Sosyal Bilimler | Kayda Değer Akademik Metinler

Sosyal Bilimler

Piyasa Odaklı Bir Dünyada Felsefenin Değeri - Sosyal Bilimler
Sosyal Bilimler

Piyasa Odaklı Bir Dünyada Felsefenin Değeri

Günümüz Toplumunda Yükseköğretimin Rolü

Rishi Sunak[1] hükümetinin, özellikle gelir getirme potansiyeli düşük olduğu düşünülen üniversite programlarını hedef alarak Birleşik Krallık’ın yüksek öğrenim sektörünü yeniden yapılandırmaya yönelik son önerileri, “yüksek öğrenim vizyonunun azaldığı” yönünde bir tartışma ve endişeye yol açtı. Başta felsefe gibi beşerî bilimler olmak üzere bazı bölümlere öğrenci kaydını sınırlandırmayı amaçlayan politika, mevcut sınıf ayrımlarını daha da derinleştirebilir ve geniş bir yelpazede eğitime erişimi daha da sınırlandırabilir. Felsefe bölümlerinin kapatılması, yükseköğretimde piyasa odaklı politikalara doğru yaşanan kapsamlı değişimi gösteren bir örnek. Kent Üniversitesi’nin [Canterbury] felsefe bölümünü kapatma kararı bu eğilimin en son örneğidir. Felsefe programlarının ortadan kaldırılması, eğitimin giderek metalaşmasını örneklerken, yükseköğretimin insan varlığına ve toplumsal yapılara ilişkin temel bir anlayış geliştirmedeki rolüne ilişkin soruları da gündeme getirmektedir. Üniversiteler yalnızca istihdam için birer kanal mıdır, yoksa entelektüel çeşitlilik ve bütünsel gelişime olan uzun süreli bağlılıklarını sürdürmeye mi çalışmalıdırlar?

Bir disiplin olarak felsefe, çeşitli alanlarda uygulanabilen eleştirel ve analitik becerilerin geliştirilmesinde temel bir rol oynamıştır. Öğrencileri karmaşık sorunları sorgulamaya, analiz etmeye ve anlamaya teşvik eder ki bu da hızla değişen dünyada hayati önem taşıyan bir beceridir. Felsefe bölümlerinin kapatılması, üniversitenin en geniş anlamıyla analitik becerilerin peşinde koşmaya adanmış bir kurum olarak rolünün daraltılması anlamına gelmektedir. Felsefe programlarının kaybı, üniversitenin eleştirel bir vatandaşlık anlayışını teşvik etme konusundaki kararlılığını azaltabilir. Martha Nussbaum, Not for Profit: Why Democracy Needs the Humanities [Kâr Amacı Gütmemek: Demokrasinin Beşerî Bilimlere Neden İhtiyacı Var?] adlı kitabında hümanist eğitimin geliştirdiği vazgeçilmez yetilerin önemini vurgulamaktadır. “Eleştirel düşünme becerisi; yerel bağlılıkları aşma ve dünya sorunlarına bir ‘dünya vatandaşı’ olarak yaklaşma becerisi ve son olarak, başka bir insanın çıkmazını anlayışla tasavvur etme becerisi” olarak sıralar. Benzer şekilde felsefe de öğrencilere yalnızca düşünmeyi değil, etik, politika, mantık ve epistemoloji gibi alanları inceleyerek düşünmenin kendisi hakkında düşünmeyi de öğretir. Bu çalışma alanları, demokratik toplumlara anlamlı bir katkıda bulunabilecek bilinçli ve düşünebilen bireyler yetiştirmek için hayati önem taşımaktadır. Bu kapatılma durumu aynı zamanda beşerî bilimlerin STEM (Bilim, Teknoloji, Mühendislik, Matematik) alanlarına kıyasla giderek daha az değerli veya ‘pratik’ olarak görüldüğü toplumsal değerlerde bir değişimi de temsil etmektedir. Bu eğilim, işgücü ve toplumun genelindeki bakış açısı ve beceri çeşitliliğinin azalmasına yol açabilir.

Yükseköğretimin Metalaşması

Hükümetin izlediği politikalar eğitimde eşitlik konusunda kaygılara yol açmaktadır. Ekonomik getirisi daha düşük olduğu düşünülen derslerin değerini düşüren bu politika, istihdam edilebilirlik ve borçlanma kaygıları nedeniyle beşerî bilimler alanında eğitim almaktan caydırılabilecek daha az varlıklı kesimlerden gelen öğrencileri orantısız ölçüde etkileyebilir. Bu durum, yalnızca maddi açıdan ayrıcalıklı olanların felsefe gibi alanlarda eğitim alabildiği bir senaryoya yol açarak toplumsal eşitsizlikleri kalıcı hale getirebilir. Düşük sosyo-ekonomik geçmişe sahip öğrenciler ‘pratik’ derslere yönlendirilirken, daha varlıklı öğrenciler daha geniş bir akademik ilgi alanını keşfetme lüksüne sahip olabileceğinden, bu tür bir uygulama toplumsal eşitsizlikleri daha da derinleştirme riski taşımaktadır. Böylece mevcut sosyal bölünmeler daha da kökleşir ve sosyal hareketlilik fırsatları sınırlanabilir.

Hükümetin üniversiteleri “düşük değerli” dereceler alan öğrenci sayısını sınırlamaya zorlama politikası, liberal arts geleneğinde yer edinmiş bir ilke olan, bilginin kendi iyiliği için peşinde koşma biçimindeki geleneksel eğitim kavramına yönelik esaslı bir meydan okumadır. Derslere ekonomik getirilerine göre değer biçen bu politika, insan kültürü ve tarihini kavramayı öğreten derslerin asli değerinin altını oyma riski taşımaktadır. Bu politika, Birleşik Krallık’ta akademik disiplinlerin değerinin ağırlıklı olarak anlık ekonomik faydaları üzerinden değerlendirildiği piyasa odaklı eğitim modellerine yönelik artan eğilimi yansıtmaktadır. Ancak, What Money Can’t Buy: The Moral Limits of Markets [Paranın Satın Alamayacağı Şeyler: Piyasanın Ahlaki Sınırları] adlı kitabında Michael Sandel yerinde bir endişeyi dile getirmektedir: “Piyasalar meselesi aslında nasıl bir arada yaşamak istediğimizle ilgili bir sorudur. Her şeyin alınıp satılabildiği bir toplum mu istiyoruz? Yoksa piyasaların itibar etmediği ve paranın satın alamayacağı kimi ahlaki ve uygarlık değerleri mi var?”. Anlık ekonomik getirilere yapılan vurgu, felsefi muhakeme ve düşünce konusunda bilgili bir halkın sağlayacağı uzun vadeli toplumsal faydaları göz ardı etmektedir. Bu yaklaşım, işgücü piyasasının talepleriyle doğrudan örtüşmeyen konuları potansiyel olarak marjinalleştirebilir ve yükseköğretimde akademik sorgulamanın ve entelektüel çeşitliliğin kapsamını daraltabilir. Bu çerçevede, üniversiteler giderek daha fazla hizmet sağlayıcı, öğrenciler ise tüketici olarak görülmekte ve eğitim ortamı yalnızca akademik veya entelektüel kaygılardan ziyade piyasa güçleri tarafından şekillendirilmektedir. Eğitimin bu şekilde metalaştırılması, üniversitelerin geleneksel rolünü temelden değiştirmekte, sorumlulukları ve böyle bir değişimin daha geniş toplumsal etkileri hakkında önemli soruları gündeme getirmektedir.

Eğitimin öncelikle alınıp satılacak bir meta olarak görülmeye başlanmasının çeşitli sonuçları vardır. Bir eğitimin değerinin öncelikle, hatta sadece, pazarlanabilirliği ve gelecekteki kazançları artırma potansiyeli ile belirlendiğini göstermektedir. Bu yaklaşım, genellikle teknik veya mesleki alanlarda istihdama giden açık ve doğrudan yolları olan disiplinleri tercih etme eğilimindeyken, faydaları derin olsa da ekonomik açıdan hemen elle tutulur olmayabilecek beşerî bilimler ve sosyal bilimlerdeki konuları küçümsemektedir.

Dahası, tüketici eğitim modeli, öğrencilerin daha geniş ve bütüncül bir eğitim yaklaşımı yerine iş piyasasında talep gören belirli beceri setlerini edinmeye odaklanmaya teşvik edildiği eğitim deneyiminin daralmasına yol açabilir. Bu durum, demokratik bir topluma tam anlamıyla katılmak ve katkıda bulunmak için gerekli olan eleştirel düşünme becerilerinden ve etik temelden yoksun, teknik açıdan yetkin bir mezun nesliyle sonuçlanabilir. Derek Bok’un Universities in the Marketplace [Üniversiteler Pazarda] adlı kitabı, yükseköğretimin ticarileştirilmesinin, eğitim değerlerinden ziyade kâra öncelik verme riski taşıdığı, potansiyel olarak halkın güvenini ve saygısını aşındırdığı ve üniversitelerin bilinçli vatandaşlar yetiştirme misyonunu baltaladığı konusunda uyarıda bulunmaktadır. Bu piyasa odaklı yaklaşımın bir başka sonucu da akademik özgürlüğü ve entelektüel çeşitliliği potansiyel olarak aşındırmasıdır. Üniversiteler öğrenciler ve finansman için rekabet ederken, daha az popüler veya ticari açıdan uygun derslerin ve araştırma alanlarının bir kenara itilmesi veya ortadan kaldırılması riski vardır. Bu durum akademik tekliflerin homojenleşmesine ve canlı akademik toplulukların ayırt edici özelliği olan zengin entelektüel çeşitliliğin kaybolmasına yol açabilir.

Piyasa Odaklı Bir Dünyada Felsefenin Değeri

Piyasa normlarını ve ekonomik sonuçları önemseyen yükseköğretime yönelik bu neoliberal yaklaşım, üniversitelerin öğrenme ve eleştirel yaklaşım alanları olarak geleneksel rolüne yönelik önemli tehditler ortaya koymaktadır. Eğitimde neye değer verildiğinin yeniden değerlendirilmesini gerektirmekte ve bireyler ve bir bütün olarak toplum için önemli olan bilgi ve beceri türleri hakkında önemli soruları gündeme getirmektedir. Bu yaklaşım, ahlaki anlayışın geliştirilmesinde eğitimin içsel değerini ihmal etmektedir. Tarihsel olarak, Immanuel Kant ve John Stuart Mill gibi filozoflar eğitimin etik değerlere sahip vatandaşlar yetiştirmedeki rolünü vurgulamıştır. Kant’ın sapere aude (bilmeye cesaret etmek) kavramı, akıl ve anlayışın aydınlanma araçları olarak kullanılmasının önemini vurgular. Mill’in bireysel özgürlüğü ve entelektüel çeşitliliği savunması, muhtelif eğitim arayışlarının dinamik ve ilerici bir toplum için elzem olduğu fikriyle örtüşmektedir.

Felsefe eğitimi yoluyla geliştirilen becerilerin önemi, iklim değişikliği, küresel salgın hastalıklar ve toplumsal adalet gibi güncel meselelerin ele alınmasında giderek daha belirgin hâle gelmektedir. Felsefe yalnızca akademik bir uğraş değil, aynı zamanda dünyamızın karmaşasını anlamada ve bu karmaşaya yanıt vermede hayatî bir araçtır. Felsefenin en temel özelliklerinden biri olan eleştirel düşünme, bireyleri argümanları analiz etme ve değerlendirme, altta yatan varsayımları belirleme ve bilginin geçerliliğini ayırt etme konusunda donatır; bu da özellikle günümüzde yanlış bilginin ve hızla gelişen anlatıların hâkim olduğu bir çağda büyük önem taşımaktadır.

Felsefenin etik muhakemeye yaptığı vurgu da aynı derecede önemlidir. İklim değişikliği karşısında, etik hususlar karar alma süreçlerinde çok önemli bir rol oynamaktadır. Felsefi eğitim, bireyleri eylemlerin yalnızca anlık etkilerini değil, çevre ve gelecek nesiller için uzun vadeli sonuçlarını da göz önünde bulundurarak daha geniş kapsamlı sonuçları düşünmeye teşvik eder. Ahlaki sorumluluk duygusunu besler ve kaynakların dağılımı ve çevresel değişikliklere karşı en savunmasız olanlar da dahil olmak üzere çeşitli paydaşların hakları gibi iklim değişikliğinin ortaya çıkardığı etik ikilemlerin üstesinden gelmeye yardımcı olur.

Benzer şekilde, küresel salgınlar bağlamında felsefe, halk sağlığı etiği, bireysel özgürlüklere karşı kolektif refah ve sağlık kaynaklarına eşit erişim gibi sorularla boğuşmak için kritik yöntemler sunmaktadır. Yıkıcı bir veba salgını sırasında Roma İmparatorluğu’nu yöneten Stoacı filozof Marcus Aurelius, “Arı kovanı için iyi olmayan, arılar için de iyi olamaz” sözüyle bize bireysel refahı kolektif refahla dengelememiz gerektiğini hatırlatmaktadır ki bu günümüzün zorluklarıyla ilgili bir derstir. Felsefi düşünce, toplumsal yapıların ve bunların halk sağlığı krizlerini şiddetlendirme veya hafifletmedeki rollerinin temel bir analizini sağlar. Aşı dağıtımında önceliklendirme veya karantina tedbirlerinin uygulanması gibi politika kararlarının etik boyutlarının anlaşılmasına yardımcı olarak, bu tür kararların sadece pratik değil aynı zamanda ahlaki açıdan da sağlam ve adil olmasını sağlar.

Toplumsal adalet alanında felsefe vazgeçilmezdir. Öğrencileri adalet, eşitlik ve insan haklarını farklı perspektiflerden değerlendirmeye zorlar. Adalet teorisiyle John Rawls ve iktidar yapılarına ilişkin analizleriyle Michel Foucault gibi filozoflar, sistematik eşitsizlikleri anlamak ve ele almak için çok önemli bakış açıları sunmaktadır. Felsefi sorgulama, toplumsal normların, yasaların ve kurumların eleştirel bir şekilde incelenmesini teşvik ederek marjinal grupların deneyimlerine ve bakış açılarına dair daha derin bir anlayış geliştirir. Felsefe, duygudaşlık ve eleştirel düşünmeyi teşvik ederek daha kapsayıcı ve eşitlikçi sosyal politikaların oluşturulmasına yardımcı olur.

Ayrıca felsefe, günümüzün birbirine bağlı dünyasında elzem olan küresel bir bakış açısını teşvik eder. Bireyleri yakın çevrelerinin ötesine bakmaya ve daha geniş insanlık durumunu düşünmeye teşvik eder. Kwame Anthony Appiah’ın Cosmopolitanism: Ethics in a World of Strangers [Kozmopolitanizm: Yabancıların Dünyasında Etik] çalışmasından yola çıkan felsefe, küresel toplulukların birbirine bağlılığının takdir edilmesini teşvik ederek küresel vatandaşlık duygusunu geliştirir. Bu küresel bakış açısı, dünyanın bir yerindeki eylemlerin başka yerlerde geniş kapsamlı etkilere sahip olduğu küresel yoksulluk gibi ulus ötesi sorunların ele alınmasında hayati önem taşımaktadır. Uyumsuz anlatıların ve çatışan ideolojilerin sıklıkla çarpıştığı siyasi kutuplaşmanın arttığı zamanlarda, felsefi sorgulamaya duyulan ihtiyaç son derece önemli hâle gelmektedir. Felsefe bize yalnızca argümanları inceleyip anlamayı değil, aynı zamanda farklı bakış açılarıyla empati kurmayı da öğretir ve çatışma yerine diyalog ve anlayış kültürünü teşvik eder. Kişinin inançlarını ve varsayımlarını incelemesini teşvik eder; bu, bölünmeler arasında köprü kurmak ve sosyal uyumu teşvik etmek için elzem bir uygulamadır.

Dengeli Bir Eğitim Yaklaşımını Savunmak

Felsefe eğitimi yoluyla geliştirilen beceriler, özellikle yanlış bilgilendirme, salgın hastalıklar ve toplumsal adalet sorunları gibi küresel krizlerin arttığı günümüzde her zamankinden daha fazla önem taşımaktadır. Felsefe, bireyleri modern toplumun çok yönlü ve çoğu zaman tartışmalı ortamında yollarını bulabilmeleri için donanımlı kılar. Böyle bir bağlamda felsefe bölümlerinin kapatılması akılsızca ve faydasız görünmektedir.

Kolektif eylem gerektiren ve etik ve toplumsal sonuçların incelikli bir yaklaşımla kavranmasını sağlayan küresel sorunlarla karşı karşıya olduğumuz bu dönemde, öğrencileri felsefi düşünceyle meşgul olma fırsatından mahrum bırakmak, bu sorunları etkili bir şekilde ele alma kapasitemizi azaltma riski taşımaktadır. Bilginin bol ama çoğu zaman yanıltıcı olduğu bir çağda, felsefede geliştirilen analitik beceriler vazgeçilmezdir. Felsefe eğitimi ayrımlar yapmayı öğreterek bireylerin bilgiyi eleştirel bir gözle incelemesini, önyargıları tespit etmesini ve temel varsayımları anlamasını sağlar. Bu beceri, bilgiye doymuş dijital ortamda gezinmek ve hem kişisel hem de kamusal alanda bilinçli kararlar almak için oldukça önemlidir.

Sonuç olarak, eğitimin ekonomik hedeflerle uyumlu hâle getirilmesi önemli olmakla birlikte, tüm disiplinlere değer veren dengeli bir yaklaşımın sürdürülmesi de elzemdir. Bu, üniversitelerin yalnızca istihdama açılan kapılar değil, bilgili, eleştirel düşünen ve sosyal sorumluluk sahibi vatandaşlar yetiştiren kurumlar olarak devam etmesini sağlar. Eğitimin özünde ufuk genişletmek, eleştirel zihinler yetiştirmek ve ahlaki sorumluluk duygusunu teşvik etmek olduğunu unutmamak gerekir; bu nitelikler toplumun ilerlemesi ve refahı için vazgeçilmezdir.

Dipnot

[1] Ekim 2022’den Temmuz 2024’e kadar Birleşik Krallık Başbakanı olarak görev yapmış İngiliz siyasetçi. Temmuz 2024’te yapılan genel seçimlerde Sunak liderliğindeki Muhafazakâr Parti, Keir Starmer liderliğindeki İşçi Partisi karşısında yenilgiye uğramış ve Sunak Başbakanlık görevinden istifa etmiştir. Sunak, istifa ettikten sonra Ekim 2024’e kadar muhalefet lideri olarak görev yapmış ve bu görevinden de istifa etmiştir. — Ç.N.

Bu yazı Talha Dereci tarafından sosyalbilimler.org’un “Felsefe” kategorisinde yayımlanmak üzere Türkçeye çevrilmiştir. 

Orijinal Kaynak: Dabbagh, Hossein. (2024, 03 April). “The Value of Philosophy in a Market-Driven World”, The Philosopher.

Atıf Şekli: Dabbagh, Hossein. (2024, Aralık 15). “Piyasa Odaklı Bir Dünyada Felsefenin Değeri” çev. Talha Dereci, Sosyal Bilimler, Erişim Linki.

Kapak Resmi: Giammarco Boscaro (Dublino, Irlanda, 2017)

Yasal Uyarı: Yayımlanan bu yazı Türkçeye yabancı dilden sosyalbilimler.org çevirmenleri tarafından çevrilmiştir. Söz konusu metin, izin alınmadan başka bir web sitesinde ya da mecrada kısmen veya tamamen yayımlanamaz, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, dağıtılamaz, içeriğinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Aksi taktirde bir hak ihlâli söz konusu olduğunda; sosyalbilimler.org, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun ve 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun ilgili hükümleri gereğince maddi ve manevi tazminat davası açabilir. Ancak yazının bir bölümü, alıntılanan yazıya aktif link verilerek kullanılabilir. Her türlü alıntı (her müstakil yazı için) 200 kelime ile sınırlıdır. Alıntı yapılan metin üzerinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Bu metinde yer alan görüşler yazara aittir ve sosyalbilimler.org’un editöryal politikasını yansıtmayabilir.

sosyalbilimler.org’da yayımlanan metin, video ve podcastlerin paylaşıldığı Telegram grubuna katılmak için buraya bakılabilir. Söz konusu grubun, kuruluş nedeni, işleyiş, güvenlik hususu, sorumluluklar ve diğer detaylar için bu sayfa incelenebilir.


sosyalbilimler.org'da yayımlanan çalışmalar ile ve yeni çıkanlar arasından derlenen kitapların yer aldığı haftalık e-posta bültenine ücretsiz abone olmak için bu sayfa incelenebilir.

Telegram Aboneliği


sosyalbilimler.org’da yayımlanan metin, video ve podcastlerin paylaşıldığı Telegram grubuna katılmak için buraya bakılabilir. Söz konusu grubun, kuruluş nedeni, işleyiş, güvenlik hususu, sorumluluklar ve diğer detaylar için bu sayfa incelenebilir.

sosyalbilimler.org’a Katkıda Bulunabilirsiniz.

sosyalbilimler.org'da editörlük yapabilir, kendi yazılarını yayımlayarak blog yazarımız olabilir veya Türkçe literatüre katkı sağlamak amacıyla çevirmenlik yapabilirsin. Mutlaka ilgi alanına yönelik bir görev vardır. sosyalbilimler.org ekibine katılmak için seni buraya alalım!

Bizi Takip Edin!

Sosyal Bilimleri sosyal ağlardan takip edebilir, aylık düzenlenen kitap çekilişlerimize katılabilirsiniz.