Gün geçmiyor ki kentsel ya da kırsal bir alanın nasıl da metalaşma pratiklerine konu olduğuna dair bir gazete haberi ile uyanmayalım. Ulusal düzeyde üçüncü havalimanı, Ankapark, millet bahçeleri vs. yerel düzeyde ise parka cami, afet toplanma alanına AVM-rezidans ve benzeri haberler ile hemhal bir gündemimiz mevcut. Buna artık sıradanlaşan falanca yerde gerçekleşen ve dava konusu edilen rant odaklı imar planı haberleri ile son günlerin popüler mevzusu imar barışı da eklenebilir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlarından Ali Müfit Gürtuna’nın sözleriyle “saksıyı görse imar veren” bir zihniyet ile karşı karşıyayız. Haddizatında ülkemiz özelinde özellikle 90’lardan bu yana kentsel rantın nasıl da yeniden keşfedildiği, belediye meclislerinin başlıca konusunun imar işleri olduğu ve temelde kuramsal bakımdan klasik iktisatta ihmal edilen mekânın, uluslar arası ölçekte önemli ve fark yaratan başat değişkenlerden biri olarak kabul görmeye başladığı (bu yaklaşımın Paul Krugman’a Nobel getirdiğini hatırlayalım) bilinmiyor değil; ancak 2000 sonrası dönemde AKP iktidarı ile temel sınıfsal çelişkiler devam etmekle birlikte, coğrafi söylem ve deneyimde farklı bir iktidar örüntüsünün ve farklı bir motivasyonun olduğu aşikar. Söz konusu durum, İslamcı kitlenin ve yeni İslami burjuvazinin ortaya koyduğu mekânsal pratikler ve ürettiği rövanşçı kentsel siyasa ile anlaşılabilir.
Muhafazakâr Kentin İnşası isimli kitabında Gencay Serter, tam da yukarıda ifade edilen bağlamın peşine düşüyor. Genel anlamda neoliberal bir yaklaşımın nasıl olup da muhafazakâr bir içerikle buluştuğunu, bu buluşmanın felsefi kökenlerini sorgulayarak anlamlandırmaya çalışıyor. Devamla, böylesi bir içerimin mekânsal yönünü, muhafazakâr ve neoliberal bir mekânın birlikte mümkünlük ve sürdürülebilirlik koşullarını coğrafi-materyalist bir izlek eşliğinde irdeliyor.
Muhafazakâr Miras
Muhafazakâr görüşün felsefi olarak kritik edildiği ilk bölümde Tanrısal akıl ve onun moral düzenine bağımlı ve itaatkâr, aile-cemaat-toplum hiyerarşisinde silikleşen, “dünyanın değişmeyen düzenine” tabi insan figürünün, liberalizmin rasyonel aklı tanrısal olana güdümlü kılan değerler sistemi ile düşünsel altlığına ve özel mülkiyet mantığına aykırı düşmeyeceği değerlendiriliyor. Muhafazakârlık ve neoliberalizm arasındaki düşünsel koalisyonun kökleri de tam buradadır: Tarihi ve ilahi temelleri ile özel mülkiyet dünyasına dokunmanın imkânsızlığı! Mülkiyet odaklı yaklaşım muhafazakâr ideolojinin mahremiyet ve güvenlik arayışı ile örtüşerek kamusallıkların zayıflamasına neden olmuş ve neoliberal anlayışı da beslemiştir. Osmanlı ya da İslam kenti için mahalle kamu düzenini tesis etmede önemli bir ölçek olarak öne çıkarken, sokak ise görme ve görülme gibi işlevlerle donanan kamusallığın zayıfladığı, iletişilemeyen bir mekân olarak belirmiştir. Diğer yandan Dar’ül İslam’ın yani İslami mekânın en önemli yapısı etimolojik olarak toplanma ve buluşma anlamlarından türeyen ve kentli bir yapının başlıca ikonu haline gelen camidir. Çalışmada sıklıkla vurgulandığı üzere cami bu anlamda sadece namaz kılınan bir yer olmanın çok ötesinde kolektif hafıza ile kolektif kimliğin üretildiği simge ve temsil boyutu öne çıkan bir yerdir.
Mekânın Homojenize Edilmesi ya da Ayrıştırılması
Muhafazakâr kentin dini referanslarla üretilen mekânsal dokusu, neoliberalizmin mülkiyet odaklı ve kapitalist birikimce parçalı ve dengesiz “gelişen” topoğrafyasıyla örtüşmekte. Kitap bu minvalde, homojenleştirme ve ayrıştırma/bölünmeyi muhafazakâr ve neoliberal mekânın ortak özelliği olarak öne çıkarıyor. Neoliberal dönemde mekân – David Harvey’in de ortaya koyduğu gibi – sermayenin aşırı birikim krizini önlemeye yardımcı bir çeşit soğurma alanı, yazarın ifadesiyle “yutak” işlevini görüyor. Kent böylece bir yapıt (sanat eseri) olmaktan çok uzaklaşıp ürün (meta) haline geliyor. Büyük ölçekli kentsel projeler, banliyöleşme ve mevcut kentsel dokunun yani yapılı çevrenin üretimi mekânı birbirine benzer projeler ve tasarımlarla kendi içinde aynılaştırırken kentin geri kalanından da ayrıştırıyor.
Kitabın son bölümü ise yukarıda ifade edilen çatkının ülkemiz özelinde nasıl yaşam bulduğunu detaylı bir şekilde ele alıyor. Osmanlı mirası ile Cumhuriyet’in kent kurgusu arasındaki gerilim, 1950’lerin piyasacı mantığı ve ‘80 sonrası dönemin imar afları ile mekânsal yapıbozuma giden süreç yazarın üzerinde durduğu başlıca noktalar. 2000’li yıllara gelindiğinde ise İslami muhafazakârlaşma ile eşgüdümlü seyreden neoliberal politikalar ekseninde başlangıçta uzlaşmacı olan iktidar partisinin özellikle son on yılda otoriterleşmesine bağlı olarak kurmaya çalıştığı mekânsal hegemonya aktarılıyor. Bilhassa, kalkınma vurgusu ile kent ölçeğindeki büyük projeler yoluyla kamu kaynaklarının sermaye kesimine transfer edilmesi, “kamu-özel ortaklığı” ile sermayeye kâr garantisi verilmesi, kentsel dönüşüm projeleri vasıtasıyla rant farkı yaratılması süreci, kentsel hizmetlerin paralı hale getirilmesi ve özellikle neredeyse fetişizme dönen cami inşasıyla sosyo-mekânsal kompozisyonun nasıl yerinden edildiği açıklanıyor. Bu yapının strüktürü ise bir meşruiyet aracı olarak rıza inşacısı muhafazakâr görüş ortaklığında kuruluyor. Refah Partisi belediyeciliği ile boyutlanan neoliberal muhafazakâr kentsel hegemonyanın adım adım inşası kitapta Ankara ve İstanbul’dan örneklere detaylıca irdeleniyor.
Son olarak, Serter’in kitabı özellikle son 20 yılda hepimizin az çok şahit olduğu, gördüğü hatta belki de bir parçası olduğu kentsel ya da daha geniş anlamda coğrafi bir dönüşüme odaklanıyor. Kitabı anlamlı kılan ise meseleyi tutarlı ve kapsamlı bir toplumsal ve siyasal bağlama dayandırması ve esasta tarihsel olarak ele aldığı bu bağlamı epistemolojik tümleyeni mekân ile buluşturmasında yatıyor. Hangi toplumsal değişim, hangi devrim ya da hangi siyasi oluntu mekân olmadan anlamlandırılabilir ki… Yazarın da alıntıladığı gibi Fransız Marksist filozof Henri Lefebvre’in sözleriyle “Gönderme yaptığı, tarif ettiği, söz dağarını ve bağlantılarını kullandığı, kodunu içerdiği bir mekân olmasa bir ideoloji nedir?”.
Künye: Gencay Serter, Muhafazakâr Kentin İnşası: Muhafazakârlık ve Neoliberalizmin Mekansal Koalisyonu, Nota Bene Yayınları, 2018, 294 sayfa.
Pınar Yurdadön Aslan
Sosyal Bilimler / Yazar
pinar.yurdadon@sosyalbilimler.org
Yasal Uyarı: Yayımlanan bu yazının tüm hakları sosyalbilimler.org’a aittir. Söz konusu metin, izin alınmadan başka bir web sitesinde ya da mecrada kısmen veya tamamen yayımlanamaz, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, dağıtılamaz, içeriğinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Aksi taktirde bir hak ihlali söz konusu olduğunda; sosyalbilimler.org, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun ve 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun ilgili hükümleri gereğince maddi ve manevi tazminat davası açabilir. Ancak yazının bir bölümü, alıntılanan yazıya aktif link verilerek kullanılabilir. Her türlü alıntı (her müstakil yazı için) 200 kelime ile sınırlıdır. Alıntı yapılan metin üzerinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Bu metinde yer alan görüşler yazara aittir ve sosyalbilimler.org’un editöryal politikasını yansıtmayabilir.