“Erkekler (De) Ağlar!” makalesinde Gizem Çelik ve “Erkeklik ve Kadına Şiddet Sorunu” makalelerinde Alev Özkazanç ve Erman Örsan Yetiş hem şiddet gibi klasikleşmiş ama farklı bakış açılarına ihtiyaç duyan yönleriyle hem de LGBTQI gibi kenarda kalan meselelere bakarak erkeklik üzerine kafa yoruyor ve literatüre yeni bakış açıları geliştiriyorlar. Atilla Barutçu ve Naz Hıdır ise başarılı bir saha çalışması üzerinden bu yeni bakış açılarının toplumsal yansımalarının en merkezi olabilecek ama üzerine en az konuşulanlardan birini, profeminist babalar meselesini inceliyorlar.
Feminist Yöntem ve Yaklaşımlar dosyasında “Bir Güvenlikli Site Hikâyesi”yle Leyla Bektaş kent çalışmalarının teorik arka planından beslenerek mekânın insan üzerindeki belirleyiciliğini, ev, komşular, site ortak alanları ve kent hayatına katılım üzerinden çözümlerken, feminist yöntemin kendi tecrübesine akademik bir mesafe kazandırabilen yaratıcı bir uygulamasını sergiliyor. Lülüfer Körükmez ise kadın araştırmacılarınturizm sektörü gibi erkek-dominant saha örneklerinde çalışırken karşılaştıkları zorluklara ve çözümlerine odaklanıyor. Raşit Çelik ise eğitim felsefesi, ahlak felsefesi ve etik perspektifinden feminist yöntem ve bakım/özen etiği meselelerini inceliyor. Görkem Akgöz Türkiye, Hindistan ve Latin Amerika gibi farklı coğrafyalarda feminizmin tarihsel gelişimi ve güncel durumu hakkında yapılan analizlerden faydalanarak feminizme içeriden getirilen eleştirileri, neoliberal dönemde toplumsal muhalefet bağlamında geniş bir çerçevede ele alıyor. “Pembe Getto: Kurumsal İletişim Yöneticileri Üzerine Bir Mikro Çalışma” makalelerinde Seçil van het Hof ve Sibel Hoştut ise kurumsal iletişim alanında kadınların ağırlıklı yerinin eksik kalan analizi için bir adım atıyorlar. Grafik tasarım alanında geliştirilen feminist yaklaşımlar, 1970’lerde feminist sanatın öncü kadın sanatçılardan biri olan Sheila Levrant De Bretteville’in kurucularundan olduğu “Woman’s Building” yapısı üzerinden Selma Kozak tarafından analiz ediliyor.
Dergimizin en çarpıcı dosyalarından biri olan Türkiye Sineması bölümünde ise Gülsüm Depeli““Emine Mine, Hepsi Sensin Be Kızım”: Yeşilçam Sinemasının Eril Fantezisi” makalesiyle Türk Sineması’nda Pygmalion filmlerini analiz ediyor ve Doğu’nun gelenek ve değerlerinin bütünleştiği, ulusal kimliğe uygunlaştırılan ahlaksallaştırılmış “ideal kadın”ın yaratılmışlığı üzerine kafa yoruyor. Eren Yüksel ise Güneşi Gördüm ve Teslimiyet filmleri üzerinden trans kimliklerin mekânsal örgütlenmesi ve sınırlılıklarını inceliyor. “Derdi Başından Aşkın Kadınlar”da Burcu Şentürk Sultan ve Zerre filmleri özelinde Türk Sineması’nda kenardaki kadının dönüşümüne bakarak kenarda olmak ve dert sahibi olmak gibi popüler kültürde yaygın olarak erkeklerle özdeşleştirilen ve nispeten az çalışılan temaları kadınlar için geliştiriyor ve erkeklik dosyamızda işlediğimiz profeminist babalara olan ihtiyacı göz önüne seriyor 🙂
Söz konusu sayıya ve içinde yer alan makalelerin tam sürümüne buradan ulaşılabilir.
Yorum Yazın