İşbölümü aracılığıyla, kişisel güçlerin (ilişkilerin) maddi güçlere dönüşümü, onun genel düşüncesinin zihinden kovulmasıyla giderilmez; ancak bireylerin bu maddi güçleri yeniden kendilerine bağımlı kılma ve işbölümünü ortadan kaldırma eylemiyle giderilebilir. Topluluk olmadan bu olanaklı değildir. Her birey, kendi doğal yeteneklerini, ancak başkalarıyla oluşturduğu bir topluluk içinde bütün yönleriyle geliştirebilir; demek ki, ancak topluluk içinde olanaklıdır kişisel özgürlük. Daha önce topluluğun yerini tutmuş düzenlerde, devlet vb. kişisel özgürlük yalnızca egemen sınıf ilişkileri içinde gelişmiş bireyler için ve ancak bu sınıfın bireyleri oldukları ölçüde var olmuştur. Bugüne kadar bireylerin oluşturduğu aldatıcı topluluk, onlara göre her zaman bağımsız bir varlık kazanmış ve aynı zamanda, bir sınıfın öbür sınıfa karşı birleşmesi olduğundan, yalnız tümüyle aldatıcı bir topluluk olmakla kalmamış, yeni bir ayak bağı da olmuştur. Gerçek toplulukta bireyler, beraberlikleri içinde ve beraberlikleri sayesinde özgürlüklerini elde ederler.
Şimdiye kadar söylediklerimizden şu sonuç ortaya çıkıyor: Bir sınıfın bireylerinin içine girdikleri ve bir üçüncü yana karşı ortak çıkarları tarafından belirlenmiş topluluk ilişkileri, her zaman, bu bireyleri yalnızca ortalama bireyler olarak ve ancak sınıflarının varoluş koşulları içinde yaşadıkları ölçüde içine alan bir topluluk olmuştur; demek ki, burada söz konusu olan, birey olarak değil, bir sınıfın üyeleri olarak katıldıkları bir ilişkidir. Oysa öte yanda, kendilerinin ve toplumun bütün öteki üyelerinin varoluş koşullarını denetimleri altına alan devrimci proleterlerin topluluğunda, durum tam tersinedir; bireyler bu topluluğa birey olarak katılırlar. Bireylerin özgür gelişmesinin ve hareketinin koşullarını onların denetimi altına sokan, işte bireylerin beraberliğidir (elbette, modern üretici güçlerin gelişmiş bir aşamada bulunduğunu varsayıyoruz). Oysa bu koşullar, önceleri, rastlantıya bırakılmışlar ve birey olarak birbirlerinden ayrılmaları ve beraberliklerinin işbölümünce belirlenmesi nedeniyle, ayrı bireyler karşısında bağımsız bir varlık kazanmışlardı ve yine bireylerin birbirinden ayrılığı dolayısıyla, onlara yabancı bir bağ olmuşlardı. Şimdiye kadar bir araya gelmeye (örneğin, Rousseau’nun Toplum Sözleşmesi’ nde açıkladığı gibi isteğe bağlı olanına değil zorunlu olanına), ancak yukarıdaki koşullara dayalı olarak izin verilmiştir; bu koşullar içinde ise bireyler, tarihin insafına bırakılmışlardı. (Sözgelimi, Kuzey Amerika Devleti ile Güney Amerika cumhuriyetlerinin oluşumlarını karşılaştırınız). Belli koşullarla, rastlantıdan ve şanstan rahatsız edilmeden yararlanma hakkı, şimdiye kadar kişisel özgürlük diye adlandırılmıştır; ama bu koşullar, kuşkusuz herhangi bir belli zamandaki üretici güçler ve ilişki biçimleridir yalnızca.
Marx ve Engels, Alman İdeolojisi (1845), s. 74-75
Yorum Yazın