Bunlar ve eklenebilecek benzerleri Hukuk Metodolojisinin halis sorularıdır. Oysa verili bir modern hukuk düzenine ilk bakışımızda bu sorulara hiç de gerek bulunmadığı izlenimine sahip olabiliriz.
Türkçe yazıp konuştuğumuz, yargı kararları ve onların eleştirisiyle ürettiğimizi düşündüğümüz hukuk dünyamızda bu sorular ve onlara verilen yanıtlar üzerine kökleşmiş tartışmalara sık rastlayamadığımıza göre hukuki aklımız bu ilk izlenimlerle kurulmuş demektir.
Öte yandan Modern hukukun kendisi de bu ilk izlenimlerin biçimlendirdiği sözde hukuki aklı destekler gibidir; çünkü o, en azından vaadine hukuk dünyasını ikna etmeyi başarır göründüğü bir kaç yüzyılda, kendisini yetkin ve yeterli bir kurallar dizgesi olarak sunmuştu. Öyle ki bu dizgenin iç bağıntıları doğru izlenebilirse, içerdiği düzen de hukuki akla rahatlıkla seçik hale gelebilecekti… (Yargısal yorumu gereksiz ilan eden Code Napoléon’un kibrini anımsayalım) Oysa kendi içinde yeterli ve makul olduğu düşünülen kodların birliği ve bu birliği sağlayan bir dizi ilke ile dış müdahaleye kapalı gözüken bu düzen tasarımının yetersizliği hukuki usavurmayı, daha teknik ve dar bir bağlamda “yorum” sorununu ortadan kaldırmaya yetmemişti. En yetkin yasa koyucunun isterse en ince tasarlanmış düzeni, hukukun her bir tekil olayda yeniden inşa edilmesini, hadi hukuka ilişkin yalınkat bir söylemin çok sevegeldiği bir söyleyişle dile getirmiş olayım, “yorum sorununu”, hukuki düşüncenin başı ve sonu olmaktan alıkoyamamıştı. Bu sorunu çözme iddiasındaki safdil bir hukuki söylem “yorum metotları’’ başlığı altında ve tasniften başka bir işe yaramayan bir anlatı üretimini kendine uğraş edinedursun, Ertuğrul Uzun’un bize bir panoramasını sunup uygulamasını gösterdiği asıl Hukuk Metodolojisi, hukuki tartışmanın ve kanıtlamanın iç dünyasına nüfuz edilmedikçe yargılamanın değil bilişsel ahlaki koşullarının bile sağlanamayacağını; bilimsiz ve yöntemsiz, hakîm, fehîm ve metin olunamayacağını gösteriyor.
— Ahmet Halûk Atalay