Sosyal Bilimler | Kayda Değer Akademik Metinler

Sosyal Bilimler

Gerileme ve Düşüş: Üniversite Eğitimi Nasıl Çocuksulaştırıldı? - Sosyal Bilimler
Sosyal Bilimler

Gerileme ve Düşüş: Üniversite Eğitimi Nasıl Çocuksulaştırıldı?

Geçtiğimiz ay, Cambridge Üniversitesi’nde 21 yıl boyunca Klasikler üzerine çalışıp ders verdikten sonra istifa ettim. İşimi çok seviyordum. Ve tam da yaptığım işi sevdiğim, Britanya’da ve diğer yerlerde yüksek öğretimin mükemmelliğini korumaya yürekten inandığım için ayrıldım.

Yirmi yıl önce Cambridge’e geldiğimde, devler hâlâ yeryüzünde dolaşıyordu. Öğrenciler herhangi bir bölümde, herhangi bir seviyede, herhangi bir derse katılabiliyordu; lisansüstü ve araştırma seminerleri ilgilenen herkese açıktı ve büyüklerin dizinin dibinde oturabiliyordunuz. Lisans öğrencilerinden profesörlere kadar herkesin katıldığı unutulmaz toplantılarda gece geç saatlere kadar büyük sorular tartışılırdı.

Cambridge’in tarihi gücü, belli önemli kısıtlamalarla birlikte, öğrencilerin yeteneklerine saygı duyması ve onlara çalışmalarını diledikleri gibi sürdürme özgürlüğü vermesinden gelmektedir. ‘Gözetim sistemi’ denilen sistem bunun kalbidir: her hafta öğrenciler (özellikle sanat, beşerî bilimler ve sosyal bilimlerde) tek bir soru üzerinde okumaya ve yazmaya yönlendirilir. Buradaki zorluk, bir pozisyon almak, bir argüman oluşturmak ve alanında uzman biriyle bir saatlik bir tartışma sırasında bunu savunmaya hazır olmaktır. Bu tür bir inceleme altında öğrenciler, konumlarının tutarsızlıklarının nerede yattığını öğrenir ve akademik araştırmanın can damarı olan entelektüel alçakgönüllülük ve uyum yeteneğini geliştirirler.

Cambridge’in dünyanın en iyi üniversitelerinden biri hâline gelmesi temelde bu sürecin neticesinde gerçekleşmiştir. Bu nedenle sanat ve bilime yaptığı katkı diğer tüm yüksek öğrenim kurumlarını geride bırakmıştır.

Cambridge öğrencilerinin performansı sınavla ölçülür — ki bu da yüzyıllar boyunca kamusal bir mesele olmuştur. Senato Binası’nda sınıf listeleri olarak asılan sonuçlar basında da yayımlanırdı. Örneğin Agnata Ramsay 1887 yılında Klasik Tripos’ta birinci olduğunda, bu haber tüm ulusu hem şaşırtmış hem de sevindirmişti.[1]

Birkaç yıl önce Cambridge’in sınıf listeleri özel hâle geldi. Üniversite yöneticileri, azınlık bir öğrenci grubunun “bizim notumuz, bizim seçimimiz” başlığı altında kampanya başlatmasının ardından “veri koruma” gerekçesini öne sürdü. İlk başta öğrenciler için bir tercih olan bu uygulama kısa sürede tek tip bir politika hâline geldi. Artık lisans öğrencileri kendi gruplarında, bölümlerinde, üniversitelerinde kimin en iyi (ya da en kötü) notu aldığını öğrenemiyorlar — akademisyenlere bile görevlerine bağlı olarak sonuçlara sınırlı erişim veriliyor. Öğrencileri kişisel utançtan kurtarma arzusu, üniversitenin rekabetçi ruhunu büyük ölçüde yok etti. (Üniversitelerin genel performanslarının gayriresmî sıralaması olan Tompkins tablosu hâlâ sessizce dolaşıyor, ancak bunun tek nedeni kıdemli bir eğitmenin verileri sızdırması).

Artık sınavların kaderi bile belirsizliğini koruyor. Öğrenciler, yöneticiler ve bir grup akademisyen, zaman ve koşulların yarattığı ciddi baskılar altında bilgiyi, yaratıcılığı ve (uygun olduğu durumlarda) retoriği sınayan geleneksel kapalı kitap sınavlarının azaltılması ya da kaldırılması yönünde güçlü bir baskı oluşturuyor. Pek çok sınav, öğrencilerin odalarından gerçekleştirilecek açık kitap alıştırmaları hâline gelmekle kalmadı, aynı zamanda ders ödevlerinde de belirgin bir artış oldu. Doğal olarak bu öğrenciler için daha az stresli bir durum, ancak çok azı nihai akademik notlarının kendilerinin daha eski, yani daha az öğrenim görmüş versiyonlarına dayandırılmasının yarattığı ironiyi görebiliyor. Bu arada, üniversitenin gayrimeşru, ancak giderek tespit edilemeyen yapay zekâ yazılımlarının yaygın kullanımıyla nasıl başa çıkılacağı konusunda hiçbir fikri yok.

Öğrenciler için riskler hiç bu kadar düşük olmamıştı. Sektörün diğer yerlerinde olduğu gibi Cambridge’de de not enflasyonu çok yaygın. Çoğu derste başarısızlık bir yana, üçüncü sınıf performans neredeyse imkânsız; çünkü öğrenciler ya bir yıl ara verip sınavlara tekrar girebiliyor ya da sağlık gerekçeleriyle sınavlardan kaçınıp geçer not alabiliyor. Ben Cambridge’e geldiğimde, öğrenciler başarı gösteremedikleri için üniversiteden uzaklaştırılırdı; artık öğrencilerin yetersiz akademik performans nedeniyle üniversiteden uzaklaştırılması duyulmamış bir şey.

Bu değişiklikler daha büyük bir değişimi yansıtıyor: çeşitli nedenlerle engellilik beyanları dramatik bir şekilde arttı. Son 15 yılda Cambridge’de engellilik durumu beş kattan fazla artmıştır ve şu anda yaklaşık 6.000 öğrenci (kabaca her dört öğrenciden biri) tarafından beyan edilmektedir. Büyümenin iki ana alanı ‘ruh sağlığı sorunları’ ve ‘özel öğrenme güçlükleri’ olmuştur. Birçok öğrenci bunun nedeni olarak kaygıyı gösteriyor, ancak üniversite ve Ulusal Sağlık Sistemi’nin  bu iddiaları stres testine tabi tutacak ne yeterli gücü ne de hevesi var. Dört yıl içinde DEHB’li (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu) öğrenci sayısı iki katına çıktı ve şu anda bine yaklaşıyor. Sonuç olarak, üniversitenin Erişilebilirlik ve Engellilik Kaynak Merkezi aşırı hızda çalışmaya başladı ve tüm öğretim ve sınavlarda değişiklikler yapılmasını zorunlu kıldı.

Çok tartışılan ‘ruh sağlığı krizi’nin ardındaki gerçek ne olursa olsun, üniversite hayatını altüst eden gelişmelere yol açmıştır. Artık pek çok öğrenci kompozisyon yazmaktan muaf tutuluyor ve madde işaretleri şeklinde sunum yapmalarına izin veriliyor; son teslim tarihleri uzatılıyor ve düzenli olarak cezasız bir şekilde kaçırılıyor; tüm sınavlar için ekstra süre veriliyor.

Son on yıldaki değişimin hızı şaşırtıcıdır ve üç güç tarafından yönlendirilmektedir: şikayetleri en aza indirmek isteyen bir idari sınıf, üniversitenin saçma geleneklerine bilfiil içerleyen bir akademisyen alt kümesi ve önerilen en kolay yolu seçecek bir öğrenci oranı. Sonuç, zorlu iş yüklerinin azaltıldığı ve kötü yazma ve kötü düşünmenin sıkı bir eleştirisinden kaçınıldığı, eğitimin istikrarlı bir şekilde çocuksulaştırılmasıdır. Ve şimdi de sekiz haftalık yoğun dönemin bir ‘toparlanma haftası’ ile ikiye bölünmesi ihtimali var.

Daha da üzücü bir gelişme, derslerin artık videoya çekilmesi ve etkinlikten sonra internet üzerinden erişime sunulması zorunluluğudur. Bu hem öğretim görevlisini hem de öğrenciyi maddi olarak kısıtlamaktadır: odadaki deneyim, istedikleri zaman izleyebilecekleri bilinmeyen büyük bir üçüncü taraf tarafından tehlikeye atılmaktadır. Artık daha az sayıda öğrenci derslere katıldığından, öğrenci grubunun birlik ve beraberlik ruhu kaybolmakta ve üniversitenin en özel ortamlarından biri tehdit altında kalmaktadır.

Beşerî ve sosyal bilimlerde okuyanlar için, bilgide sürekli bir daralma ve gerekliliklerde azalma söz konusudur. Belirlenen metinler ve sorumlu okuma listeleri sınırlandırılmıştır: öğrenciler neredeyse hiçbir zaman bir hafta içinde tam bir kitap okumakla görevlendirilmemektedir. Bazı fakültelerde okuma için belirlenecek soyut (ve saçma) sayfa kotaları dayatılmıştır. Dersler için sözde ‘içerik uyarıları’ zorunlu kılınmıştır: Homeros’un İlyada’sında hayvan kurbanı veya Geç Antik Roma’da dini çatışma gibi olası tartışmalara işaret ettiği düşünülen her şeyin önceden açıkça işaretlenmesi gerekir. Ve eğer birisi böyle bir konuyla yüzleşmek istemediğini söylerse, bölüm onu sessizce mazur görmektedir. Standartlardaki net düşüş görmezden gelinemez.

Cambridge’in tüm başarısı en parlak ve en iyi öğrencileri kabul etmesine dayanıyor. Ancak bu gerçeğe rağmen, son zamanlarda başvuru sahiplerinin -yabancı olmadıkları sürece- okul geçmişleri özel bir takıntı hâline gelmiştir. Cambridge, diğer birçok üniversite gibi, devlet okulu öğrencilerinin oranını artırmak için kendi iradesiyle hedefler koydu. Seçilen rakamların arkasında net bir mantık yoktu, ancak bunlar bir takoz etkisiyle[2] işliyordu: komite tarafından hayal edilen bir rakam yalnızca karşılanmakla kalmayıp aşıldığında, yeni rakam daha sonra ‘daha iyisini yapmamız gereken’ temel olarak kabul edildi.

2013’ten 2023’e kadar Birleşik Krallık’ta devlet okullarına kabul oranı yüzde 61’den yüzde 73’e yükseldi. Bu artış, başka bir öğrenci grubuna karşı inkâr edilemez bir ayrımcılıkla mümkün olmuştur — ebeveynleri tarafından yapılan bir seçim veya yetenekleri sayesinde kazanılan bir bursla ücretli okullara gidenler. Cambridge’in şimdiki rektör yardımcısı Deborah Prentice’in, siyaseti yeteneğin önüne koyan bu serbest süreci kısa bir süre önce durdurmuş olması, az sayıdaki yeşil filizlerden biridir.

Benzer bir ruhla, üniversite her geçen yıl daha ‘kapsayıcı’ olmakla övünüyor, ancak hedefin ne olduğu konusunda bir netlik yok. Hiç kimse, kutucuk işaretleme protokollerinin öğrenci gruplarının akademik faaliyetlerini veya mükemmelliklerini önemli ölçüde artırdığını iddia etmedi. Bunun yerine, ‘çeşitliliğin’ gerçekte ne anlama geldiği ve üniversitede belirli etnik grupların neden hem fazla hem de az temsil edildiği konusunda tam bir merak eksikliği var. Artan ham sayılar dışında -on yıl önce yüzde 22 olan Cambridge’deki lisans öğrencilerinin yüzde 39’u ‘beyaz olmayan’- neyin hedeflendiğine dair tutarlı bir fikir yok.

Yüzyıllar boyunca Cambridge üniversitesi kardeşlik üzerine kurulmuştur. En iyi döneminde bu harika bir şeydir. Akranın akrana güvendiği ve saygı duyduğu, son derece yalın bir yapıdır. Tüm açık oturum sohbetleri mutlaka disiplinler arasıdır ve eski gelenekleri hatırlayanlar siyasetten ve akademik dedikodudan kaçınılması gerektiğini bilirler. Christ’s ve Queens’in[3] bir üyesi olarak geçirdiğim 16 yıl boyunca zaman zaman gerçek bir birliktelik yaşanmış ve bu da diğer her şeyi değerli kılmıştır. Akşamları yemek yiyen akademisyenlerin sayısındaki keskin düşüş ve öğle yemeklerinin sürekli azalması; sadece üniversite burslarının boyutunun hızla büyümesi değil, aynı zamanda lisansüstü öğrenciler de dahil olmak üzere diğer kategorilerden pek çok üyenin seçilmesi ve kurum için o derin ortak sorumluluk duygusunun baltalanması nedeniyle, açık masa kültürü artık büyük ölçüde seyrelmiş durumda.

Üniversitelerin akademisyenlerden oluşan bir mikro-topluluk olma özelliği, profesyonel yöneticiler tarafından üstlenilen bürokratik rollerin süratle artmasıyla iki kat yıkıma uğramaktadır: içeriden ve dışarıdan, kontrolü merkezileştirmeye ve üniversiteler arasındaki farklılıkları ortadan kaldırmaya çalışan bir yapı nedeniyle. Genel ortam ne kadar tekdüze hale gelirse, kaçınılmaz olarak henüz alınmamış kötü kararlardan o kadar çabuk etkilenecektir.

“Bu mektubun içeriği son derece önemlidir, bu nedenle lütfen dikkatle okuyun.” Üniversitenin çalışanlarıyla bu şekilde konuşması pek sık rastlanan bir durum değildir. Bu, strateji ve planlamadan sorumlu eski rektör yardımcısı David Cardwell’den gelen bir e- postanın ardılıydı. Akademisyenlerden Zaman Tahsisi Anketi’ni doldurmalarını ve olası faaliyetlerin geniş bir yelpazesinde kaç saat harcandığını tablo hâline getirmelerini istiyordu. Günümüz Cambridge’inin karakteristik özelliği, ortaya koyabildiği en güçlü söylemin bu kendine hizmet eden bürokratik uygulamaya yönelik olmasıdır. Cardwell, Başbakan’ın maaşını aşan ve tipik bir üniversite akademisyeninin birkaç katı maaş alan diğer dört rektör yardımcısıyla omuz omuza verdi. Bunlardan biri eğitim ve (sanki daha büyük bir açıklamaya ihtiyaç varmış gibi) sürdürülebilir çevre için; biri toplum ve katılım için; biri inovasyon için; ve biri de araştırma için.

Tüm bunlar yeni şeyler: 1992’ye kadar rektör yardımcılığı görevi, Cambridge’in geri kalan üyeleri işlerine devam ederken üniversite yönetimine ara veren Meclis Başkanları tarafından kısa sürelerle yerine getiriliyordu. Şimdi dümende yalnızca kariyer yöneticilerimiz değil, yıllık yaklaşık 1,5 milyon sterlin maliyetle beş yardımcıları da var. Tüm bunlar olurken üniversite, binlerce yıllık Sanskritçe gibi önemli konuları canlı tutacak parayı bulamıyor.

Asırlık unvanlarımıza gelince -öğretim görevlisi (lecturer), kıdemli öğretim görevlisi (senior lecturer), okutman (reader) ve profesör (professor)- bunlar küresel bir izleyici kitlesi için ‘daha anlaşılır’ olmak amacıyla Amerikan unvanlarıyla değiştirildi. Üniversitenin tarihsel olarak güçlü yanlarından biri, akademik bölümlerin ve hatta yüksekokulların nispeten yatay yapılar olarak faaliyet göstermesi ve yalnızca az sayıda kişinin diğerlerinin yaptıklarını yönlendirmek için geçici yetkiye sahip olmasıdır. Aslında ‘profesörlerle’ hiçbir destekleyici ilişkisi olmayan ‘yardımcı doçentler’[4] ve ‘doçentler’ dünyası yaratmak, bu saygıdeğer sistemle alay etmektir.

Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, akademisyenlerin üniversitenin büyüyen merkezi yönetiminden büyük bir kopuşu söz konusu. Birkaç yıl önce yetkililerin, akademisyenlerin kendi bölümleri dışında özgürce toplanabildikleri 14. yüzyıldan kalma Üniversite Birleşim (Combination) Odası’nı sessizce kapatması manidardır

Teoride Cambridge akademisyenleri kendi kendilerini yönetiyor olsalar da asgari duyuru ile çevrimiçi oylamaya geçiş, birçok üniversite politikasının yürürlüğe girmesini isteyenler tarafından dayatılmasına imkân tanıyor. Akademik topluluğa sesini duyurması için zaman ve mekân verildiğinde, ara sıra zaferler elde etmek hâlâ mümkün. 2020 yılının sonlarında Regent House[5], tepeden inme, zorba bir ifade özgürlüğü karşıtı politikaya karşı ezici bir çoğunlukla oy kullandı. O zamanki rektör yardımcımız, Stephen Toope adında dar görüşlü ve zayıf karakterli bir avukat, daha sonra bu çarpıcı sonuçla, Telegraph’ın başını çektiği ülke dışı bir komplonun uydurma sonucu olarak alay edecekti.

Moralleri düşük ve zamanları kısıtlı olan pek çok kıdemli akademisyen, özellikle de laboratuvarın ve iş girişimlerinin cazibesinin çok daha güçlü olduğu bilim ve teknoloji alanlarında ders vermekten mümkün olduğunca uzak durmaktadır. Bunun sonucunda, tüm alanlarda, lisansüstü düzeyde süpervizörler ortaya çıkmaktadır. Esasen yetenekli olmalarına rağmen bu durum, en parlak öğrencileri yetiştiren dünyanın önde gelen akademisyenlerinden oluşan bir yolu giderek tıkamaktadır.

Daha da endişe verici olanı, kurumun temel karakteri olan elit, seçici, rekabetçi ve titizliğe dair daha derinlerde yatan bir güven kaybı söz konusu. Akademisyen meslektaşlarımın, kimi öğrencilerin sınavlarda diğerlerinden daha başarılı olmasının nihayetinde etik ya da makul olup olmadığı konusunda tartıştıklarını bile duydum — akademisyenler dereceye göre not verme ilkesinden şüphe duyuyorlar.

En zeki öğrenciler, sönük bir gösterinin parçası olduklarını hissediyorlar ve ben onlar için üzülüyorum. Bu üzüntüyü ifade edecek ne sesleri ne de ortamları var. Kendi JCR komiteleri[6], (genellikle tartışmasız) ‘görevlileri’ daha az ilgili konuları teşvik etmek için dönüp durdukça, öğrenci katılımının giderek azalan seviyeleriyle karşı karşıya kalıyor. Öğrenciler hayal kırıklıklarını Facebook’taki anonim ‘itiraf’ sayfaları aracılığıyla dile getiriyor ve burada sayısız personel, en çılgın öğrenci protestolarını yatıştırmak için hangi kararların alınması gerektiğini ölçmek umuduyla pusuya yatıyor.

Tüm bunları Cambridge için söylüyorum. Ancak bu sorunlar, Oxford’da biraz daha az belirgin olsa da üniversite sektörünün geneline yayılmış durumda. Benim hesabıma göre, İngiltere’nin iki eski üniversitesinin 74 koleji arasında dokuz ya da on sağlam kurum kaldı. Umarım geri dönülmez bir şekilde kaybolmadan önce kendi ayaklarının üzerinde dururlar ve büyük gelenekleri korurlar. Alfabetik olarak aklıma gelenler: Christ’s, Corpus Christi (Ox), Jesus (Ox), Lincoln, Magdalene (Cam), Oriel, New, Pembroke (Cam), Peterhouse ve Trinity (Cam).[7]

Zira durum yakın vadede daha iyiye gitmeyecektir. Halkın, finanse ettikleri seçkin akademik kurumlara güvenmesi ve saygı duyması gerekiyor; ancak siyasallaşmış öğretim, not enflasyonu, otoriter kampüs politikaları ve korkunç, hatta gülünç araştırma bursları ortaya çıkmaya devam ettikçe bu saygı azalıyor. Tüm eğitim sistemimizin hedefleri nihayetinde akademinin zirvesindeki başarılara bağlı. Cambridge düşüşe direnemiyorsa, kim direnebilir?

İstifamı verdiğimde çoğu meslektaşım, arkadaşım ve ailem ‘bunu kimse yapmaz’ dedi. Öyle olabilir ama geride üzüntüyle bıraktığım üniversite kesinlikle benim girdiğim üniversite değil.

Dipnotlar

[1] Ramsay İngiliz bir klasik bilginiydi. Cambridge Üniversitesi’nde Klasik Tripos sınavlarına giren ilk kadın kuşağı arasında yer aldı. O dönemde kadınların akademik alanda ciddi başarılar elde etmesi nadir ve toplumsal normlara aykırı bir durumdu. — Ç.N.

[2] Ratchet effect; ekonomide ve sosyal bilimlerde kullanılan bir terimdir ve belirli bir durumda veya süreçte meydana gelen bir artışın, daha sonra geri çekilmeden sürdürüldüğü durumları ifade eder. Bu terim, özellikle yükseltilmiş bir seviyeye ulaşıldığında geri düşmeyen süreçler için kullanılır; sanki bir dişli mandalı gibi, artış bir noktaya ulaştığında geri dönmek yerine o noktada kalır veya daha da ileri gider. — Ç.N.

[3] Üniversitenin en eski ve köklü kolejlerinden ikisidir. Cambridge Üniversitesi, farklı kolejlerden oluşan bir yapıya sahiptir; her kolej bağımsız bir yönetim ve topluluğa sahiptir, ancak Cambridge Üniversitesi’nin genel akademik yapısına dahildir. — Ç.N.

[4] Türkiye’deki karşılığı doktor öğretim üyesi. — Ç.N.

[5] Cambridge Üniversitesi’nin en üst karar alma organıdır. Cambridge Üniversitesi’nde akademik ve idari konularda en yüksek otorite olarak kabul edilen bu yapı, üniversitenin tüm öğretim üyeleri ve belirli idari personelin katılımıyla oluşur ve üniversitenin yasalarını, bütçesini ve önemli politikalarını oylayarak karar alır. — Ç.N.

[6] Junior Common Room Committee; Cambridge ve Oxford gibi üniversitelerdeki kolejlerde lisans öğrencilerini temsil eden bir öğrenci komitesidir. JCR, her kolejdeki lisans öğrencilerinin sosyal, akademik ve refah ihtiyaçlarını desteklemek için faaliyetlerde bulunur. Bu komiteler, öğrenci topluluklarının sesini duyurmak ve öğrenci deneyimini iyileştirmek amacıyla düzenli olarak çalışır. — Ç.N.

[7] Oxford ve Cambridge üniversitelerindeki bazı önemli kolejler. — Ç.N.

Bu yazı Talha Dereci tarafından sosyalbilimler.org’un “Akademi” kategorisinde yayımlanmak üzere Türkçeye çevrilmiştir. 

Orijinal Kaynak: Butterfield, David. (2024, 26 October). “Decline and Fall: How University Education Became Infantilised”, The Spectator.

Atıf Şekli: Butterfield, David. (2024, Ekim 30). “Gerileme ve Düşüş: Üniversite Eğitimi Nasıl Çocuklaştırıldı?” çev. Talha Dereci, Sosyal Bilimler, Erişim Linki.

Kapak Resmi: The Spectator.

Yasal Uyarı: Yayımlanan bu yazı Türkçeye yabancı dilden sosyalbilimler.org çevirmenleri tarafından çevrilmiştir. Söz konusu metin, izin alınmadan başka bir web sitesinde ya da mecrada kısmen veya tamamen yayımlanamaz, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, dağıtılamaz, içeriğinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Aksi taktirde bir hak ihlâli söz konusu olduğunda; sosyalbilimler.org, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun ve 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun ilgili hükümleri gereğince maddi ve manevi tazminat davası açabilir. Ancak yazının bir bölümü, alıntılanan yazıya aktif link verilerek kullanılabilir. Her türlü alıntı (her müstakil yazı için) 200 kelime ile sınırlıdır. Alıntı yapılan metin üzerinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Bu metinde yer alan görüşler yazara aittir ve sosyalbilimler.org’un editöryal politikasını yansıtmayabilir.

sosyalbilimler.org’da yayımlanan metin, video ve podcastlerin paylaşıldığı Telegram grubuna katılmak için buraya bakılabilir. Söz konusu grubun, kuruluş nedeni, işleyiş, güvenlik hususu, sorumluluklar ve diğer detaylar için bu sayfa incelenebilir.


sosyalbilimler.org'da yayımlanan çalışmalar ile ve yeni çıkanlar arasından derlenen kitapların yer aldığı haftalık e-posta bültenine ücretsiz abone olmak için bu sayfa incelenebilir.

Telegram Aboneliği


sosyalbilimler.org’da yayımlanan metin, video ve podcastlerin paylaşıldığı Telegram grubuna katılmak için buraya bakılabilir. Söz konusu grubun, kuruluş nedeni, işleyiş, güvenlik hususu, sorumluluklar ve diğer detaylar için bu sayfa incelenebilir.

sosyalbilimler.org’a Katkıda Bulunabilirsiniz.

sosyalbilimler.org'da editörlük yapabilir, kendi yazılarını yayımlayarak blog yazarımız olabilir veya Türkçe literatüre katkı sağlamak amacıyla çevirmenlik yapabilirsin. Mutlaka ilgi alanına yönelik bir görev vardır. sosyalbilimler.org ekibine katılmak için seni buraya alalım!

Bizi Takip Edin!

Sosyal Bilimleri sosyal ağlardan takip edebilir, aylık düzenlenen kitap çekilişlerimize katılabilirsiniz.