İlginç biçimde sosyologların kendi varoluşlarının izah gerektirmesi gibi bir endişeleri varsa bunun nedeni onlardan hep ya diğerlerinden daha fazlası veya daha azı beklendiği içindir. Bir nedeni de en ölçüsüz taleplere cevap vermeye ve Weber’in ifadesiyle “devletin paralı ve ayrıcalıklı kahini” olmak gibi imkansız bir rolü üstlenmeye hevesli çok fazla “sosyolog” bulunmasıdır.
Sosyologdan, kahin/peygamber gibi, gündelik varoluş içinde ortaya çıkan hayatın ve ölümün anlamı gibi meselelere kesin ve (görünüşte) sistemli cevaplar vermesi beklenir. Diğer yandan asıl üstlenmeye hakkı olduğu iş, yani her bilim insanı gibi, bilimsel biçimde, hiss-i müştereğin ve gazeteciliğin sorduğu sorularla arasına mesafe koyarak, ele aldığı meselelerde belli ve doğrulanabilir cevaplar sunma faaliyeti beklenmez ondan.
Bütün bunlardan sosyoloğun iktidarın hizmetindeki uzman rolüne bürünebileceği anlamı çıkarılmasın. Sosyolog, hedefler itibarıyla siyasetçinin yerine geçemez, geçmek istemez fakat bir yanlış tanımadan ötürü bu hedeflerin peşine düşen ve böylelikle de yaklaştığına inandığı sonuçların tam aksi yönde yerlere varma tehlikesine maruz kalan herkese bu hedeflere varmanın iktisadi ve toplumsal şartlarını hatırlatır. Sosyoloji artık siyasetçilere, en temel yasalarını bile bilmedikleri toplumsal evrenleri herkes adına yönetemeyeceklerini söyleyecek kadar kendinden emindir. Durkheim, herkesin bu konularda doğuştan bir idrake sahip olduğunu zannetmesinin, toplum biliminin önündeki en büyük engellerden biri olduğunu söylerdi… Siyasetçilerin, o son derece kısıtlı memurluk veya öğretmenlik tecrübelerine dayanarak sosyologlara eğitim ve bürokrasi sosyolojisi vermeye kalkmasına ne demeli!
Bourdieu bu konuşmayı 7 Aralık 1993’te Fransa’nın en yüksek bilim ödülü olan Centre National de Recherche Scientifique (CNRS) Altın Madalyası’nı Yüksek Öğrenim ve Araştırma Bakanı François Fillon’dan aldığı törende yapmıştır.
Künye — Cogito Dergisi, Pierre Bourdieu Özel Sayısı, Sayı 76, 2014, YKY, s.13-14