Felsefenin üzerinde uzlaşıma varılması en muhtemel tanımı, bu uğraş alanının kavram inşasıyla ayırtedilebilirliği üzerinden gerçekleştirilen nitelendirmede yatmaktadır. Başka deyişle felsefe, tutarlı ve sistematik bir düşünce zinciriyle temellendirilmiş kavram inşa etme sürecidir. Elbette, hayatın her alanı gibi, hukuk da felsefenin bu inşaî kapsamının dışında değildir. Felsefe hukuku konu aldığında, böylece ortaya Hukuk Felsefesi çıktığında, en önemli tartışma başlıklarından biri bizatihi hukukun kavramsal olarak inşa edilmesidir, ortaya konulmasıdır. Öyle ki, hukuk kavramının tanımlanması başlığı, belki de diğer tüm başlıklar içeriklendirilirken kendisinden hareket edilmek zorunda olunan kalkış noktasını oluşturmaktadır.
Hukuk Felsefesi bu tartışmaları, hayat bütünselliği içinde zihinlerde algılandığı ve hukuk da böylece söz konusu bütünsellikten ayrı görülmediği zamandan bugüne dek yürütülen bu inşa sürecinde yer almaktadır. Düşüncenin felsefîliğini ayırt etmeye başladığımız dönemlerden beri hukuk bu kapsamın dışında kalmamış, “Adalete aykırı yasa, hukuk değildir!” yahut “Yargıç, yalnızca kanunu telâffuz eden ağızdır!” mottolarından özlerine dair fikir sahibi olunabilecek temel Hukuk Felsefesi yaklaşımları ta o zamanlardan itibaren zihinlerde yer tutan sorulara cevabî işaret fişekleri çakmıştır. Neyin hukuk olduğu ve böylece neyin hukuk olmadığı sorusuna biri doğal hukuk denilen ve hukukun tabiî bir normatif alan olduğu iddiasına dayanması itibariyle “doğal”, diğeri hukuksal pozitivizm denilen ve hukukun ilkinden ayrık, insan yapımı bir normatif alan olduğu iddiasına dayanması bakımından “yapay” olmak üzere iki ayrık zeminden hareketle verilen bu yanıtlar, birbirlerini katı ya da ılımlı biçimde reddedişlerine de tanıklık etmek mümkün olmakla beraber, Hukuk Felsefesinin hâlen en cazip ve kışkırtıcı tartışma alanını göstermektedir.
Bu sorulara yanıt veren ve yukarıdaki iki normatif dünya iddiasından ikincisine karşılık gelen Hukuksal Pozitivizmin en önemli ismi, her hâlde, John Austin’dir. İngiliz Hukuk Felsefecisi Austin, katı disiplin ayrımlarından kaynaklanan işbölümünün hayatın tamamına sirayet ettiği ve bütünsel algılama yerine kompartımanlara ayrılmış bir düşünce iklimi içinde hukukun ne’liğine dair tefekkür eder. Bu tefekkürünün temelinde ise hukukun bir bilim olarak incelenmesi; kesinlikler üzerinden keskin biçimde ayrılmaya yüz tutmuş pratik hayatın kaçınılmaz görünen bir parçası olan hukukun, hukuk olmayan diğer normatif dünyalardan ayırt edilmesi ve tüm bunların, esas olarak, hukukçunun dikkate alacağı normatif dünyanın hangisi olduğunun, yani Hukukun Belirlenmiş Alanı’nın aydınlığa çıkarılması gâyesi yatmaktadır. Böylece Austin, hukuksal pozitivizm olarak adlandırılan düşünce kümesinin modern dünyadaki işlevi ile ilgili de düşünme imkânını sunmuş olur. Bu işlev, bir yandan Hukuk Felsefesi olmak bakımından hukukun ne’liği ile, diğer yandan Hukuk Kuramı olmak bakımından hukukun bilimsel incelemenin konusu olmasıyla ilişkilenmiş olur. Böylece kadim zamanlardan beri filozofun bütünsel düşünce dünyasında bir cüz olarak yer bulan Hukuk Felsefesi hem ayrık bir felsefe alanı, hem de olgunun bilimsel olarak incelenmeye hazır kılındığı bir teori alanı hâline gelir.
Austin’in önemi yalnızca bundan ibaret değildir. Okuyucu, kitapta yol almaya devam ettikçe, arada sırada yahut bazısı için sıkça kendisinden şikayet edilse de, bugün hukuk olarak zihinlere yerleşen “şey”in gayet Austinci bir bakış açısına tekabül ettiğini de fark edecektir. Öyle ki, hukuktan canı yanan da hukuk ile can yakan da, onu eleştirdiğinde yahut sahiplendiğinde “başımızdakilerin koyduğu bir dizi kural”a hukuk dediğini ekseriyetle bilir. Politik olarak üstte yer alan egemenin, politik olarak alttakilere yönelen ve yaptırımla desteklenmiş buyruğu olarak hukuk algısı, Austin’in hukuk kavrayışından, hukuk tanımından, yani Hukuk Felsefesinden çıkmaktadır.
Burada bir hususa daha dikkat etmek gerekir: Austin’in bahsettiği egemen ve buyruk, göndermede bulunduğu politik olarak üsttekiler ile politik olarak alttakiler arasındaki ilişkilere tarihsel ve konjonktürel bir bakış ile yaklaşıldığında bir anlam taşır. Başka deyişle, kitaptan sonra okuyucunun, “diktatöryal” görünmeye elverişli bu tanımlayışta gerek Haklar Bildirisi ile, gerek İngiliz Muhteşem Devrimi ile ve gerekse Hukuk Devleti tasarımı ile sistemleşen bir coğrafyada taşıdığı anlama dair uyandıracağı merak, Austin’i anlamlandırmaya hizmet edecektir. Böylece Austin’in bu kitabı, kelimenin ya da sözün, içinde vücuda geldiği atmosferle birlikte anlaşılabileceğine dair olası bir ilave katkıya da çağrıda bulunmaktadır.
Bugün hangi Hukuk Felsefesi kitabını açarsak açalım hukuksal pozitivizm başlığı altında karşılaşacağımız ilk isim olan Austin’in, Hukuk Felsefesinin en önemli klasiklerinden biri olan bu kitabının Hukuk Felsefesine ilgi duyan yahut duymadığı ilgiden haberdar olan her hukukçunun kütüphanesinde mutlaka bulunması gerekir denilirse, yanlış olmayacaktır.
Umut Koloş
kitap@sosyalbilimler.org
Künye: John Austin, Hukukun Belirlenmiş Alanı, Çev. Ülker Yükselbaba, Saim Üye, Umut Koloş, Tekin Yayınevi, 2015.
Yasal Uyarı: Yayımlanan bu yazının tüm hakları sosyalbilimler.org‘a aittir. Söz konusu metin, izin alınmadan başka bir web sitesinde ya da mecrada kısmen veya tamamen yayımlanamaz, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, dağıtılamaz, içeriğinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Aksi taktirde bir hak ihlali söz konusu olduğunda; Sosyal Bilimler Platformu, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun ve 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun ilgili hükümleri gereğince maddi ve manevi tazminat davası açabilir. Ancak yazının bir bölümü, alıntılanan yazıya aktif link verilerek kullanılabilir. Her türlü alıntı, (her müstakil yazı için) 200 kelime ile sınırlıdır. Alıntı yapılan metin üzerinde herhangi bir değişiklik yapılamaz.