10 Ocak 2017’de Zygmunt Bauman’ın ölüm haberiyle uyandım. Zihnimde onunla 2010’da İstanbul’da görüştüğüm gün canlandı. Bu onunla ilk karşılaşmamdı. Aynı zamanda son.
“Philosophers Bridge the Bosphorus” seminerine davetliydik. Onunla konuşarak birkaç saat geçirecek kadar şanslıydım. İlk dakikadan itibaren birbirimizi anladık, belki de ikimiz de sigara tiryakisi olduğumuz için.
Onu sigara içerken görünce kaç yaşında olduğunu sordum. “Sigara ölüme sürükler uyarısı doğru olmadığı için sigara şirketini dava edeceğim. Uzun zamandır sigara içiyorum ve 80 yaşının üstündeyim ve bak, hayattayım ve sağlıklıyım” dedi. Bu yazıyı yazarken yankısını duyduğum bir kahkaha attık.
Bauman’ın adını ilk defa Jawaharlal Nehru Üniversitesi’nde sosyoloji master öğrenicisiyken duymuştum. O zamanlar 1990’ların ortasında Foucault meşhur teorisyen-sosyologdu ama ben yine de Bauman’ı büyüleyici buluyordum.
Erken Dönem
1925’de Poznan’da Yahudi bir ailenin çocuğu olarak doğan Bauman’ın ailesi Naziler 1939’da Polonya’yı işgal edince Rusya’ya kaçtı. İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle Bauman Sovyetler Birliği’nde sürgünde olan Polonya Ordusu’na katılmak için üniversite eğitimini bıraktı. Nazi bozgunundan sonra orduda rütbesini büyüterek binbaşı oldu. 1953’de babası İsrail’e göç etme düşüncesiyle İsrail elçiliğine gittikten sonra ordudan atıldı.
Kovulduktan sonra Bauman modernitenin başlıca sosyologlarından ve 20. yüzyılın sonları ve 21. yüzyılın başlarının önde gelen Avrupalı düşünürlerinden biri haline geldi.
En sonunda totaliterliğin kurbanı oldu. Fakat bazı açıklamalarda aynı zamanda “fail”iydi. Son zamanlarda Polonyalı bir tarihçi Bauman’ın Gizli Servis için ajanlık yaptığını ve Komünist Polonya rejimine karşı gelenleri temizlediğini iddia etti. Bauman İkinci Dünya Savaşı sırasında gizli servis için çalıştığını ve politik broşürler yazma görevi verildiğini kabul etti. 1968’de Komünist Parti’den ayrılınca kendisi gizli servisin casusluğunun kurbanı oldu.
Bauman’ın biyografik yörüngesini anlamak önemli çünkü daha sonraki düşünce ve ilmiyle ilgili önemli bilgiler veriyor. 1950’lerde ders vermek için Polonya’yı ziyaret eden ve aynı zamanda Bauman’ı etkileyen Charles Wright Mills’e göre sosyoloji becerisi bireysel yaşamöyküsüyle sosyal yapıyı bağlamakta yatıyorsa bu bağlantı Bauman’ın olduğu sosyoloğa aynı derecede uygun düşüyor.
Bauman’ın Külliyatı
Polonya’yı terk etmeye zorlanınca Bauman 1960’larda Avustralya ve Kanada’da öğretmenlik işleri yaptı. 1970’de Leeds Üniversitesi’nde 1990’da emekli olduğu sosyoloji bölümüne katıldı. 50’den fazla kitap yazdı ve en çok bilinen yayımları Leeds’deki işi sırasında ortaya çıktı.
1970’lerde yazdığı ana tema sosyalizmdi. O zamanların Avrupa’sında kapitalizm ve sosyalizm arasındaki bölünme akademiye hâkimdi, Bauman ikincisinin ateşli bir taraftarıydı. İşçi hareketleri, entelektüellerin rolü, kültür ve sosyalizm hakkında yazdı. Bütün bunlar belirgin biçimde modernist, kesin ve sağlam bir umutla doluydu.
Eleştirmenler 1980’lerin ortasından itibaren Bauman’ın ilgi alanının post-modernizme kaydığına işaret ediyor. Fakat o post-modernizm etiketini ender olarak kabul etti.
Modernity and Holocaust’da (1987) Bauman kışkırtıcı tezini geliştirdi. Nazi soykırımı tek seferlik bir olay değildi. Ayrıca medeniyete giden dümdüz geçitten sapma ve modernite öncesi barbarlığın kalıntıları da yoktu.
“Araçsal akıl ruhu ve onun modern, bürokratik formu olan kurumsallaşma Holokaust tarzındaki çözümleri sadece mümkün değil aynı zamanda fazlasıyla ‘mantıklı’ kıldı”ğını savunuyor Bauman. Holoaust’u “modernitenin evinde oturan meşru bir sakin” olarak görüyor.
Wasted Lives’de (2004) Bauman insanların dönüşümü konusunu fazlalık-yalnızca neoliberalizm altında üzerinde durulan bir süreç olarak ele aldı. Mülteciler, istenmeyen göçmenler, mahkûmlar ve diğer gruplar “atık”ı fazlalık, istenmeyen olarak örnekliyor. Bu önemli kitapta Bauman’ın iddiası şöyle devam ediyordu: Düzen inşası ve sosyal mühendislik projesi olan modernite toplumdan dışlanmış kategorisini yalnızca kendi kurtuluşunu güvence altına almak için yaratır.
Katı Sıvı
Hayatının son dönemlerinde çağdaş yaşamın işareti olarak kuramlaştırdığı akışkanlığa odaklandı. Dört kitap yayımladı: Liquid Love (2003), Liquid Life (2005), Liquid Fear (2006) ve Liquid Times (2006).
Fakat akışkanlığın öz düşüncesi başlangıçta 2000’de Liquid Modernity’de dile getirildi. İkinci Dünya Savaşı sonrası refah içindeki Avrupa’yı refah devletlerinin güvenliğinde ortaya çıkan yaşamın sağlamlığını, tam istihdamı, boş zaman ve iş arasında kesin çizgi olan, Soğuk Savaş’ın tanılabilir politik düşmanlığını ve buna benzer şeyleri tasvir eden bir yer olarak ele aldı.
Bu katılık yerine Bauman akışkanlığın günümüzün işareti olduğunu belirtti: “moderniteyi … yavaş yavaş uygulayan … bir roman”. “Geri çekilme, belirsizlik, anlamsız kaçış … umutsuz kovalamaca” akışkan modernitenin unsurlarıydı. Bauman, “Temel iktidar tekniği, artık kaçış, kayma, kaçınma ve eleştiri … “diye açıkladı. İddiası şu:
Gizli savaş uçakları tarafından yapılan darbeler ve ‘akıllı’ kendinden güdümlü-birden ortaya çıkıp aniden gözden kaybolan-füzeler piyade subaylarının bölgesel ilerlemelerinin ve topraklarından düşmanı kovma çabasının yerini aldı. … Askeri kuvvet ve onun ‘vur kaç’ savaş planı akışkan modernite çağında yeni tür savaşta gerçekten neyin önemli olduğunu somutlaştırdı, neyin önemli olduğuna dalalet etti: yeni bir bölgenin işgali değil; yeni, akışkan küresel güçleri durduran duvarların yıkılması…
Üstteki metin parçasına yorum yapan Fransız filozof Jacques Ranciere Bauman’ın tespitinin ne kadar yanlış ve melankolik olduğunu yazdı. Biri Irak, Myanmar, Sri Lanka, Suriye’den Yemen’e (ve başka yerlere) çeşitli çağdaş savaşların ve akıllı kendinden güdümlü füzelerin kurbanlarının Bauman’ın İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa’sında gördüğü katılığı hiçbir zaman görmediğini haklı olarak iddia edebilir. Onların bakış açısından bakılırsa, “modernite çağında yeni tür savaş” aslında onların hayatlarına katı bir şekilde gaddarca davrandı.
Akışkanlık/katılık ikileminin sınırları vardı. Ve Bauman bunu biliyordu. Ona Facebook’a katılıp katılmadığını sordum. Cevabı açıklayıcıydı: “İnsanların Facebook’ta nasıl yüzlerce arkadaşının olduğunu anlamıyorum. 80 yaşından daha yaşlıyım ve sekiz arkadaş bile sayamıyorum.” Yalnızlık Bauman’ın hayatının her iki aşamasına da damgasının vurur: katı modernite ve akışkan modernite.
Şüphesiz, Bauman’ın farklı düşünceleri hakkında tartışmalar var ve olacak. Daha az tartışmalı olan şey şu ki ölümüyle sosyoloji ve genel olarak bilim, çağımızın en parlak ve üretken yazarlarından birini kaybetti. O disiplinlerin dar çizgilerine karşı koyan bir toplum entelektüeliydi. Onunkisi politikayı, felsefeyi, şiiri, romanı ve daha fazla şeyi kendi insanlık(dışı) durumumuzu zekice kuramsallaştırmak için güzelce bir arada dokuyan bir sosyolojiydi.
Künye
Irfan Ahmad, “Adieu, Zygmunt Bauman!”
Al Jazeera English, 13 Ocak 2017
Çevirmen
Tubanur İşcen / Sosyal Bilimler Platformu Çevirmeni
t.iscen@sosyalbilimler.org
Yasal Uyarı: Bu metin, Sosyal Bilimler Platformu Çeviri Ekibi‘nden Tubanur İşcen tarafından Türkçe’ye çevrilmiş olup söz konusu metin, izin alınmadan başka bir web sitesinde ya da mecrada kısmen veya tamamen yayımlanamaz, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, dağıtılamaz, içeriğinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Ancak alıntılanan yazının bir bölümü, alıntılanan yazıya aktif link verilerek kullanılabilir. Her türlü alıntı, (her müstakil yazı için) 200 kelime ile sınırlıdır. Alıntı yapılan metin üzerinde herhangi bir değişiklik yapılamaz.