Descartes, Meditasyonlar’ın ikinci bölümünde, neyin fiilen var olduğunu ve neyin gerçek olarak nitelendirilebileceğini saptamaya yönelik bir girişim, abartılı bir şüphe hâlinde, fiziksel bedeni veya duyuları dahi olmadan bir sonuca, inandığı merkezi fikre varır: Eğer kendisi, ne formunda ya da ne tür bir varlık olursa olsun, bu dünyadaki her şeyin varlığından şüphe edebiliyorsa; o zaman var olan ve bu şüpheyi içeren bir şey olmalıdır.
Şüphelenme yetisine sahip olduğuna göre, o zaman kendi varoluşu, ne formda olursa olsun, ister fiziksel, ister sadece bilinç olsun, mutlaka var olmalıdır. Descartes daha sonra tüm dünyası sahte olsa ve kendisi de dünyayı [kendi] algıladığı şekilde kavrayarak aldanmış olsa bile, her şey ona hala bu şekilde görünür ve zihnin var olduğu şekilde bir parçasıdırlar. Bu sonuca nasıl vardığını açıklamak için, balmumunu bal peteğinden ayırmakla ilgili örneği ileri sürer. İçinde var olabileceği tüm fiziksel formları hayal edemiyor; ve buna binaen balmumunu sezgiler ve akıl vasıtasıyla- duyular yoluyla değil- sadece balmumu olarak biliyor. Bu ikisinin ayırt edilmesinin One Flew Over the Cuckoo’s Nest [Guguk Kuşu – 1975] filminin kapsayıcı teması olduğuna inanıyorum.
Filmde, R.P. McMurphy (Jack Nicholson) adındaki bir suçlu, akıl sağlığının yerinde olup olmadığının saptanması ve buna binaen işlediği suçlardan sorumlu olup olmadığına karar verilmesi için bir akıl hastanesine yerleştirilir. Hastaneye kabul edilirken doktorun akıl sağlığıyla ilgili bir sorun olduğuna inanıp inanmadığı sorusuna “Bir şeyim yok doktor. Ben modern bilimin lanet olası bir mucizesiyim.” diye cevap verir. Tanıtımı boyunca ve filmin boyunca Mc Murphy son derece güçlü, havalı davranıyor ve davranışlarını tam anlamıyla gerekçelere dayandırmayan, daha ziyade fiziksel zevklere (suçundan da anlaşılacağı üzere; reşit olmayan biriyle cinsel ilişkide bulunmak) dayandırıyormuş gibi görünen anlayışsız bir karakter portresi çiziyor. Bu açıdan McMurphy, Descartes’ın İkinci Meditasyon‘undaki duyuları temsil eder.
McMurphy akıl hastanesine yatırıldıktan sonra, Hemşire Ratched karakteriyle tanıştırılıyoruz. Hemşire Ratched, tüm film boyunca soğuk, hesapçı, duygusuz ve tıpkı bir saat gibi davranıyor: Asla kaidelerinden sapmıyor ve her şey belli bir prosedürü takip etmeli. O (bir bütün olarak akıl hastanesinin yanı sıra), Descartes’ın İkinci Meditasyonu’nda temsil edilen sezgi fikrinin temsilidir.
Film boyunca McMurphy ve Hemşire Ratched arasında çok aşikâr ve modası geçmiş bir çatışma vardır. McMurphy, taşkın davranışları ve diğer hastaları kontrolden çıkarmaya ve kendi eylemlerine katılmaya yönelten girişimleri vasıtasıyla, bu ister diğer hastaları kendisine katmak olsun veya bir bot çalıp okyanusta balığa çıkmak için tesis dışına yapılan izinsiz geziler veya hatta isteklerini gerçekleştirmek için -her zamanki gibi sakince müzik dinlemek ve kart oynamak yerine dünya kupasını izlemek için- koğuşta bir oylama düzenlemek olsun Ratched’ın iktidarına direkt olarak meydan okuyor.
Ratched’in otoritesini bastırma girişimlerinin çoğu başarısız olur ve başarılı olduklarında da genellikle birçok semereleri vardır. McMurphy, duygularının kendisini yenmesine izin verdiğinde, hastalar ve personel arasında bir kavga baş gösterir. Sonuç olarak, isyana katılan hastalar şok terapisine maruz kalırlar. Daha sonra, filmin sonunda, McMurphy, kadın arkadaşlarını içeri sokması ve alem yapmalarına izin vermesi için gece bekçisine rüşvet verir. Bütün misafirler içeri girer, hastalar heyecanla mest olurlar ve nihayetinde bu durum, McMurphy ve diğer hastaların başka bir hastayı, Billy’yi bir odaya kapatarak McMurphy’nin arkadaşlarından biriyle birlikte olmaya zorlamasıyla sonuçlanır.
Sabah, Ratched geldiğinde, Billy’yi annesine eylemlerinden bahsetmekle tehdit ediyor ve Billy, bundan korkarak, odasında kendini öldürüyor. McMurphy, Ratched’ın Billy’nin ölümüne neden olan eylemlerinden dolayı öfkelenir ve hemşireyi boğarak öldürmeye kalkar. Akabinde, McMurphy’ye frontal lobotomi uygulanır ve bir birey olarak tüm idrak ve kendini tanıma yetisini kaybeder. Başka bir karakter, Şef, bunu anladığında, gece McMurphy’yi merhameten yastıkla boğar ve tesisten kaçar.
Esasen, Ratched ve McMurphy arasındaki çatışma, Descartes’ın İkinci Meditasyonu’ndaki akıl ve duyular arasındaki çatışmaya oldukça benzer. Bir kimsenin duyularını takip etmek, o kimseyi duyuları tarafından aldatılmaya itebilir ve bunun öldürücü sonuçları olabilir. McMurphy vakasında, fiziksel duyularını karşılamaya yönelik arzusuna dayanan eylemleri, en nihayetinde sadece Billy’nin değil fakat aynı zamanda kendi ölümüne de yol açar. Filmin tamamı boyunca, Ratched, saf aklın tasviri, affedilmez, kalpsiz bir karakter olarak görülüyor ama aynı zamanda, hastaları güvenli ve nispeten sakin tutuyor. Bir kimsenin aklını (Ratched) tamamen gözardı etmenin sonuçları ölümcül olabilir ve nihayetinde kendiliğin kaybına yol açabilir. McMurphy, sadece duyularını takip ederken Kartezyen bir algı içindeydi; kendi dünyasınca geniş ölçüde aldatılmıştı ve bunun bir sonucunda, metaforik olarak lobotomisi ve ölümü vasıtasıyla, kendi varoluşunu teyit edemedi. Sadece akıl hastanesindekiler, ‘aklî dengeleri bozuk’ olmasına rağmen, varlıklar olarak varoluşlarını doğrulamak için bir akıl sesine (Ratched ve enstitü) sahiplerdi.
Dahası bu filmde, fiziksel arzuların aşırılığı ve insan arzuları McMurphy’nin ölümüne yol açtı ancak onun enstitü içinde kendi aklî muhakemesini kabul etmesinin olası bir yolu var mıydı? Veya bu anlamda, akıldan yoksun bir adam, tüm fiziksel arzularını dürtüsel olarak takip ettiği bir hayata mahkum mu edilmiştir? Bu ikisini yeniden düzenlemenin bir yolu var mıdır? Ya da birinin diğeri üzerinde önceliklendirilmesi gerektiğini söylemek bile doğru mudur?
Çeviri: Zeynep Şenel Gencer
Yayın Koordinatörü – Sinema Editörü
Kaynak: Matt Burnick / Philosophy and Film
Descartes and One Flew Over the Cuckoo’s Nest
Yasal Uyarı: Yayımlanan bu yazı Türkçeye yabancı dilden sosyalbilimler.org tarafından çevrilmiştir. Söz konusu metin, izin alınmadan başka bir web sitesinde ya da mecrada kısmen veya tamamen yayımlanamaz, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, dağıtılamaz, içeriğinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Aksi taktirde bir hak ihlali söz konusu olduğunda; sosyalbilimler.org, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun ve 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun ilgili hükümleri gereğince maddi ve manevi tazminat davası açabilir. Ancak yazının bir bölümü, alıntılanan yazıya aktif link verilerek kullanılabilir. Her türlü alıntı (her müstakil yazı için) 200 kelime ile sınırlıdır. Alıntı yapılan metin üzerinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Bu metinde yer alan görüşler yazara aittir ve sosyalbilimler.org’un editöryal politikasını yansıtmayabilir.