazen de meraksız bakar da bakar. Bakana da bakar, tanıyor muyum diye. Sadece bakmakla kalmaz, bazen de şaşar. Zil çalmaz, okul önünde sınıflar sıraya dizilip içeri alınmaz, dekan konuşma yapmaz, ortalıkta eli sopalı gezen sağa sola oğlum-kızım diye kızan hocalar yoktur. Hatta ortalıkta hiç hoca yoktur. Bu da ne! kantinde oturacak masa-sandalye bile var. Bir de herkes sigara içiyor. Sigara içmek, üniversiteli olmanın bir şartı mı diye düşünenler de vardır. Ezcümle, üniversite ortaokul ve liseye hiiiç benzemiyor. (Laf aramızda, ortaokulu, liseyi aratmayanlar da vardır. Fakat o başka bir yazı konusu. Aslında gerek yok, yaşayarak göreceksiniz zaten).
Yeni başlayanlar için en zor gündür, ilk gün. Zira ilk günden her şeyi öğrenmeye çalışırlar. Fakültesini, arkadaşlarını, hocalarını, ders programını, sınıflarını, kantini, kırtasiyeyi, çarşıyı, şehri de öğrense fena olmaz! Onun için çok koşturur. Hayatında en çok yürüdüğü günü yaşar. Fakat akşama üç beş gereksiz bilgi dışında hiçbir şeyi öğrenemez. Şanslıysa, yurt odasında birinci sınıf ya da bölümünde birileri olur. O da yaver gitmezse, ilk günden lise ortamını arar durur. Ha bir de ilk günden sürü halinde gezenler de olur. Aynı okuldan 15 kişi aynı üniversiteye gelmişse hepsi beraber tüm fakülteleri, tüm kantinleri, tüm mekanları gezmeye gayret eder. Akşam olunca, onların da bir umutsuz vaka… Kantinde içtikleri çay dışında elde başka veri yok.
İlk günün şaşkınlığı ve çömezliği bir yana, verimli bir üniversite hayatı ve sonrası için ilk gelenlerin dikkat etmesi gereken hayati bazı noktalar vardır.
Öncelikle “Üniversite nedir?” sorusuna cevap bulmanız gerekir. Üniversite, hayatın doğal akışına kendisini kaptırmış ve ilkokul-ortaokul-lise-üniversite dizininin bir parçası mıdır yoksa serinin önceki bileşenlerinden yani temel eğitimden farklı, tamamen ayrı bir eğitim ve araştırma kurumu mudur? Yapılan araştırmalara göre, temel eğitim önemli oranda lokal bilgiye, ideolojik ve taraflı bilgiye, hatta dogmatik ve normatif unsurlara dayalı, “birileri ve bir amaç” için toplumu şekillendirmeyi hedefleyen bir süreçtir. Fakat üniversite, etimolojik köken ve tarihsel gelişimi itibariyle, “universe” ya da “universal” yani evren ve evrensel kökenine, başka bir teoride ise, uni(bir)- vesus (dönüşmek) bir bütün, topluluk ya da camia kavramlarına dayanır. Üniversite, eğitici ve araştırmacılardan oluşan akademik bir camiadır. Kısacası, üniversite evrensel bilginin öğretildiği ve üretildiği bir yüksek öğretim kurumudur ya da öyle olmalıdır. Teoride, ortaöğretimin aksine üniversitenin en önemli özelliği evrensel bilgiye ulaşmak, araştırma yapmak ve sonuçlarını yaymak için akademik özgürlük gibi evrensel bir değeri taşıması gerekir. Akademik özgürlük, üniversitedeki akademisyen, araştırmacı ve öğrenci özgürce araştırma ve geliştirme yapmak için, üniversite de bir kurum olarak özgür bir ortam kurmak için kurumsal özerklik ve özgürlüğe sahip olmalıdır.
Böyle bir özerklik ve özgürlük öğrenci, öğretim elemanı, idareci, personel, bahçıvan ve hatta kantinci üniversite camiasının tüm paydaşlarının katkılarıyla oluşturulabilir. Bu nedenle, üniversiteye başlayan öğrencilerin ilk önce saygı ve hoşgörüye inanması ve içselleştirmesi gerekir. Neye saygı ve neye hoşgörü? Ezberlerini bozan her şeye karşı saygı ve hoşgörü… Farklı düşünceler, farklı inançlar, farklı etnik gruplar, farklı renkler, farklı tipler… Farklı olanları bir tehdit olarak değil, bir zenginlik ve bilgi kaynağı olarak görmek gerekir.
Saygı ve hoşgörünün kaynağı da geniş perspektifli olmayı gerektirir. Olaylara at gözlüğüyle bakılırsa, belli bir düşünce kalıbına hapsolunursa, ideolojik ve dar kalıplarla dünya okunursa, bir arkadaş grubuna takılıp kalınırsa, bir cemaat-tarikat, ideoloji ve kliğin esiri olunursa, “biz ve öteki” dikotomisine teslim olunursa bireyin hoşgörülü olması, başkasına saygılı duyması, başkasını sevmesi ve dolayısıyla, yeni yeni şeyler öğrenmesi biraz zordur.
Üniversiteye gelen öğrencinin ilk ve en önemli görevi öğrenmek, araştırmak ve geliştirmektir. Bunun için de antenlerinin hiçbir önyargıya takılmaksızın açık olması gerekir. Tabi ki, bilimin doğası ve bilimsel şüphecilik gereği, öğrendiği her şeyi rasyonel bir imbikten geçirir/geçirmelidir. Üniversite, aynı zamanda, rasyonel düşünmeyi ve rasyonel karar almayı öğrendiğimiz bir yerdir. Düşüncelerimiz ve kararlarımız her zaman gelenek-görenek, inanç ve alışkanlıklarımızdan etkilenir ve bu doğaldır. Fakat tek başına yeterli değildir hatta çok tehlikelidir. Bizi götüreceği yer dogmatizm, fanatizm ve tek tipçiliktir. Bunların yanında, hatta üstünde rasyonel düşünmeyi de öğrenmeliyiz. İşte bunun yeri üniversitedir. Eğer üniversite, rasyonel düşünmeyi öğretemiyorsa, evrensel bilgi ve bilim ahlakı veremiyorsa bilin ki orası bir üniversite değil, yüksek lisedir.
Öğrencinin temel ahlaki görevi, iyi bir öğrenci olmaktır. Burada iyilikten maksat, okuyan, çalışan, kendisini geliştiren ve akademik camiaya katkıda bulunan demektir. Bu nedenle, ilk ve temel görev çok okumak, çok çalışmaktır. Üniversitede öncelikle eğitim, araştırma ve rasyonel düşünme derste öğrenilir. Geliştirme ise, öğrencinin gayretiyle dışarıda kütüphanede, kampusta, bilgisayarda, laboratuarda yapılır. Bunun için ilk şart, derse gitmek istisna olmamalı, aksine derse gitmemek istisna olmalıdır. Derse mutlaka hazırlıklı gidilmelidir. Ders öncesi okumalar yapılmalı. Dersler başlamadan önce bir iki hafta boyunca ders konularıyla alakalı kitap ve makaleler okunmalıdır.
Üniversite, sadece okuma, araştırma, geliştirme ve rasyonel düşünmeyi öğrenmekten ibaret değildir, aynı zamanda bir kültürdür. Üniversite evrensel bilginin yanında, evrensel ahlakı, evrensel anlayışı ve bir dünya vatandaşı olma düşüncesini verebilen bir yerdir. Bizde Ankara ve İstanbul üniversiteleri dışında pek yaygın değildir, fakat dünya üniversitelerinde farklı milletlerden, farklı kültürlerden ve farklı inançlardan öğrenciler ve hocalar olur. Gerçek bir üniversitede yereli aşar, dünyalı olduğunun farkına varırsın. Bunun için de, ruhunu ve bedenini hapsettiğin yerel kalıplardan kurtarmalısın. Tüm insanlık ailesinin bir ferdi olduğunu idrak etmelisin. Yerel kimliğini unutmadan, insanlık kimliğini keşfetmelisin. Kendin, ailen, halkın kadar, insanlığa da nasıl faydalı olacağını düşünmelisin.
Üniversite öğrenme, araştırma ve bir kültür olmanın ötesinde bir sosyalleşme ve hatta politikleşme alanıdır. Üniversitelerde, farklı alanlarda faaliyet gösteren bir dizi öğrenci kulüpleri, araştırma merkezleri ve dernekler vardır. Siyaset, çevre, spor, düşünce, tiyatro, siber, eğlence alanlarında faaliyet gösterirler. Bu kulüplerde organizasyon yeteneğini, liderlik yeteneğini, takım çalışmasını, yardımlaşmayı ve hatta paylaşmayı öğrenirsin. Çok fanatik, dışlayıcı ve ötekileştirici olmadığı sürece, kendi düşünce dünyana yakın, kendi çalışma alanlarına yakın kulüplerde mutlaka aktif rol almaya çalış. Farklı kulüplerin organize ettiği konferans, panel ve seminerlere zamanın el verdikçe katılmaya çalış. Zira, bazen üç-beş kitap okuyarak öğreneceğin şeyleri, bir-iki saatlik konferansta öğrenebilirsin. Bazen saçma hatta kabul edilemez şeyleri de duyarsın, fakat hepsinden bir eyler öğrenirsin.
Üniversite artık büyüdüm, ailemle bile yaşamıyorum, “özgür kız (erkek) oldum”, sigara bile içiyorum hem de okulda anlayışının çok ötesinde bir şeydir. Bunlar var, fakat dozunu ayarlayamazsan dört yıl sonra cehaletin bile gitmez.
Özetle, ilk günler çabuk geçer. Önemli olan, hayatımızın geri kalan kısmını ciddi oranda şekillendirecek üniversite dönemini gerektiği gibi değerlendirmektir. Kendimize, ailemize, milletimize ve tüm insanlığa faydalı bir insan olmayı öğrenmektir. Ezberlerimizden ve önyargılarımızdan kurtularak evrensel bilgiyi, evrensel ahlakı ve evrensel şüpheciliği yerelle yoğurmaktır. Bunu ahlaki görevimiz olan çalışmakla, öğrenmekle, araştırmakla ve geliştirmekle yapabiliriz. Bunu da aklımızı kullanmakla, düşünmekle ve tefekkürle sağlayabiliriz.
Abdullah Saim
Sosyal Bilimler Platformu, Blog Yazarı
a.saim@sosyalbilimler.org
Yasal Uyarı: Yayınlanan bu yazının tüm hakları Sosyal Bilimler Platformu’na (www.sosyalbilimler.org) aittir. Kaynak gösterilse dahi yazının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan yazının bir bölümü, alıntılanan yazıya aktif link verilerek kullanılabilir. Her türlü alıntı, (her müstakil yazı için) 200 kelime ile sınırlıdır. Alıntı yapılan metin üzerinde herhangi bir değişiklik yapılamaz.