İnternette John McCain hakkında azizlerin hayatını anlatırmış gibi övgüler dolaşırken, insanlara onun Amerika Birleşik Devletleri ve dünya hakkında ciddi biçimde tehlikeli olan yanlış anlamaları hakkındaki küçük bir hikayeyi hatırlamakta yarar vardır.
2006 yılında, McCain New York şehrindeki Columbia Üniversitesi’nde bir konuşmasında keskin politik ayrışmaların karşısında dostluk ve işbirliğinin önemi hakkında uzun bir konuşma yapar:
“Çok uzun zaman önce tarihimizin hınç ve hırs ile dolu çalkantılı döneminde düşmanım olarak değerlendirebileceğim bir arkadaşım vardı. Beni bir mahkûm olarak tutan, benim ve arkadaşlarımın en temel haklarını elinden alan hatta birkaçımızı öldüren ülkenin başkentine gelmişti. Ülkemizin bizi oraya götüren savaş girişimini suçlamak için gelmişti. Konuşması hücrelerimize yayıldı. Bunun çok ıstırap verici olduğunu düşünmüştüm ve hala bu şekilde düşünmekteyim.
Birkaç sene sonra İsrail’deki kolektif çiftliklerden bir tanesine geçici olarak yerleşti. Kuşatılmış müttefikimize sağlanan Amerikan yardımlarına tanık olduğu Yom Kippur savaşı boyunca da oradaydı. Komutanın işaretini taşıyan ve o ülkeye yardım için bir telaş içerisinde olan Amerikan kargo uçaklarını gördü. İşte o anlardan bir tanesinde bir aydınlanma yaşadı. Amerika’nın Vietnam’a girerek korkunç bir adaletsizlik ve trajik bir hata yaptığını düşünmüştü, ve hala da düşünüyor. Fakat, çoğunlukla Amerikanların kendi ülkesine sağladığı iyilik ve cömertliğe yönelik kısa süreliğine de olsa taşımış olduğu eleştirilerin kendisinin gözünü karartmış olduğunu fark etti ve yapmış olduğu hatadan derin bir pişmanlık duydu.”
McCain’in bahsettiği arkadaşı David Ifshin idi. 1970 yılında henüz Syracuse Üniversitesi’nde bir öğrenci ve önemli bir Vietnam savaş karşıtı aktivisti olan Ifshin, Hanoi’ye seyahat etti. McCain’in de içerisinde tutulduğu Vietnam hapishanesinde ve Hanoi radyosunda savaşı kınayan bir konuşma yaptı.
1980’ler boyunca, Amerikan-İsrail Halkla İlişkiler Komitesi genel danışmanı olana kadar, McCain’in söyleyişine göre ondan özür diledi ve arkadaş oldular. Ifshin, Bill Clinton’un 1992 yılındaki başkanlık yarışı süresince genel danışman olarak hizmet verdi. Ifshin’in Vietnam konuşması Clinton’a saldırmak için kullanıldığında McCain onu savundu ve Ifshin 1996 yılında 47 yaşında öldüğünde de onun cenazesinde konuşma yaptı. Sonuç olarak, bu iki figürün de insanlığı hakkında tatmin edici bir hikaye.
Sorun ise hikayenin özünün hiçbir anlam taşımıyor olması.
McCain ve Ifshin’in barışması mümkündü çünkü, McCain’in sözleriyle, Ifshin “kuşatılmış müttefikimize sağlanan Amerikan yardımlarına tanık olduğu” 1973 yılında İsrail’deki Yom Kippur savaşı zamanında bir aydınlanma yaşadı. Bunun öncesinde, Ifshin “kendi ülkesinin cömertliği ve pek çok Amerikalının sağladığı iyilik” karşısında gözlerini adeta karartmıştı. Fakat sonradan, Ifshin McCain’in çoktandır bildiği ilişkileri için daha sıcak bir ortam kuran şeyin ne olduğunu anladı.
Ancak Ifshin ve McCain Amerika’nın Yom Kippur Savaşı boyunca aldığı kararları ve Nickel Grass adı verilen İsrail’in yeniden silahlanmasına yönelik operasyonları hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Üstelik onlar bu operasyonun ABD’nin iyiliği ve cömertliğine dair parıldayan bir örnek olduğunu anlayamamışlardı. Bunun yerine, Amerika büsbütün dehşet verici realist bir politikaya angaje oldu-ki bu durum kasıtlı olarak İsraillilerin ölmesine izin verdi çünkü bu bizim tercih ettiğimiz amaçlara hizmet ediyordu.
İlk olarak, Yom Kippur Savaşı boyunca Amerikan dış politikası dönemin başkanı Richard Nixon ve daha sonra dış işleri bakanı olan Henry Kissenger tarafından yönetildi. Her ikisi de dış politikadaki yahut başka bir konuda yapmış oldukları iyilik ve gösterdikleri cömertlik ile tanınmadı. Kissenger’ın kendisi bizzat bir anısında Ifshin gibi Amerikanların bizim dış politikamızı “hukuki ve idealist bir biçimde” nasıl ahmakça yorumladığından söz etmiştir. Halen görev başındayken yardımcılarına şunları söylemiştir: “ Bu, onurlu insanların onurlu bir biçimde yürüteceği onurlu bir iş değil. Benim bu yolda olduğumu düşünmeyin ve siz de olmamalısınız.”
Yom Kippur Savaşı’nın kendine özgü oluşu Kissenger’ın kesinlikle şaka yapmadığını gösterir.
Savaş, 1967 yılındaki eski Arap-İsrail çatışması olan Altı Gün Savaşları üzerine doğar. Altı Gün Savaşları boyunca İsrail ilk kendisi saldırmış, Arap askerlerini ezmiş ve Sina Yarımadası ile Gazze’yi (Mısır’dan), Golan Tepelerini (Suriye’den) ve Batı Şeria’yı (Ürdün’den) almıştır.
1971’in başlamasıyla Mısır, İsrail’in 1967 yılındaki sınırlarına dönmesi koşuluyla pek çok kere İsrail’e tam barış önerisinde bulunmuştur, yani güncel Birleşmiş Milletler çözümleri altında talep edilen koşullar. İsrail bu önerileri görmezden gelmiş, gerilimler büyümüş, ve Mısır bu anlaşmaların alternatifinin savaş olduğunu belirtmiştir.
Ne ABD ne de İsrail bunu ciddiye almamış ve çoğunluklar Arapları işinin ehli olmayan köylüler şeklinde görmüştü. Kissinger’ın bu dönemdeki temel kaygısı ise zor bir dengeleme politikasını çekip çıkartmaktı. Bir yandan, ABD İsrail’i bir müşteri devletine çevirmeye çalışırken, İsrail bunun karşısında durmuş ve kontrol edilmesi zor bir hale gelmişti. Diğer bir yandan ise, Arap dünyası ile iyi ilişkilere ihtiyacımız vardı çünkü onlar ihtiyacımız olan bir silaha sahipti: 1973 yılında bugün olduğundan çok daha ciddi bir şey olan olası bir petrol ambargosu. Bu yüzden, savaş giderek daha da belirginleştikçe, Kissinger İsrail’i önleyici vuruş ile gelen 1967 başarısını tekrarlamaması için zorladı- ki en son gelen uyarısı 6 Ekim günü Yom Kippur başlamadan sadece birkaç saat önce yapıldı.
Mısır ve Suriye’nin amacı İsrail’i yok etmek değildi, fakat basitçe Sina ve Golan Tepelerini sırasıyla yeniden ele geçirmek istiyorlardı. Bu yüzden İsrail’in kendisine saldırmadılar, bunun yerine işgal edilmiş bölgelere odaklandılar. Savaşın ilk günleri boyunca, Mısır da Suriye de İsrail’i kendi askeri başarıları karşısında şaşkına düşürdü. İsrail hükümeti biraz panikledi, örneğin Savunma Bakanı Moshe Dayan İsrail’in fethedileceğini düşündü. Daha da kötüsü, İsrail’in savaş malzemeleri tükenmişti ve acı bir biçimde ABD tarafından bu malzemelerin yeniden sağlanmasına ihtiyaçları vardı.
İşte bu nerede Amerika’nın kendi iyiliğini ve cömertliğini gösterdiğinin simgesi. Kissenger petrol devleti olan Arapları kızdırmak istemedi. İsrail’in doğruca bir başarıya ulaşmasını istemediği gibi, Altı Gün Savaşlarındaki toprak düzenine dönülmesi hususunda İsrail’in gönüllü olabileceği bir savaş sonrası düzenini umdu. Nixon da ayrıca Amerikan petrol şirketleri ile İsrail’in tarafında olmaması yönündeki lobi faaliyetlerini yürüttü. Şirketler Nixon’a petrol şirketlerinin “Japonlar, Avrupalılar, ve hatta belki Rusların çıkarları doğrultusunda ve büyük oranda bu alanda ABD’nin yerine geçerek” çalışmaya başlamaya neden olabileceğini söyledi.
Kissenger bu yüzden elini ayağını İsrail malzemesinden çekti. Onun hedefi, bir Amerikan resmi görevlisinin tarif ettiği gibi, “İsrail’in gitmesine, ancak kirletmemesine izin vermek” idi. Diğer görevliler Amerika “İsrail’in kazandığı ancak bu süreçte sadece burnunun kanadığı” bir sonuç istedi diyerek benzer bir perspektiften söz ettiler.
Ancak İsrail nükleer silahları ile oldukça fazla sayıda askerileşerek meseleyi zorlaştırdı, ki onlar ABD’nin bunu meydana çıkaracağı konusunda oldukça emindi. Bazı haberlere göre İsrail ABD’yi direkt olarak bu nükleerleri kullanacağına dair bilgilendirdi.
Kissinger ve Nixon’ın İsrail’in bunu gerçekten yapacağı konusundaki kaygıları hala belirsiz kaldığı yönünde nitelendirilir. Onlar aynı zamanda Sovyetler Birliği’nin Mısır’a yapmış olduğu büyük ölçekli bir silah nakliyatı doğrultusunda kesinlikle motive olmuşlardı. Ancak yine de, ABD 12 Ekim’de İsrail’e büyük bir silah sevkiyatına başladı. Kissenger’ın planı uçakların gece varmasıydı, böylelikle Arap devletleri ne olup bittiğinden daha az haberi olacaktı. Ancak hava şartları sebebiyle uçakların inişi gün içerisindeki bir zaman dilimine ertelendi. Bu yüzden Ifshin “Amerika Birleşik Devletleri Hava Kuvvetleri simgesini taşıyan büyük kargo uçaklarının” inişine şahit oldu.
İsrail bu sayede yeniden organize olup karşı saldırıda bulunabildi. Savaşın bitimi ile beraber, birkaç hafta sonra, Kissinger’ın diplomasisi İsrail’in Mısır ordusunun büyük bir kısmını bozmayacağı konusunda emin olmayı amaçlıyordu.
Bu hikayenin amacı nedir? Eğer McCain gibi bir İsrail hayranıysanız, Amerika’nın hareketlerinin iddia edildiği gibi “cömertlik ve iyilik” ile alakası olmadığı olmalı. Bunun yerine, onlar dış politikamızın diğer bütün devletlerinki gibi olduğunu gösterir: yönetenlerin kişisel çıkarları doğrultusunda yürütülen, başka insanların yaşamlarına karşı kayıtsız, ve çoğunlukla oldukça sefil. Ve aslında, bu görmüş geçirmiş İsrail destekçilerinin olaya nasıl baktığının bir göstergesidir.
Ancak McCain yüzüne çarpan bu gerçekliği görememişti. Amerika hakkındaki çirkin gerçekler onun tahayyülünde bizim onur ve şanımızın parıldayan bir göstergesine dönüştü.
Ve bu, tabii ki, McCain’in her zaman Amerika’da ve savaşlarının olduğu Vietnam’da, Irak’ta, Yemen’de, ve dünyanın dört bir yanında yaptığı şeydi. İşte tam da bu yüzden bu hikaye hatırlanmaya değer, ve onun sabit, gösterişi seven akılsızlıkları ise oldukça tehlikeli.
Çeviri: Pınar Eldemir
Sosyal Bilimler / Çevirmen
pinar.eldemir@sosyalbilimler.org
Kaynak: Jon Schwarz / The Intercept
A Little Known Story About John McCain and His Fantasies of Benevolent U.S. Foreign Policy
Yasal Uyarı: Yayımlanan bu yazı Türkçeye yabancı dilden sosyalbilimler.org tarafından çevrilmiştir. Söz konusu metin, izin alınmadan başka bir web sitesinde ya da mecrada kısmen veya tamamen yayımlanamaz, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, dağıtılamaz, içeriğinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Aksi taktirde bir hak ihlali söz konusu olduğunda; sosyalbilimler.org, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun ve 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun ilgili hükümleri gereğince maddi ve manevi tazminat davası açabilir. Ancak yazının bir bölümü, alıntılanan yazıya aktif link verilerek kullanılabilir. Her türlü alıntı (her müstakil yazı için) 200 kelime ile sınırlıdır. Alıntı yapılan metin üzerinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Bu metinde yer alan görüşler yazara aittir ve sosyalbilimler.org’un editöryal politikasını yansıtmayabilir.