Jonathan Israel, modern demokratik değerlerin ortaya çıkmasına ilişkin araştırmaların durumundan memnun değildir. Eşitlik ve bireysel hürriyet gibi fikirleri Aydınlanma Dönemine kadar izleyerek 1770 ve 1780’lerdeki bir radikal aydınlanmanın “zihin devrimi” yarattığı —ki bu da Fransız Devrimi’nin yolunu açmıştır— tezini savunarak “devasa, derin boşluğu” doldurmaya kalkışır. Bu, tanıdık gelebilir ama aslında Fransız Devrimi’ndeki geniş literatür “saçma bir şekilde yetersiz”dir: Ya indirgemeci Marksist açıklamalara ya da akıl yürütmenin güvensizliğine dair postmodern yaklaşıma batmıştır ve sonuç olarak entelektüel arka planı ve fikirlerin olaylara nasıl sebep olduğunu hesaba katmaz.
Israel, “tartışmacı metot” diye adlandırdığı olgunun yardımıyla, “Ilımlı Aydınlanma” ile mücadeleye kenetlenen “Radikal Aydınlanma”nın açıklamasını yaparak tezini destekliyor. Hemen hemen tüm kitap, bu iki ideolojinin, radikallerin zaferine yol açan felsefi farklılıklarını keşfetmeye adanmıştır. Israel, Radikal Aydınlanmayı, Aydınlanmaya dair tasarlanmış bir üçlemenin ilk cildinde; 2002’de yayımlanıp olumlu tepkiler alan ve aydınlanmanın kuruluşunu ve bu cihetle Spinoza’da bulunabilecek demokratik değerleri tartıştığı Radical Enlightenment: Philosophy and the Making of Modernity [1650-1750] kitabında zaten tanıtmıştı. İkinci cilt, Enlightenment Contested: Philosophy, Modernity, and the Emancipation of Man [1670-1752] ise 2009 yılında yayımlandı. Oxford’da Isaiah Berlin dersleri olarak başlayan A Revolution of the Mind: Radical Enlightenment and the Intellectual Origins of Modern Democracy ise üçlemenin bir parçası değildir ancak üçüncü cildin kapsayacağı konuları öngörür.
Etkileyici bir bilgi birikimine sahip olan Israel, Spinoza’nın Radikal Aydınlanmasının, özellikle Diderot, d’Holbach, Paine ve Helvétius gibi 1770 ve 1780’lerin düşünürleri tarafından sürdürüldüğünü savunuyor. Kitaptaki kahramanların çoğunluğu, Radikal Aydınlanmanın en güçlü olduğu Fransa’da olmalarına rağmen, İsrail, Hollanda, Amerika, Almanya, İngiltere ve İskandinavya’daki çok sayıda radikali birer birer ele alıyor. Radikaller, Spinoza’nın tekçi materyalizminden yola çıkarak, “modern seküler eşitlikçiliğin merkezi değerleri”ni savunurlar. Bunlar arasında demokrasi ve eşit sivil haklar, konuşma özgürlüğü ve basın, kilise ve devletin ayrılığı, cinsel özgürlük ve ezilen ulusların kurtuluşu yer alıyor. Aydınlanma, gerçeği bu ideallere göre şekillendirme yöntemidir; eğer insanlar sadece gerçeği bilirlerse, nihayetinde doğru olanı yaparlar.
Bununla birlikte, radikaller ayrıca, hakların sistematik olarak ihlal edildiği devrimi de destekliyorlar; gerçekten de bu, ılımlı aydınlanma ile Montesquieu, Voltaire ve Kant gibi düşünürlerin başlıca farklarından biridir. Israel, rasyonalizm ve metafizik ikiliğe olan bir desteğe dayanarak, demokrasi ve eşitliği savunmalarında ya zayıf olduklarını ya da bunu reddettiklerini; aristokrasi ve monarşiyi savunduklarını, savaşı, uluslararası ilişkilerin elzem bir niteliği olarak kabul ettiklerini ve “Avrosantrik üstünlük kompleksi”nden muzdarip olduklarını savunur. Bu düşünürler de aydınlanmayı ve ilerlemeyi desteklemelerine rağmen, tedricî reformları teşvik ettiler ve politik devrimi onaylamadılar. Bu ihtilaflı ideolojiler, radikaller, Fransız devrimine yol açan dönem içinde gitgide galip çıkarken, demokrasi, ekonomi, uluslararası ilişkiler ve ahlak felsefesi üzerine bölümler üzerinden inceleniyor. Sosyal ve politik hadiselere yönelen nadir deneysel girişimler var ancak, metnin büyük kısmı birçok radikal düşünürün ve onların fikirlerinin yorumudur, hayatlarının değil.
Diğer taraftan, Israel, Spinozacı tekçiliğin bir savunucusu, ancak burada, zorluklara neden olan katı bir dikotomiyle ilerliyor. Mantıksız bir şekilde, insan hakları ve hoşgörü hareketinin öncüleri kabul edilen Voltaire ve Locke, Ilımlı Aydınlanma [hareketi] içine garip şekilde uyuyor ve aynısı iki takımdan birine dahil olan birçokları için de söylenebilir. Düşünürlerin de aynı zamanda ortada bir duruş sergilemelerine izin verilmez. Örneğin; çalışması, karşıt felsefi gelenekler arasında bir köprü kurma girişimi olan Kant’ı ele alalım. Israel’e göre o, Radikal ve Ilımlı Aydınlanma arasında bir köprü kurma girişiminde yalnızdı ve hatta kendisi bile ılımlı tarafı eleştirmede başarısız oldu. Israel, Kant’ın ılımlı olduğu olgusunu yaratmak için, “demokrasiyi açıkça reddettiğini” yazarak onu olduğundan daha az radikal göstermek zorunda kaldı. Ancak Kant, “demokrasi” ile çağdaşlarının çoğu gibi doğrudan demokrasiyi kast ediyordu; ki bu da Israel’in Radikal Aydınlanmasının bile desteklemediği bir şeydi. Kant’ın halk iradesine olan bağlılığı hakkında uzun tartışmalar yapılabilir ancak o, bugün temsilî demokrasi olarak adlandırılan şeyi kesinlikle açıkça reddetmemiştir. Aynı şekilde, Kant’ın 1789 Fransız Devrimi’ni savunduğu kaydedilir; hâlbuki “zihin devrimi”ni destekleyen Herder gibi radikal bir aydınlanmacı olarak gerçek devrimden keskin bir biçimde uzaklaşmıştır.
Kitabın ana tezi, Fransız Devrimi’nden Radikal Aydınlanmanın sorumlu olduğu yönündedir. Zaman zaman, Marksizm, postmodernizm ve benzerleriyle görülecek hesabı olan Israel, bunu cesur terimlerle ifade eder; “kitapların devrime yol açtığını” iddia ediyor (1790’larda birçoklarının gerçekten de düşündüğü gibi). Ancak daha yakından bakıldığında, “sosyal sorunların” bir payı olduğunu ve fikirlerin rolünün sorunları açıkça telaffuz etmek, devrim için “temel” oluşturmak olduğunu kabul eder. Fikirlerin Fransız Devrimi’ne yol açıp açmadığı çok eski bir tartışmadır ve Keith Michael Baker, iddiayı takip etmenin iki ana yolunu belirlemiştir (1990, Inventing the French Revolution, Cambridge: Cambridge University Press). Bazıları, görkemli bir şekilde, çoğunlukla belirli bir düşünürün fikirlerine dayalı, aralıksız bir öğretiler tarihinin toplumu direngen bir mantıkla ileri götürdüğünü farz ederler (örneğin, Rousseau devrimden sorumlu muydu?). Diğerleri, daha ampirik olarak, devrimciler ve onların takipçileri arasında kitap ve fikirlerin yayılımını inceler (Robespierre’in başucu masasında hangi kitaplar ve broşürler vardı?).
İnsan, Israel gibi dikkatli, çoğu zaman ikincil ve gözden kaçmış karakterler üzerinde duran dikkatli bir tarihçinin ikinci yaklaşımı tercih edeceğini düşünebilir. Fakat bu kitapta, hangi kitapların ve broşürlerin, devrimin liderlerini ve onların takipçilerini motive ettikleri hakkında pek bir şey yoktur. Mirabeau ve Condorcet tartışıldı, ancak Lafayette, Danton, Lally-Tollendal, Barnave ve Sièyes isimleri (tek bir anma dışında) ortaya çıkmadı ve devrim içindeki büyük partilere dair de çok az tartışma vardı. Kitap tarihine kısaca değinilir ancak sonuçta, Israel, Radikal Aydınlanma fikirlerinin daha geniş kitleler içinde nasıl nüfuz elde ettiği konusu üzerinde çok fazla durmuyor.
Bunun yerine, insan, Batı geleneğinin ilerlemesinin ardında duran Spinoza’ya yaptığı sürekli vurgu nedeniyle, probleme karşı, tarihi ilerletici fikirlerinin büyük mantığını vurgulayan eski yaklaşımı desteklediğini düşünebilir. Fakat bu, “tartışmacı metot” tarafından aktarılan herhangi bir tarafın kazanabileceğini ima eden olumsallık duygusuna uymuyor gibi görünüyor. Nihayetinde, Israel’in devrime yol açan fikirlerle neyi kast ettiğini bilmek zordur; çünkü düşünürler ve etmenler, Radikal Aydınlanmacılar ve devrimciler arasındaki bağlantı çok az açımlanıyor ve fikirlerin zihinleri nasıl harekete geçirdiği hakkında da derinlemesine bir tartışma yok. Bu talihsiz bir durum çünkü bu, Israel’in varolan açıklamalara dair eleştirisinin etkisini de önemli ölçüde azaltıyor. Marksistler, radikal literatürün devrimden önce geliştiğini inkâr etmediler; sadece “üstyapı” olarak yorumladılar ve sonraki olayları, artan ekmek fiyatı ile daha iyi açıklanacak şekilde sürdürdüler.
Israel, muhtemelen literatürde modern demokratik değerlerin ortaya çıkmasına dair bir boşluk olduğu konusunda haklıdır fakat onu doldurmak, onları Amerikan seçimlerini anımsatan iki partili sistemle sınırlamaktan ziyade, politik düşünürlerin karmaşıklığına karşı duyarlılık gerektirir. Bu, aynı zamanda bu düşünürlerin politik etmenleri nasıl etkilediğine dair daha uzun süreli bir araştırmayı da gerektirir. Belki de Israel, Aydınlanma üçlemesinin son cildinde bizlere daha çok şey anlatacaktır.
This article was originally published at Public Reason.
Çeviri: Zeynep Şenel Gencer
Sosyal Bilimler / Yayın Koordinatörü, Çevirmen
zeynep@sosyalbilimler.org
Kaynak: Reidar Maliks / Public Reason
Book Reviews: Jonathan Israel, A Revolution of the Mind
Türkçe Künye: Jonathan Israel
Radikal Aydınlanma ve Modern Demokrasinin Kökenleri
Çev. Ahmet Fethi Yıldırım
VakıfBank Kültür Yayınları, 2018
Yasal Uyarı: Bu yazı Türkçeye yabancı dilden sosyalbilimler.org tarafından çevrilmiştir. Söz konusu metin, izin alınmadan başka bir web sitesinde ya da mecrada kısmen veya tamamen yayımlanamaz, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, dağıtılamaz, içeriğinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Aksi taktirde bir hak ihlali söz konusu olduğunda; sosyalbilimler.org, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun ve 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun ilgili hükümleri gereğince maddi ve manevi tazminat davası açabilir. Ancak yazının bir bölümü, alıntılanan yazıya aktif link verilerek kullanılabilir. Her türlü alıntı (her müstakil yazı için) 200 kelime ile sınırlıdır. Alıntı yapılan metin üzerinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Bu metinde yer alan görüşler yazara aittir ve sosyalbilimler.org’un editöryal politikasını yansıtmayabilir.