Diyalektik Materyalizmde Bilimden Bilgeliğe Dönüş
1970’lerin sonlarında ve 1980’lerin başlarından itibaren, “bilgelik” terimi Sovyet felsefe yayınlarında çok sık yer almaya başladı. Bu terim, diyalektik materyalizm doktrinini felsefe tarihi içinde ve bilim, sanat, din vb. ile ilişkili olarak daha iyi konumlandırmak için kullanıldı. Diyalektik materyalizmin kendisi bir “bilgelik” biçimi olarak, yani bilim ve sanatta temelde eksik olan dünyanın bütününe dair bir kavrayış olarak tasarlandı.
“Bilgelik” olarak diyalektik materyalizmin bu yeni öz-anlayışı, öncelikle onun daha önceki iki yorumuna -bilim ve ideoloji- yönelik yürütülen polemiklerde ortaya çıktı. Bu yeni gelişmenin iyi bir örneği P. V. Alekseev’in The Object, Structure, and Functions of Dialectical Materialism (1983) [Diyalektik Materyalizmin Nesnesi, Yapısı ve İşlevleri] adlı, ortodoks Marksizme sıkı sıkıya bağlı olan kitabıdır. Yazar, Sovyet felsefesinin diyalektik materyalizmi bir bilim olarak geleneksel yorumunun, zorunlu olarak diyalektik materyalizm ile tek tek bilimler arasında gereksiz ve anlamsız bir rekabete yol açtığını göstermeye çalışmıştır. Alekseev’in görüşüne göre diyalektik materyalizm, baskın konumunu kaybetmeden diğerleri arasında bir bilim olamaz. Bununla birlikte, Stalin dönemi Sovyet felsefesinde sıklıkla ileri sürüldüğü gibi, diğer tüm bilimleri bütünsel bir dünya görüşünde birleştiren, tabiri caizse “bütün bir bilim (total science)” de olamaz. Alekseev’e göre bu yorum dogmatizme yol açarak diğer bilimlerin özerk bir şekilde gelişmesini engeller.[1]
Alekseev’e göre, diyalektik materyalizmi bir “meta-bilim” veya bilimsel metodoloji olarak görmek de yanlıştır, çünkü bu yorum benzer şekilde olası bilim teorilerinin çeşitliliği karşısında bir “dogmatizm”e yol açar. Bilime karşı bu ihtiyatlı tutum, kuşkusuz, birçok bilimsel yöntemin ve hatta tüm bilimsel alanların (sibernetik, biçimsel mantık, yapısal dilbilim ve hepsinden önemlisi modern genetik dahil) diyalektik materyalizmle sözde uyumsuzlukları nedeniyle yasaklandığı ve zulüm gördüğü Stalin dönemi Sovyet felsefesinin travmatik deneyimini yansıtıyor. Öte yandan, bu ihtiyatın Marksizm-Leninizm’de başından beri örtük olduğu da inkâr edilemez. Diyalektik materyalizm, kapalı bir önermeler ve onlardan çıkarımlar sistemi olarak düzenlenmemiştir. Mantıksal olarak tutarlı metodolojik düşünce, Lenin tarafından zaten idealist, burjuva, metafizik ve diyalektik olmayan olarak görülüyordu. Leninist diyalektik materyalizm türü, düşünmeyi “nesnel gerçekliğin yansıması” olarak anlar, oysa bu gerçekliğin kendisi dinamik ve doğası gereği çelişkili olarak kavranır. Bu nedenle, diyalektik materyalizm, zorunlu olarak, özünde çelişkili bir “yaşayan doktrin” olarak anlaşılır. “Burjuva” düşüncesi kendi doğruluğunu çelişkiden kaçınmasına izin veren mantıksal çıkarımlarla kanıtlama kaygısı taşırken, diyalektik materyalizm kendi iç çelişkilerini tam da “yaşamsal gücünün” garantisi olarak görür. Diyalektik materyalizm çerçevesinde, çelişkisiz düşünmeye yönelik her girişim başından beri “tek yanlı” ve “skolastik” olarak reddedilmiştir.[2] Diyalektik materyalizm için hakikatın ölçütü, sosyal gelişmenin “bütün praksisi”dir, ancak pragmatizmin aksine, örneğin, farklı teorilerin pratik değerlendirmesi sınırlı bir süre içinde değil, tüm tarihin perspektifinden gerçekleşir.[3] Tarihe ve bu anlayışın varsaydığı kozmik yaşamın tümüne bütüncül yeteneği, yalnızca, tarih içinde hareket ederken aynı anda onun ötesine bakabilen ve dolayısıyla onun içinde ayrıcalıklı bir konuma sahip olan tarihsel güce verilir. “Bilgelik,” çelişkilerden arınmış “doğru” düşünme kriterleri de dahil olmak üzere tüm kriterlerin üzerine çıkması bakımından mantıktan, akıldan, sanat ve benzerinden farklı olan bu bütünün bir vizyonu olasılığından başka bir şey olmadığı için, sahibini “bilge” yapan yalnızca böyle bir konumdur. Söylemeye gerek yok ki, diyalektik materyalizm, komünist harekette “burjuva” düşüncesinin çerçevesini patlatabilecek bu türden bir güç keşfetmiştir.
Bu bakımdan, örneğin, diyalektik materyalizmin konumu, gerçeğin rasyonalitesinden en yüksek rasyonalite olarak bahseden ve diyalektik yöntemi Sovyet Marksizminin temelini oluşturan Hegel’inkinden çok daha radikaldir. Hegel’in aksine, diyalektik materyalizmin “maddeselliği,” Hegel’in tek başına gözlemciye, yani filozofa atfettiği bütünün rasyonelliğine dair nihai, kesin kavrayışın reddini temsil eder.
Nihai, kesin sentez, bireysel bilinç düzeyinde değil, toplam toplumsal praksis düzeyinde gerçekleşir. Ve dahası, hem insanlık tarihinin hem de bireyin bilincinin tabi olduğu kozmik süreçtedir (bu, Sovyet Marksizmini “Batı” Marksizminden ayıran tarihsel materyalizmin diyalektik materyalizme tabi kılınmasında kendini gösterir). Sovyet felsefesinin en yüksek ilkesi şuydu: “Varlık bilinci belirler” (tesadüfi olmayan bir şekilde kulağa biraz Heideggerci geliyor), burada Varlık, insan yaratıcılığını da içeren kozmik-tarihsel bir süreç olarak anlaşılmaktadır. Bu senaryoda, bilinç Varlığa karşı değildir. Sovyet felsefesinin “kaba materyalizm” olarak adlandırdığı şeyin aksine, “madde” yalnızca bir deneyim nesnesi olarak tasarlanmamıştır. Lenin’e göre, ikinci karşıtlık yalnızca teorik-epistemolojik sorunsalla ilgilidir ve praksis alanına ithal edilmemelidir.[4]
Sovyet toplumunda parti, bir yandan Amerikan pragmatizmini hatırlatan, diğer yandan tüm “yüksek” nitelikleriyle birlikte insanlığı yönetecek yeni bir kozmik düzen yaratarak insan ruhunu iyileştirme amacını taşıyan Gnostik, sihirli ya da simyasal praksisi hatırlatan toplam tarihsel praksisin öznesi rolünü üstlenmiştir. Bu pratiğin en yüce büyücüsü -Sovyetler Birliği örneğinde, partinin Genel Sekreteri- bu nedenle aynı zamanda en yüce Bilge olarak da kabul edildi, zira tüm bilginin ortaya çıkabileceği koşulları ilk kez o yaratmıştı.
Gnostisizm ve Diyalektik Materyalizm Arasındaki İlişki
Sihirli praksinin bilimsel teori üzerindeki egemenliği, dönüştürücü Kozmik pratiğin ustalığını benzersiz bir bilgelik markası olarak tanıyan Gnostik doktrinleri güçlü bir şekilde hatırlatır, çünkü diğer tüm bilgi biçimleri yaratılmış olan bu dünyanın koşulları altında ortaya çıkmaktan ve kötü bir dünya yaratıcısı tarafından yaratılmaktan mustariptir. Gnostiklere göre onlar bu dünyaya bağlıdırlar, sadece bu dünyayı tanımlayabilirler ve zaten bu nedenle temelde eksik ve değersizdirler. İhtiyaç duyulan tek bilgi türü bu dünyaya ait değildir. Bu bilgi, mevcut dünyayı tanımlamaz veya kavramaz, hatta onu ortadan kaldırır ve yok eder. “Gnosis, parçalanmanın çaresi ve yeniden bütünleşmenin aracıdır, çünkü insanlığın bütünlük içindeki yerini tanımayı ve kibri içinde bilgi diye sunulan şeyi görmeyi mümkün kılar – sahte bilgeliği yerli yerine koyar.”[5]
İdeoloji eleştirisi, Descartes’ın, bilincin öznel apaçıklığının, adı “bilinçdışı” ya da “maddi temel” olan kötücül cin (malin génie, evil demon) tarafından simüle edilebileceğine dair şüphesini doğrulama iddiasında olduğundan, onunla bir anlaşma yapmak yerine bu kötücül dehayla “derin” düzeyde mücadele etmeyi kaçınılmaz bir görev olarak görür. Felsefe, Marx’ın talep ettiği gibi, (büyülü) pratiğe dönüşür.
Bir yanda modern seküler kurtuluş hareketleri ile diğer yanda Gnostik doktrinler arasındaki ilişki nispeten erken fark edilmiş ve özellikle Eric Voegelin tarafından tartışılmıştır. Böylece, Voegelin, Hegel’in “felsefeyi bilim formuna yaklaştırmaya katkıda bulunmaya bilgi sevgisi adından sıyrılıp gerçek bilgi hâline gelme hedefi” çağrısını, felsefeyi gnosis ve gnosis figürü ile ve philosophos’u, sophos ile yani gnostikle değiştirme programı olarak yorumlar.[6]
Hem modern hem de antik gnosis için, daha önce tanrılar veya Tanrı için ayrılmış olan dünyanın doğasına ilişkin kapsamlı bilgi iddiası, dünyayı kurtarma amacına tabidir ya da daha doğrusu, tam olarak bu kurtuluşun bilgisidir: “Modern gnostisizmde bu [kurtuluş olasılığı], bilincin diyalektik açılımında yabancılaşmadan kendi bilincine ilerleyen mutlak bir tin varsayımıyla -ya da kendi yolunda özel mülkiyet ve Tanrı inancından kaynaklanan yabancılaşmadan tamamen insani bir varoluşun özgürlüğüne yol açan diyalektik-maddi bir doğa sürecinin varsayımıyla gerçekleştirilir.[7] Dünyanın dönüşümüne yol açan eylem, ona dair her türlü sorgulama ve düşünceden önce gelmelidir.
Voegelin, modern gnosis’in temel rolünü “sorgulamanın yasaklanması” olarak görür. Gnosis, teorik sorgulamanın geçerliliğini “bu dünyaya” bağlı kılarak ve böylece onu sınırlandırarak, düşünmeyi “varlık duvarına karşı” yerleştirir. Voegelin, düşünceye karşı bu direniş hakkında şöyle yazar: “Bu direniş, ancak felsefi sorgulamanın kendisi sorgulandığında, doxa felsefe görünümüne büründüğünde gerçekten radikal ve tehlikeli hâle gelir.”[8]
Bu noktada Georges Bataille’ın gnosis ve diyalektik materyalizm arasındaki ilişki üzerine olağanüstü zekice yorumlarına dönmek faydalı olabilir. Bataille, ikincisini “gelişiminde şimdiye kadar sistematik soyutlamadan kurtulan tek materyalizm türü” olarak tanımlayarak başlar ve şöyle devam eder: “Materyalizm (…) zorunlu olarak her şeyden önce idealizmin inatçı bir şekilde yadsınmasıdır, bu da nihayetinde tüm felsefenin temeli anlamına gelir.”[9]
Bataille, klasik gnosiste hem “materyalizmin en şiddetli tezahürlerinden birini” hem de felsefeye düşmanlığı görür. Buraya kadar Bataille’ın analizi esasen Voegelin’inkiyle tutarlıdır. Bu aynı zamanda hakkında şöyle yazdığı Gnostik ahlak analizi için de geçerlidir: “Gnostiklerin ve Maniheistlerin zımnen terk ettikleri gibi bugün biz de idealist bakış açısını açıkça terk edersek, kendi yaşamlarında kötülüğün yaratıcı eyleminin bir etkisini görenlerin tutumu radikal bir iyimserlik olarak bile görünür.”[10] Bununla birlikte, Bataille’ın analizi, devam ettiğinde çok ilginç bir hâl almaktadır:
Böylece, psikolojik sürecinde Gnostisizm’in -her şey düşünüldüğünde- günümüz [diyalektik] materyalizminden çok da farklı olmadığı görülmektedir… Çünkü bu, her şeyden önce, kişinin kendini ve kendi aklıyla, daha yüksek olana, olduğum varlığa ödünç alınmış bir otorite verebilecek her şeye ve bu varlığı silahlandıran akla teslim olmama sorunudur. Bu varlık ve onun aklı, gerçekte ancak daha aşağı olana, hiçbir durumda verili bir otoriteyi taklit etmeye asla hizmet edemeyecek olana boyun eğebilir. Bu nedenle, madde olarak adlandırılması gereken şeye tamamen boyun eğiyorum, çünkü o benim ve fikrin dışında var olmaktadır, ve mantığımın söylediklerimin sınırı olduğunu kabul etmiyorum, çünkü bu şekilde ilerlersem mantığımla sınırlı olan madde daha yüksek bir disiplinin değerini üstüne almış olur.[11]
Böylece, Gnostikler kendilerinden daha aşağı olana boyun eğmekten gurur duyarlar ve bu nedenle akıllarının bağlılığını emretmezler. Bu şekilde, absürt olduğu için gururlarını incitmeyen bir sürecin “oyuncakları” hâline gelirler. Böyle olunca, onlar aynı zamanda herhangi bir gerçek kurtuluş ihtiyacına da son verirler ve dolayısıyla Gnostik vaadi sorgulamazlar veya onun yerine getirilme olasılığına karşı ölçüm yapmazlar. Böylece gnosis mükemmel ve reddedilemez hale gelir. Bataille, modern sanatta bu bilincin belirtilerini keşfeder: “Bu yan yana koymaya olan ilgi, Gnostisizm’in özgül tepkilerinin, eski akademik üsluba kökten aykırı olan ve bu temel maddenin görüntüsünü görmenin mümkün olduğu biçimlerin temsiline yol açması gerçeğiyle artar.”[12]
Bataille hâlâ maddenin çeşitli düzeyleri arasında ayrım yapan ontolojik hiyerarşi ile hareket etse de, tam anlamıyla gelişmiş bir materyalizm, eski sanat formlarını yeni sosyal ve politik kümelerde kullanmaya yol açan toplam materyalist bir praksis içinde “yüksek” formları, örneğin, sosyalist gerçekçilikte olduğu gibi benimsemek ve araçsallaştırmak anlamına gelir.[13] Titiz, şaşmaz bir materyalizm ideolojiyi, aklı, ahlakı vs. ortadan kaldırmaya değil, bunları diyalektik olarak tasarlanmış total praksise dahil etmeye yol açar; bu praksiste bunlar öncelikle eğitim, seferberlik ve hâlihazırda gerçekleşmiş “başarıları” istikrara kavuşturma araçları olarak kullanılır, böylece gerçekliğin dönüşümünde yapıcı bir rol oynamaya gerçekten muktedir hâle gelirler.
Sovyet Kültürünün Kendini Anlamasında Gnostisizm ve Diyalektik Materyalizm Arasındaki İlişki
Gnostisizm ile diyalektik materyalizmin Sovyet versiyonu arasındaki yakın ilişki, diyalektik materyalizmin tarihsel ortaya çıkışı yakından izlenirse netleşmeye başlar. On dokuzuncu yüzyılın sonlarında ve yirminci yüzyılın başlarında, Rus Marksizmi şekillenirken, Rusya’nın entelektüel hayatı, Vladimir Soloviev’in neognostik felsefesinden güçlü bir şekilde etkilendi; filozof, hayatının sonunda bu felsefeden büyük ölçüde uzaklaştı. (Soloviev’in daha önceki neognostik konumlarını reddetmesi, öncelikle, dünyayı insan gücünü aşmadan kurtarmak ve yeniden düzenlemek isteyen bir imparator-Deccal’in kendi kendini parodileştiren figürünü yarattığı Three Conversations about the Antichrist’de (1899–1900) [Deccal Hakkında Üç Konuşma] ifade edilir.) Ancak Soloviev’in neognostik felsefesi, bu yüzyılın başında “Sofioloji” adı altında Rusya’nın kültürel yaşamının tüm alanlarında derin bir etki yarattı.[14] Temel Gnostik doktrinleriyle Rus avangardının en modern ve radikal taleplerini ve daha sonraki Schelling, Schopenhauer, Nietzsche ve Marx’ın felsefeleriyle birleştiren bu felsefe, Rus Marksizmi saflarından önde gelen birçok ismi kendine çekti. Dolayısıyla, Marksizm’den Soloviev’e giden yolu da kat etmiş olan başlıca temsilcilerinden biri olan Semyon Frank, kendi Marksizminin en başından itibaren “Marx’taki ‘Goetheci’ nesnelciliğin tam da bu momentinin, Marx’ın ahlaki-politik ideali, toplumsal Varlığın kozmik ilkelerine, deyim yerindeyse içkin-nesneye tabi kılmasının olumlu bir değerlendirmesi” tarafından karakterize edildiğini yazar.[15]
Soloviev’in felsefesi, dünya düzenini dönüştürecek ve Gnostik apokatastasis’e yol açacak mistik, sanatsal bir eylem biçimine yönelikti. Bu tür bir projenin en ilginç örneği Nikolai Fedorov’un The Philosophy of the Common Task [Kolektif Görev Felsefesi] idi,[16] yazar Soloviev’in çağdaşıydı ve bilimin, ahlakın, sanatın, devletin vb. yüce hedefi olarak ölülerin suni dirilişini önerdi, bu sayede insanlığın zaman çemberini gerçekten radikal bir şekilde kapatıp kendi yaratıcısı olacaktı. Soloviev ve Fedorov’un fikirleri, Rusya’daki sol Marksist entelijansiyanın geniş çevrelerinde, özellikle Bogdanov, Lunaçarski ve Lenin’in uzun yıllardır yakından ilişkili olduğu diğer çevrelerde güçlü bir etki yarattı. Sözlü ortodoks Marksizm iddialarına rağmen, Lenin’in bu fikirlerden ve zamanın Rus Nietzscheanizminden genel olarak varsayıldığından çok daha güçlü bir şekilde etkilenmiş olması ihtimali göz ardı edilemez. En azından ideoloji kavramına yönelik tutumunu neden bu kadar sert bir şekilde değiştirdiğini açıklamanın başka bir yolu yok.[17] “İdeoloji” kelimesinin olumsuz bir ağırlığa sahip olduğu klasik Marksizmin aksine (çağdaş Batı Marksizmi aracılığıyla aldığı), Lenin bunu her zaman olumlu kullandı ve kitleleri harekete geçirecek “proleter ideoloji”den bahsetti. Lenin’in ideolojiyi savunması her zaman onun “canlılığı”nın, “yaşanmış hayat” için vazgeçilmezliğinin olumlanmasıyla birleştirilir –bu ifadeler kaçınılmaz olarak Nietzsche’nin “yaşamı sürdüren yanılsama”nı hatırlatır. Lenin’e göre, “yanlış ideoloji”nin karşıtı bilim değil, zamanına tekabül eden, ancak daha sonra “toplumsal gelişmede fren” hâline gelebilecek bir “doğru, ilerici ideoloji”dir. Her zaman yeterince tanınmayan radikalizmlerinde, yazıları boyunca mevcut olan ideolojinin rolüne ilişkin bu değerlendirmeler, Lenin’in ideolojik dogmatizminin tamamen taktik temellere sahip olduğunu göstermektedir; girdiği tüm ideolojik polemikler boyunca sarsılmaz kaldıysa, bunun nedeni tam olarak onun aslında “o kadar ciddi” olmaması değil, muhaliflerinin erişemeyeceği düşünce ve eylem düzeyinde işlemesi olabilir.
Daha sonra Sovyet felsefesi, Cusanus’un çalışmalarına olan ilgisiyle karakterize edilebilir. Vurgulanan sadece Cusanus’un “diyalektiği” değil, her şeyden önce onun formüle edilmiş herhangi bir teoriyi reddetmesi ve “bu dünyanın dışında yatan saf olasılık için” çabalamasıdır.[18] (Cusanus’un birçok Rus neognostik düşünür için, özellikle Semyon Frank için ufuk açıcı bir figür olduğunu da belirtmekte fayda var.) Cusanus, Avrupa ortaçağlarının “resmi ideolojisi” olarak kabul edilen Aristotelesçiliğe karşı polemiğiyle de takdir edilmektedir. Entelektüel düzeydeki mücadelesi sınıf mücadelesini yansıtan Lenin’in ünlü “tek kültür içinde iki kültür” formülüne uygun olarak, Sovyet tarihçiliği, Thomism’i “feodal sınıfın resmi kültürü” ve çeşitli panteizm, mistisizm, sihir ve simya biçimlerini- hepsinin kökeni aşağı yukarı Gnostisizm’e dayanır- ezilen sınıfların “erken materyalist” ve “erken sosyalist” eğilimleri içeren kültürü olarak görür.
Bu açıdan özellikle ilgi çekici olan Vadim Rabinovich’in book Alchemy as a Phenomenon of Medieval Culture (1979) [Bir Ortaçağ Kültürü Fenomeni Olarak Simya] adlı kitabı, zamanında oldukça ilgi görmüştür. Yazar burada, kökenini gnosise dayandırdığı ve Hıristiyanlığa bir tür alternatif din olarak gördüğü simya ile diyalektik materyalizm arasında bir paralellik kurar.[19] Aslında, diyalektik materyalizmde maddenin ruha diyalektik gelişimi, oldukça makul bir şekilde simyasal opus ile karşılaştırılabilir. Rabinovich’in gösterdiği gibi, “simya formülü,” hem dilin hem de tefekkürün ötesinde gerçekleşmesi amaçlanan, karşıtların pratik ve diyalektik birliğini başarmak için bir programı temsil eder; simyacının “altını,” ruh veya mükemmel hayat için bir metafor olarak anlaşılır.[20] Simyacı, tüm kozmik düzlemleri ve güçleri kapsayan saf eylem yoluyla dünyayı dönüştürür ve bu şekilde bu dünyanın yaratıcısının üzerine yükselir. Rabinovich, hem ütopyacıların hem de simyacıların değerli katkılarına işaret ederek, Dühring’in “ütopik sosyalistler”i “toplumsal simyacılar” olarak küçümseyerek reddetmesini reddeden Engels’in sözlerini hatırlatarak diyalektik materyalizmle paralelliği pekiştirir.
Yukarıdakilere uygun olarak, diyalektik materyalizm ile gnosis arasındaki ilişki aşağıdaki gibi karakterize edilebilir. Ne gnosis ne de diyalektik materyalizm, insanlığın gelenek, tefekkür, bilim, sanat, ahlak veya başka herhangi bir yolla dünyanın doğası hakkında gerçek bir kavrayışa ulaşma kapasitesine inanmaz, çünkü insanların bu dünyadaki konumları onların tüm anlayışlarını belirler ve böylece görelileştirir. Bu dünyanın eleştirisi, bu nedenle, yalnızca onun dönüşümü olarak, tüm kısmi bilgelik biçimlerinin ve kısmi kavrayışların yalnızca araçsal bir rol oynayabileceği ve oynaması gereken bir eylem olarak mümkündür. Kendi hakikat iddiaları “metafizik” veya “idealist” olarak anlaşılır ve reddedilir. Gnosis’in en üstün bilgeliği, tam olarak, Gnostik doktrinlerin mutlak güç iddiasını meşrulaştıran tüm kavrayışın imkansızlığına ilişkin bu kavrayıştır.
“Apofatik materyalizme” bu dönüşün zorluğu açıkça şudur; insan düşüncesinin dünyadaki konumu (“bireyselliği” ile) tarafından belirlendiği inancı korunurken, karşılık gelen dünya yapısının bilimsel olarak (veya başka bir şekilde) reddedilmesidir. Bu, insan özgürlüğünün tanınması anlamına gelir -ancak bu özgürlüğün doğası, dünyayı değiştirmek için karşılık gelen diyalektik-materyalist-simya formülü gibi belirsiz kalır. İnsanlar için “bireyselliklerini keşfetmek,” dünyadaki konumlarını belirlemek anlamına geliyorsa, “apopatik materyalizm”de bu mümkün olmaktan çıkar. Bununla birlikte, cogito ergo sum ruhundaki radikal şüphecilik de mümkün olmaktan çıkar, çünkü cogito, sum tarafından belirlenirse ve sum belirsiz kalırsa, o zaman cogito ve onun eleştirel eylemdeki radikalleşmesi de belirsiz kalır.
Şüphecilik radikalliğini yitirdiğinde, artık dünyadan, gelenekten, gündelik yaşamdan vb. tam bir uzaklaşmayı değil, yalnızca belirli açılardan kısmi bir uzaklaşmayı temsil eder ve sonuç olarak dünyayı değiştiren eylem de yalnızca kısmîleşir. Ancak daha da önemlisi, bu eylem artık “bireysel” veya “özgün” olamaz (“yeni” ya da “sıradışı” ya da “kökenden gelmek” anlamında), yani “üretken” ama yalnızca taklit olabilir. Ancak bu, postmoderniteye özel bir yol açan diyalektik materyalizmin “olumsuz,” “mistik” radikalleşmesine, “ideolojik üstyapının” topyekûn bir simülasyonu anlamında sinik bir gerçekçiliğin eşlik ettiği anlamına gelir ve sonuç gözlemlenebilir. Ancak bu, Sovyet diyalektik materyalizminin erişiminin çok ötesinde yer alan bir öz-düşünümdür.
Dipnotlar
* MOMus-Modern Sanat Müzesi-Kostakis Koleksiyonunun izniyle. Çalışma, Art without Death, HKW, Berlin, 2017’de gösterildi. Sergi, Boris Groys’un küratörlüğünde George Costakis koleksiyonundan Rus avangardının eserlerinden bir seçkiyi, Anton Vidokle’nin filmleri ve Arseny Zhilyaev’in Rus Kozmizmi’nin felsefi, bilimsel ve sanatsal kavramlarını yansıtan bir enstalasyonu gibi çağdaş katkılarla bir araya getirmiştir.
[1] Petr Vasil’evich Alekseev, Predmet, struktura i funkcii dialekticeskogo materialisma (Moscow University Press, 1983), 25–26.
[2] Sovyet dönemi Marksizm-Leninizminde çelişki teorisi hakkında daha fazla bilgi için bkz. Boris Groys, “The Problem of Soviet Ideological Practice,” Studies in Soviet Thought, No: 33 (1987): 191–208.
[3] Praksis kriteri hakkında daha fazla bilgi için bkz. Vladimir Ilyich Lenin, Materialism and Empirio-critics: Critical Comments on a Reactionary Philosophy (Link)
[4] Lenin, Materialism and Empirio-critics.
[5] Peter Koslowski, “Über Totalismus. Metaphysik und Gnosis,” Oikeiōsis: Festschrift für Robert Spaemann, ed. Reinhard Löw (Acta Humaniora, 1987), 101.
[6] G. W. F. Hegel, The Phenomenology of Mind, 2. bs., çev. J. B. Baillie (G. Allen & Unwin, 1949), 70; Eric Voegelin, “Science, Politics and Gnosticism,” alıntısı, çev. William J. in Fitzpatrick, Science, Politics and Gnosticism: Two Essays (Gateway Editions, 1968), 40.
[7] Voegelin, “Science, Politics and Gnosticism,” 11.
[8] Voegelin, “Science, Politics and Gnosticism,” 20.
[9] Georges Bataille, “Base Materialism and Gnosticism,” Visions of Excess: Selected Writings, 1927–1939, ed. Allan Stoekl, çev. Allan Stoekl, Carl R. Lovitt ve Donald M. Leslie Jr. (University of Minnesota Press, 1985), 45.
[10] Bataille, “Base Materialism and Gnosticism,” 48.
[11] Bataille, “Base Materialism and Gnosticism,” 49–51 (çeviri güncellendi).
[12] Bataille, “Base Materialism and Gnosticism,” 51.
[13] Boris Groys, “Die totalitäre Kunst der 30er Jahre: Antiavantgardistisch in der Form und avantgardistisch im Inhalt,” in “Die Axt hat geblüht …”: Europäische Konflikte der 30er Jahre in Erinnerung an die frühe Avantgarde (Städtische Kunsthalle, 1987) bkz., Sergi Kataloğu 7, 27–35.
[14] Bkz. Boris Groys, “Wisdom as the Feminine World Principle: Vladimir Soloviev’s Sophiology,” e-flux journal, no. 124 (February, 2022) (Link)
[15] Semyon Lyudvigovich Frank, “Die Häresie des Utopismus,” Impulse (1983): 18. Bu makalenin İngilizce çevirisi için bkz. “The Utopian Heresy,” The Hibbert Journal, No. 52 (1953–54): 213–33.
[16] Nikolai Fedorov, Filosofia obščego dela (Éditions L’Age d’Homme, 1985).
[17] Bkz. Helmuth Dahm, “Der Ideologiebegriff bei Marx und die heutige Kontroverse über Ideologie und Wissenschaft in den sozialistischen Ländern,” Berichte des BIOst, no. 63 (1970).
[18] Piama Gaïdenko, Evolucia ponjatija nauki (Nauka, 1980), 527.
[19] Vadim Lvovich Rabinovich, Alchimija kak fenomen sradnevekovoj kul’tury (Nauka, 1979), 167–68.
[20] Rabinovich, Alchimija, 62–65.
Bu yazı Pınar Meltem Üstündağ tarafından sosyalbilimler.org’da yayımlanmak üzere Türkçeye çevrilmiştir.
Orijinal Kaynak: Groys, Boris. (2022). “Elements of Gnosticism in Dialectical Materialism (Soviet Marxism)” e-Flux Journal, Issue 127. Atıf Şekli: Groys, Boris. (2022). “Diyalektik Materyalizmde Gnostisizmin Unsurları (Sovyet Marksizmi)” Çev. Pınar Meltem Üstündağ, Sosyal Bilimler. sosyalbilimler.org/diyalektik-materyalizmde-gnostisizmin-unsurlari-sovyet-marksizmi Kapak Resmi: Solomon Nikritin, Oval Composition (Study for a Self-Portrait), 1920’ler. Yasal Uyarı: Yayımlanan bu yazı Türkçeye yabancı dilden sosyalbilimler.org çevirmenleri tarafından çevrilmiştir. Söz konusu metin, izin alınmadan başka bir web sitesinde ya da mecrada kısmen veya tamamen yayımlanamaz, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, dağıtılamaz, içeriğinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Aksi taktirde bir hak ihlâli söz konusu olduğunda; sosyalbilimler.org, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun ve 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun ilgili hükümleri gereğince maddi ve manevi tazminat davası açabilir. Ancak yazının bir bölümü, alıntılanan yazıya aktif link verilerek kullanılabilir. Her türlü alıntı (her müstakil yazı için) 200 kelime ile sınırlıdır. Alıntı yapılan metin üzerinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Bu metinde yer alan görüşler yazara aittir ve sosyalbilimler.org’un editöryal politikasını yansıtmayabilir. |