Bu kitabın içeriğine dair ilk düşünceler yıllar öncesine gidiyor. 20. yüzyılın bitiminde Alevi Kürtler başlığıyla yayımlanacak çalışmayla meşgulken, bu topluluğun üyeleriyle yaptığım söyleşiler esnasında duyduğum tarihsel verilerle donatılmış birtakım aktarımlar, efsaneler ve menkıbeler, onları yaratan ve ayakta tutan dinsel ve kültürel hafızanın nasıl şekil aldığına dair sorular sormama neden olmuştu. Bunun için geçen dönem boyunca bu inanç grubuna mensup çok sayıda kişiyle detaylı sohbetler yapıp, bu türden birikimleri kayda almaya çalıştım.
Basit bir varsayımdan çıkarak bu derlemeler şekil aldı: Geleneğin sürekliliği büyük ölçüde sözlü aktarıma dayanıyorsa, geçmişin dinsel ve kültürel dönüşümlerini kolektif hafızada izlemek mümkün olmalıydı. Belki tüm tarihsel katmanlar ve dönemlerin izlerini sürmek mümkün olmayabilirdi fakat en azından Aleviliğin geç Ortaçağ’da (veya sonrasında) hangi kültürel ve inançsal zemin üzerinde şekil aldığı konusunda birtakım somut tezler geliştirilebilirdi. İşte bu naif beklenti, elinizdeki çalışmaya adım adım şekil verdi.
Tercihin bu yönde yapılmasının nedenlerinden biri yazılı kaynakların yetersizliğiydi. Peki, böylesi önemli bir eksikliğin var olduğu bir alanda tarih çalışması yine de yapılabilir mi? Bu soruya “hayır” derseniz, yapacak fazla bir şey yok. Fakat bu eksikliği aşmanın muhakkak bir yöntemi olduğuna dair en ufak bir tereddüde sahipseniz, elinizdeki kitabı buna verilmiş bir cevap olarak görebilirsiniz.
Aslında bütün olumsuz koşulların bilincine rağmen beni bu yönde teşvik eden şeyler duyduklarım ve gözlemlerim oldu dersem yanlış olmayacak. Büyüdüğüm ortamda yaşlı kuşakların sohbetlerinin önemli bölümünü geçmişe dair meseleler oluşturmaktaydı. Geçmiş olarak anılan şeyler, yalnızca Cumhuriyet’in kuruluşunu ve bizim açımızdan Dersim 1938’de bir dönemi kapatan acı olayları içermiyordu. Adem, Havva ve Şit’le başlayan insanlık macerasının peygamber Muhammed’e kadar uzanan öyküsü, onun yeni dini ilan edişiyle aşireti içinde yaşadığı sorunlar ve her şeyden önce amcasının oğlu Ali ile olan ilişkileri hararetle anlatılır, Kerbela olaylarıyla hüzünlü bir doruğu yaşardı. Tarihsel veriler, efsaneler, mitoslar ve söylencelerin birbirine karıştığı bu sohbetleri anlamlandırmak bir çocuk için pek de kolay değildi. Yine de kenardan misafiri olduğum bu bitmez tükenmez sahnelerin bende bıraktığı sorular oldu: Birkaçı dışında hiçbirisinin elinde kitap görmediğim bu yaşlı adamlar geçmişe dair bilgilerini nereden almışlardı ve uzak topraklarda ve zaman diliminde yaşanmış bu olaylar neden onları halen bu kadar heyecanlandırıyordu?
Kitap boyunca “geçmiş” ve “tarih” kavramlarının farklı yüklemlerle kullanıldığının altını çizmem gerekiyor. İlki, metinler, hafıza, ritüeller, mitler, efsaneler gibi geçmişe dair topluluğun sahiplendiği her şeyi, ayrım yapmadan kapsamaktadır. Tarih ise bir disiplin olarak, geçmişe dair belgeler dışında toplulukların hafızalarında biriktirdikleri şeylerin çoğunu, hele ki uzak döneme ait iseler, kaynak olarak kabul etmez. Bu ayrımı esas alırsak, açık ki, bu yaşlı insanları heyecanlandıran, içlerinden bazılarının belgelerden veya kitaplardan okudukları ve birbirleriyle paylaştıkları şeyler değildi. Geçmişlerine yönelik bu kadar duygu biriktirmiş olmalarını mümkün kılan; efsaneler, mitoslar, menkıbeler ve beyitlerden oluşan devasa bir hafızaları vardı. Bu çalışma, bu hafızayı yakından tanımaya yönelik bir girişim olarak şekil alırken şu soruyla da meşgul oldu: Bu birikim, yalnızca tesadüflerin oluşturduğu bir miras mıdır, yoksa bilinçli bir tercihin ve aklın sonucu olarak mı görülmelidir?
Bu çalışmada Alevilikle ilgili günümüzde yürütülen, inancın kaynağına ve oluşumuna yönelik büyük tartışmalarla doğrudan ilgilenilmeyecek. Yine de kitap boyunca sunulan, alandan derlenmiş veriler ve ara ara yapılan tarihsel göndermeler bu tartışmalar için de bir anlam ifade edebilir ve belki Alevilik araştırmalarında yaşanan kimi tıkanıklıkları aşmamız için bir kapının aralanmasına yardımcı olabilir.
Böylesi bir girişimin sonuçlarını bir kitap aracılığıyla sunmak planladığımdan daha geç bir zamanda gerçekleşti. Kitaba dahil edilen yazıların bir bölümü, 2000 ila 2012 yılları arasında yayımlanmıştı. Onları yeniden gözden geçirmek ve yeni verilerle donatmak; geçen dönem boyunca bu konularla ilgili yapılmış çalışmaları da işlemek gerekiyordu. Yine de asıl gecikmeye neden olan şey, yaratılış efsanesi ile ilgili makaleydi. Kültür ve din tarihi hakkında yapılacak bir çalışmada bu konu muhakkak işlenmeliydi. Alan derlemelerine dayanan böylesi bir çaba da, henüz kayda geçmemiş bir veriyle ne zaman karşılaşacağınızı önceden tahmin etmeniz mümkün değildir. Bu yüzden kitabın içeriğine son şekli vermeyi, çalışmanın akışına bırakmak zorunda kaldım. Gecikmenin ikinci nedeniyse bu verilerin yorumlanması ile ilgili yapılması gereken okumalar oldu. Bu açıdan 2013-2014 eğitim yılında Harvard Üniversitesi’nde geçirdiğim bir yıl harika olanaklar sundu. Bu fırsatı sağlayan, üniversitenin Ortadoğu Araştırmaları Merkezi’ne (CMES) ve Prof. Cemal Kafadar’a teşekkürlerimi belirtmek isterim.
Esas itibariyle bu kitap, geçen dönem içerisinde hafızalarına başvurduğum kişilerin –ki onların önemli bir bölümü artık aramızda değiller– anılarına ve tüm olumsuz koşullara rağmen yaşattıkları değerlere bir saygı mahiyetindedir. Aktardıkları sayesinde bu kitabın her köşesi, onların ele avuca sığmaz “gerçekliklerinin” aynası durumunu almıştır. Böylesi bir çalışmayla onlara teşekkürlerimi sunmuş olmak isterim. Yine geçen uzun süre içerisinde bu çalışmaları sürdürmemi olanaklı kılan ailemi ve destekleriyle eksik olmayan dostlarımı da mahcup etmemiş olayım…
15 Ocak 2016, Amsterdam
Erdal Gezik
- Erdal Gezik — Geçmiş ve Tarih Arasında: Alevi Hafızasını Tanımlamak
- İletişim Yayınları — Nisan 2016
- 328 Sayfa
- ISBN: 9789750519239