Pek çok “modern” kavram gibi spor ya da jimnastik türünden kavramlar da Türkiye’ye “Batılı hayat tarzı”nın bazı görünümlerini anlatan terimler olarak geldi. Bunların istenen hedefe ulaşmayı kolaylaştıracağı, bu amaca hizmet edeceği konusunda fikir birliğine varıldı. Böyle olunca da bu “pratikler”, derhal, “ulusal görevler” kategorisine sıçradı. Bir insanın jimnastik yapması da, kendi bedeniyle bir şekilde ilgilenmesi olayı olmaktan çıktı ve “vatan için” yapılması gerekli “millî” bir etkinlik oldu.
Bu aslında Almanya’da Jahn’ın jimnastikhanelerine çok da aykırı düşmez.
Beden eğitimi merakı (bu vurgularla) İkinci Meşrutiyet’te başlar ve bütün bu konular gibi hemen Türk Yurdu’nda kendine yer bulur. Bu alanın öncülerinden biri Selim Sırrı Tarcan’dır. O da Jahn gibi özel bir jimnastıkhane açmıştır. Bu arada bir de “Türk Gücü” adında dernek kurulmuş ve Türk Yurdu’na yazı yetiştirmektedir:
… Eğer yaşamak istiyorsanız gençleri yetiştiriniz… Pazularına müracaat ediniz, onlara hayat ile mübareze edebilecek kuvveti veriniz, kollarını sıktıkları, adalelerini şişirdikleri zaman nefeslerine itimat edebilsinler; ciğerleri ber-hevâ’yı gurur ile genişlesin, görsünler ki kollarında kuvvet vardır ve bu kuvvetle sulh zamanında çapa, harp zamanında tüfenk de taşınabilir ve bu iki şey biraderdir (Türk Yurdu, Yıl 3, sayı 59,19 Şubat 1914).
Evet, çapa ile tüfeğin kardeş olması iddiası da ancak militarizmi sindirmiş bir zihinden gelebilecek bir şey. Ama bu yazılar söz konusu zihnin çoktan o kıvama gelmiş olduğunu göstermektedir.
Türk Gücü derneğinin Murahhas-ı Mesul’ü Kuzucuoğlu Tahsin Bey bir nutuk irad ederek derneğin amaçlarını açıklar. Türk Yurdu bunu yayımlar. Konu, “Güççülük”tür:
… Türk’ün o demir pençesi yine dünyayı kavrayacak, yine dünya o pençenin karşısında tir tir titreyecek. Bu Türk Gücü’nün maksadı! Gelelim maksada ermek, Turan’a varmak için gidilecek yollara! Türk Gücü millî idmanlardan, millî kuvvet oyunlarından, kılıçtan, kalkandan, oktan, yaydan, kargıdan, ciritten, kerpiç gibi balçıktan kuvvet almak istiyor… Türk’ü cihangir eden bu kuvvet özümüzde hâlâ vardır. İşte Türk Gücü evvel emirde bunların ihyasiyla meşgul olacak (arada birkaç cümle “Kadınlar” başlığı altında geçti).
Söylediğim idmanların mektebi de… dağlar, bayırlar, kırlar, çayırlar, denizler, enginler ve o mektebin âlât ve edevatı da ot, ateş, kılıç, kalkan, ok, tüfek, mahun tekneler, sırmalı ipek yelkenlerdir.
… Evet Türk Gücü hususiyle bir cemiyet değildir. Bir jimnastik kulübü hiç! Türk Gücü’ne Alman jimnastiğinin müdafii, ne İsveç, Müller usulünün dellâlı, ne İngiliz sporunun ilancısıdır. Türk Gücü bütün memleketi kavramak, memleketin bütün gençliğini, dinçliğini kucaklamak isteyen millî bir müessesedir. Jimnastik vasıtadır. Maksat değildir. Maksat pehlivanlık, canbazlık değildir… Maksat hattâ milleti sade müsellah bir millet bile yapmak değildir. Maksat milleti silâhşor bir millet haline koymak, maksat hattâ daha büyük, daha büyük, daha büyüktür ki, yine ‘Türk’ün gücü her şeye yeter, Türk’ün gücü dünyayı büker!’ maksadı söyler.
İşte maksat bu düşünceye, bu kanaate, kelime-i tevhide olan imanımız kadar metin bir itikat ile sarılarak dilimizde kelime-i tevhid, kafamızda şiarımız, gücü kuvveti bu uğurda sarfetmek, güçlüleri silâhşörleri bu uğurda feda etmektir ki, o uğur da büyük ve mukaddes Turan’dır (Türk Yurdu, Yıl 3, sayı 67, 28 Mayıs 1914).
Amacın sporla, “beden”le ilgisi olmadığını yeterli açıklıkla söylüyor. Amaç o değil, bu değil. “Beden” kendisi de “maksat” değil, “vasıta”! Turan’a varmanın vasıtası! Aşağıdaki arayışlar dergi de 1911’de görülür:
… İngilizler, İsveçliler gibi biz de bedeni hareketlere alışalım, lâkin binicilik, pehlivanlık yapalım. Bütün eski Osmanlı şairlerinin zafernamelerinde terennüm ettikleri kahramanlık ve fedakârlığın atalarımızdaki meziyetlerini ihya edelim… Muazzam devletlerle Balkan hükümetleri bizi mahvetmeye yeminlidirler (Gene bir ‘öz-savunma’ gerekçesi). Yaşamak istiyorsak, bizi gözetleyen oburca iştihalara mukavemet etmek istiyor sak Türk, yani şeci ve metin asker olalım… Gelecek nesiller, halâsçı faziletleri aile kucağında yapacaklardır… kadım terbiyeci vazifesine hazırlamak, ona faydalı bir bilgi ve ateşli vatancılık hissi telkin etmek, işte yeni mektebin programının esaslı noktası budur (Türk Yurdu, yıl, 2, sayı 31,12 Aralık 1911).
Birkaç sayı sonra “Yurt Terbiyesi” ve “ İbdidaiye Mektepleri” başlıkları altında tema devam eder.
Bedii Dersler: Jimnastik dersinde umumî oyunlar, asker talimleri, şakirdanda içtimaiyat fikrini ve vatan hislerini takviye eder. Vatanî ve millî şarkıların dahi terbiyeyi vataniyede tesiri inkâr olunamaz. Mektebin salonları ve koridorları vatanın mehasin-i tabiiyesini, ordusunu, donanmasını irae eder resimlerle tezyin edilirse bunların dahi hüsn-i tesiri görülür (Türk Yurdu, yıl, 2, sayı 31, 23 Ocak 1913).
Derken “Türk Gücü” derneği kurulur:
… ‘Türk Gücü’nün tüzüğü şudur. Adımız, ‘Türk Gücü’. Şiarı mız, ‘Türk’ün gücü her şeye yeter.’ Maksadımız, soyumuzu, huyumuzu düzelterek âtiye tam manasıyla bir er yetiştirmek, muhtacı muavenet olanlara ve bilhassa hemcinsimize yardım etmektir.
On ikinci madde- Demek soyumuza sağlam ve işe yarar vücutlar yetiştirmeye çalışacak, Türk oğlunu her zora göğüs germeğe, her manii aşmağa alıştıracaktır. Bu maksada ermek için mevcut olan terbiye-i bedeniye şubelerinde hizmet edilecektir (Türk Yurdu, yıl, 2, sayı 35, 20 Mart 1913).
Bütün bu metinlerden sonra, şu tespite bir göz atalım: “Beden politiktir ve devlete aittir. Sporun ve jimnastiğin geliştirilmesi bireylerin iradesinden bağımsızdır. Kişilerin devlete bedenlerini feda etmelerinin bir örneğidir.” Bunun, yukarıda anlatılanların üç cümleyle düzgün bir özeti, anafikrin tam bir anlatımı olduğunu söyleyebiliriz. Öyledir de zaten. Yalnız, bu son alıntının sahibi Adolf Hitler’dir.
Künye — Murat Belge (2012), Militarist Modernleşme, Almanya, Japonya ve Türkiye, İstanbul: İletişim Yayınları, ss. 691-694.
Yorum Yazın