Hamlet’i bir kadının canlandırması sanıldığı kadar sıradışı bir durum değildir. Toplumun erkek egemen yapısının farkında olan bir kimse de bu sıradışı olmasa da vuku bulan duruma verilen tepkileri aşağı yukarı tahmin edebilmektedir. Biz de makalemizde, verilen tepkiler üzerinden, Hamlet’in kadın olup olmamasının meselenin ne kadarını teşkil ettiğini tartışacak, ardından da bu İngiliz trajedesinin Yeşilçam’a nasıl uyarlandığını Fatma Girik’in başrol oyuncusu olduğu “İntikam Meleği: Kadın Hamlet” filmi üzerinden değerlendireceğiz. Hamlet’i kadın mı canlandırmalı erkek mi tartışmaları alıp başını uzlaşmanın imkansız olduğu noktalara gitmiştir. Fakat asıl soru, Hamlet’in erkek olarak yarattığı karakterin kadın olarak canlandırılması ile zamanın toplumsal yapısı bağlamında ne anlatılmak istendiği olmalı. Biz de makalemizde, ilk soruya gelen cevapların götürdüğü toplumsal cinsiyet tartışmalarının açmazlarını anlatarak; ikincisine yönelik tartışmaların beraberinde getirdiği söylemleri değerlendireceğiz.
Hamlet’i kadın olarak ilk canlandıranlardan olmasa da en ses getirenlerinden ünlü Fransız aktris Sarah Bernhardt (1899), ağır eleştirilere maruz kalmıştır. Örneğin William Winter 1911 New York basımı Shakespeare on the Stage adlı kitabında Sarah Bernhardt’ın Hamlet’i canlandırmasını talihsizlik olarak niteler ve şunları söyler; “Hamlet sahnede kabaca oynanmış. […]. Onun Hamlet’inde, erkek kaplanda ne kadar süt varsa, ondan daha az şiir vardı” (Shudofsky, 293). 13 Haziran 1899’da London Times’ta yer alan bir eleştiri ise şöyle demekteydi; “Sarah Berndhat, Hamlet’i şüphesiz ki alışılmadık bir şekilde yorumladı. Düşünce ve olayların ağır yükü altında kalmış tam anlamıyla melankolik bi filozof değildi. Hamlet’i hoş, nüktedan, çok mutlu bir prens haline getirdi” (Shudofsky, 294). Shudofsky, “Bernhardt’ın eylem, neşelilik, ve irade kuvveti üzerindeki vurgusunun eleştirmenlerde bıraktığı sadece ‘telaşlı ve havai enerji’ algısına şaşmamak gerek” diyerek, olumsuz eleştirileri mazur görür. Fakat onca olumsuz eleştirinin yanında Bernhardt’ın hakkını vermeden de edemez; “Büyük Fransız Trajedi aktrisi, Hamlet’i canlandırma girişimi konusunda yanlış yönlendirilmiş olabilir. Ama hiç şüphesiz, Bernhardt, Shakespeare’in prensini Romatik eleştiri ve yorumlama tuzağından kurtarmayı kendisine görev addetmiş öncülerin arasındaydı” (294). Literatüre katkıda bulunan bir diğer eleştirmen de Elizabeth Robins’tir. Robins kafasında dönüp duran düşüncenin şu olduğunu söyler; “Gördüğümüz nazik bir Prens, melankolik bir Danimarkalı ya da herhangi bir türden bir adam değil. Şen şakrak, bazen de kötü niyetli bir oğlanın inanılmaz derecede başarılı bir taklididir” (909). Robins, Bernhardt’ın performasını tebrik eder fakat olumsuz eleştirilerine de şöyle devam eder; “Madam Bernhardt’ın sıkı hayranları arasında dahi, Hamlet’in bu versiyonda, bu büyük trajedinin gizemli cazibesinden yoksun bırakıldığı kadar ciddiyetinden arındırılmış olduğu hissedilecektir. Sanki, mehtabın üzerine aniden öğle vakti güneşi parlamış gibi, alımlı patikaları yalnızca keçi yolu gibi gösteren, ve sonsuz uzaklıkları gündelik şeylerle sürgüleyip sınırlayan” (919).
Sarah Bernhardt da eleştirilere cevaben bir mektup yazar London Daily Telegraph’ın editörüne. Bernhardt’ın Hamlet üzerine görüşlerini de belirttiği, İngilizce tercümesiyle 16 Haziran 1899’da yayımlanan mektupta şunları belirtmektedir Bernhardt: “Kral’ın af dilediğini işittiğinde, onu öldürürse bunun onu Cennet’e göndermek olacağını düşündü; Kral’ı öldürmeyişi kararsız ve zayıf oluşundan değil, muhkem ve mantıklı oluşundandı. Onu tövbe ederken değil, günah işlerken öldürmek istiyordu; çünkü arzuladığı şey onu Cennet’e değil Cehennem’e göndermekti. Kimi Hamlet’i kadınsı, tereddütlü, kararsız algılamayı seçer. Bana göre, erkekçe, yürekli ve düşünen bir kimsedir” (295). Fakat Bernhardt’ın açıklaması, “kadınsı” ve “erkekçe” kategorilerini toplumsal cinsiyet algısı üzerinden yeniden üretmesi sebebiyle en az eleştirmenlerin oyunculuğunu eleştirmesi kadar eleştirilesidir. Çünkü bir kadın ve erkek yarıştırması olmuş, bu yarışma kapsamında da kadının erkekle kıyaslanması ve kadının güçlü gösterilmesi söylemleri yendien üretilmiştir.
Sarah Bernhardt üzerinden Hamlet’in kadın olarak canlandırılmasıyla ilgili geçmiş söylemleri ele aldık ve tartışmanın ne boyutta şekillendiğini gördük. Şimdi de Türkiye bağlamında Hamlet’in serüveni ne olmuş ve Yeşilçam’da üstelik de bir kadın Hamlet nelerle karşılaşmış bunlara bakacağız.
Shakespeare oyunlarının özellikle de trajedilerinin Türk sahnesine uyarlanmaya başlanması Ahmet Vefik Paşa’nın çalışmalarını müteakiben 1800’lü yılların ortasını bulur (Bilgin, 65). Makalesinde, Shakespeare’in Türkiye’deki yolculuğuna dair tarihi anekdotlara yer veren İnci Bilgin, 1960’da Hamlet’in İstanbul’da 164 kere sahnelendiği bilgisini aktararak şunları söyler;
1911 ve 1960 yılları arasında, ki bu da Osmanlı’nın son zamanları Cumhuriyet’in başlangıç dönemlerine tekabül eder, Hamlet İstanbul ve Anadolu’da pek çok kez sahnelendi. Ve Batılılaşma akımına paralel olarak, aslına sadık bir biçimde uyarlandı. 1960-70 yılları periyodu Türk tiyatrosu için çok üretken bir dönem olarak kabul edilir ve bu dönemde modern ulusal tiyatrolar kurmak için girişimlerde bulunulmuştur. Türk çevirmen ve eleştirmen Talat Halman 1960’da Hamlet’in İstanbul’da 164 kere sahnelendiğini ve bunun Richard Burton’ın Brodway performansına sonradan yenilen bir rekor olduğunu belirtir. (66)
Bilgin, 1962-65 yılları arasında kadın Hamlet sahneleme projesi başladığını ve Hamlet’i ünlü aktris Ayla Algan’ın canlandırdığını söyler. Aslında bunun kadın bağlamında ilk performans olmadığını belirten Bilgin, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Siyanüş’ün canlandırdığı kadın Hamlet’in yeniden gözden geçirilmesi olduğunu belirtir. Ve şunu söyler; “Ki bu devrim niteliğinde bir fikirdi çünkü hele de bir Shakespeare başkahramanı olan bir erkeği bir kadının canlandırması nedeniyle Elizabeth karşıtlığı idi” (67).
Hamlet’in kadın bedeninde yine erkek olarak canlandırıldığı performanslara da değinen Bilgin, Türk sahnesinde Siyanüş ve Algan’ın performansının taşıdığı önemi şu sözlerle anlatır; “Hamlet’in 1921’de Svend Gade ve Heinz Schall tarafından yönetilen sessiz versiyonunda Hamlet’i Danimarkalı aktris Asta Nielsen canlandırır. Nielsen, Hamlet’i erkek kılığına bürünerek oynar. Hamlet yine de kadın bedeninde bir erkek olarak canlandırılır, çünkü Hamlet’in kadın olarak görünebilmesi hala o zamanlar çok sıkıntılıdır. Siyanüş ve Algan’ın Türk sahnesindeki Hamlet performansları oldukça devrimsel bir olay örgüsüne sahip olmaları sebebiyle dikkate değer bir önem taşırlar” (67).
Hamlet’i kadın mı daha iyi canlandırır erkek mi sorusunu sormak da, yanıtlamak da bu kalıp yargıları yeniden üretmektir. Bunun yerine Hamlet’in orijinalinden değiştirilerek kadın olarak uyarlanması altındaki imgesel mesajları değerlendirmek, Hamlet’in cinsiyet rolleri tartışması altında erimiş mesajını okuyabilmemizi sağlayacak “Kadın Hamlet olmak ya da olmamak” sorgulamasını toplumsal bir zemine oturtacaktır. Özdemir Nutku’nun da makalesinde vurguladığı mesele budur tam olarak. Yönetmen’in Hamlet üzerinden verdiği mesajın ne olduğunun önemi vurgulayan Nutku şunları söyler: “Öyleyse, her çağın Hamlet’i, Polonius’u, Ophelia’sı, Fortinbas’ı değişiktir ve çağına uygundur. Çünkü Hamlet, her çağda, o çağın insanlarını ve sorunlarını yansıtabilecek ölçüde bir oyundur. […].Yönetmen bunlardan birini seçer. Ama önemli olan o yönetmenin neyi seçtiğidir. Ve doğru olan da, o yönetmenin çağdaş sorunlar açısından içinde bulunduğu çağın insanlarını ve sorunlarını eleştirrnek, yorumlamaktır” (108). Nutku buna örnek olarak 1904 yılında Leh bir tiyatro yazarı ve sanatçısının Hamlet’ini değerlendiriyor. Dönem itibariyle, Polonya’nın özgürlük savaşının vurgulandığını söyleyen Nutku, şunları paylaşır makalesinde; “Bu yorum içinde Hamlet, bir türlü harekete geçemeyen ve Wyspianski’nin deyimiyle “elinde kitapla dolaşan zavallı bir genç” tir. Ve bu Hamlet, Polonya’nın romantik ozanlarıyla Nietzsche’nin yapıtlarını okur. Böylece, onun nihilizme yönelişi, güçsüzlüğü ve kişisel yenilgisi de ortaya çıkarılmıştır” (109).
Bilgin de makalesinde Nutku’nunkine benzer bir örnek verir. Hamlet’in 2011 yılında Diyarbakır’da sahnelenen Kürtçe uyarlamasından bahseden Bilgin, Gertrude’un başörtülü, Cladius’un elinde nargilesi ile fondaki şarkıların Kürtçe oluşunu anlatır. Bunlarla Batıcılığa meydan okunduğunu söyler (71).
Hamlet’in doğusu ve batısı ile Türkiye’deki tiyatro sahnesi serüveninden Yeşilçam macerasına geçerken Bilgin bize şu hatırlatmada bulunuyor: “Film uyarlama terorilerine göre, bir oyunu filme çevirmek bir romanı filme çevirmekten daha meşakkatlidir. Çünkü bir oyun, sahne için yazılmıştır perdeye aktarılmak için değil. Yeşilçam’da Şekspir filmlernin yapılmasına dair girişimlerin az olmasının başlıca sebebi bu olabilir” (70).
Kadın Hamlet, Türk Sineması Yeşilçam’a Metin Erksan tarafından “İntikam Meleği: Kadın Hamlet” olarak 1976 yılında yeniden yorumlanır. Fatma Girik’in Hamlet’i canlandırdığı yapım, uluslararası arenada başarılı olamaz. İnci olumsuz eleştirilere yer verirken çalışmanın önemine de dikkat çeker. Çünkü Kadın Hamlet sadece kadın imajına yer vermekle kalmaz aynı zamanda Türk sinemasındaki ilk postmodern parodi örneklerindendir. Mesela, Rosencrantz ve Guildenstern (dönemin çağdaş Türk isimleri olan) Rezzan ve Gül olarak değiştirilmiştir. Yine Gertrude Gönül, Ophelia Orhan olmuştur (Bilgin, 67).
Bilgin şunu ekler Hamlet temsillerinin aslından farklılaşmış versiyonları için: “Kadın Hamlet ve Kürt Hamlet vakalarında, kuvvetli bir şekilde ‘orjinalinden revize edilmiş bir bakış açısı, sessiz ve ötekilerin sesi olma’ niyeti vardır” (73). Kadın Hamlet olmak ya da olmamak meselesinin can alıcı noktası buradır işte. Hamlet’in kadın “fıtrat”ına daha yatkın olması değil de “olmak ya da olmamak” felsefi sorgulamasını bir kadının yapmasıdır asıl mevzu. Çünkü kadın, toplumsal iş bölümü gereğince “aklı ermeyen”, “evdeki melek”, çocuklarına ana kocasına bir eş, zaten bu sıfatların dışında da kadın kimliği ile toplumda ya yer edinemeyen ya da kötülenen bir konumdadır. Hamlet’in kadın olup olmaması işte bu sebeple önemlidir. Yeşilçam uyarlamasında, Hamlet’i canlandıran Fatma Girik’in, cinsiyet bağlamında kadın kimliğinden taviz vermediğini görürüz. Mesela, Orhan (Ophelia)’nın babası Hamlet’in deliliğinin nedenini anlamak için onunla konuşmak ister. Konuşmanın geçtiği sahnede Hamlet açık havada bir yatak üzerinde kadın bedeniyle yatmaktadır ve fonda Makber çalmaktadır. Yine bununla birlikte, aşkın pasif rolünü üstlenen kadın kapsamından çıkarak Orhan’a kendisini sevmemesini söyleyen de odur. Kadındır, fakat toplumun kadına biçtiği rolleri benimsemeden. Bir başka deyişle, erkek kıyafetlerine bürünmeden acısını yaşayan ve stratejik düşünen bir kimsedir.
Sonuç olarak, Bilgin’in bahsettiği gibi, tiyatroyu sinema perdesine uyarlamak zorlu bir çabadır. Uyarlama başlı başına uğraş isteyen bir çalışma iken “İntikam Meleği: Kadın Hamlet” filmi, bu bağlamda dikkate değer bir yapıttır. Fatma Girik’in oyunculuğu da abartılı mimiklerden dolayı Hamlet’i tiyatro havasından çıkartamaması sebebiyle eleştirilere konu olsa da, en başından beri belirtildiği, Hamlet’in kadın olup olmaması değil, Kadın Hamlet ile verilen mesajdır. Kadın “olmak ya da olmamak” Hamlet için önemli değildir, fakat kadın için bu sorgulamayı yapabilmek, Hamlet olmak toplumsal bir zinciri kırabilmektir.
Nûpelda Tütüncü
Sosyal Bilimler Blog Yazarı
n.tutuncu@sosyalbilimler.org
Kaynakça
- Bilgin, İnci. “Hamlet in Contemporary Turkey: Towards Postcolonial Feminist Rewrites?” Multicultural Shakespeare: Translation, Appropriation and Performance 12.27 (2015): 65-74.
- Nutku, Özdemir. Çağdaş Hamlet. Ankara: Ankara Üniversitesi Yayınları, 1972.
- Robins, Elizabeth. “On Seeing Madame Bernhardt’s Hamlet.” The North American Review 171.529 (1900): 908-19.
- Shudofsky, M. Maurice. “Sarah Bernhardt on Hamlet” College English 3.3 (1941): 293-95.
Yasal Uyarı: Yayımlanan bu yazının tüm hakları Sosyal Bilimler Platformu’na (www.sosyalbilimler.org) aittir. Söz konusu metin, izin alınmadan başka bir web sitesinde ya da mecrada kısmen veya tamamen yayımlanamaz, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, dağıtılamaz, içeriğinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Aksi taktirde bir hak ihlali söz konusu olduğunda; Sosyal Bilimler Platformu, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun ve 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun ilgili hükümleri gereğince maddi ve manevi tazminat davası açabilir. Ancak yazının bir bölümü, alıntılanan yazıya aktif link verilerek kullanılabilir. Her türlü alıntı, (her müstakil yazı için) 200 kelime ile sınırlıdır. Alıntı yapılan metin üzerinde herhangi bir değişiklik yapılamaz.