sosyalbilimler.org’da, her ay farklı bir konu üzerinde yazmayı planlamış olmakla birlikte geçtiğimiz bir ay içerisinde ülkemizin hiç bitmeyen tartışma konusu eğitim alanında yaşananlar üzerine, kaldığım yerden devam etmeye karar verdim. Eğitimin ideoloji ile olan bağlantısı ve her iktidarın kendisini ortaya koyabilme mecrası olarak bu alanı görme sevdası yüzünden, ülkemizde eğitim tartışmaları hiçbir zaman nihayete ermeyecektir! Öte yandan bu durumun bizim açımızdan şöylesi bir büyük problemi beraberinde getirdiği gerçeğini de maalesef yine ideolojik angajmanlarımız nedeniyle görememe gibi bir sorunumuz da bakidir. Bir ay içerisinde kamuoyunu en çok ilgilendiren haberler arasında müfredat tartışmalarının geliyor olması şaşırtıcı değildir. Ancak tüm itirazlara rağmen gerek evrim gerekse de Atatürk ile ilgili bilgilerin müfredattan çıkartılma girişimlerini de yine geçmişte olduğu gibi nedenleri veyahut niçinleri ile tartışamadık! Zaten gerçek anlamda son yıllarda hiçbir konu üzerinde makul, mantıklı ve akla yatkın tartışmalar yapabilme anlayışında değiliz.
Cepheleşme üzerinden yürütülen ve eğitim gibi hayatî bir alandaki etkilerinin çok derin ve yıkıcı olacağı bir meseleyi bile sulandırmayı başarabiliyoruz. Bu alandaki son açıklama ise bizzat cumhurbaşkanından geldi ve kendisi TEOG sınavını doğru bulmadığını dile getirdi. Muhtemelen hükümet bu açıklamanın ardından düğmeye basma gereksinimi hissedecek ve daha önce bizzat kendilerinin uygulamaya sokmuş olduğu bu sınav sistemini değiştirme yoluna gidecektir. Yanlışlığın neresinden dönülürse kârdır sözü önemlidir ancak eğitim gibi bir alan söz konusu olduğunda yaptığınız yanlışların etkisi ile karşılaşma ihtimalinizin uzun yıllar boyunca devam edeceğini de unutmamalısınız.
Karşımızda bambaşka bir anlayışla yetişmekte olan ve bütün bu farklılıklarını başta okullar olmak üzere, hayatın bütün alanlarına taşıyan çocuklar, gençler bulunuyor. Öğrenmeye, okumaya, yazmaya okulla birlikte başlamayan binlerce çocuğumuz var artık. Geçmişin klasik eğitim anlayışı ve onun dar kalıpları içerisine soktuğunuz takdirde kaybedeceğiniz kuşaklar söz konusu olanlar. İşte bu yüzden teknoloji sonrasında zaten oldum olası zayıf olan okuma alışkanlığımızı, bu kitleye sevdirecek ve onları hayatın içinde daha farklı kılacak organizasyonları devreye sokabilmenin yollarını aramak durumundayız. Aksi takdirde sosyal medyayı, cep telefonlarını, bilgisayarları çok iyi kullanan buna karşın bilgiden giderek uzaklaşmak suretiyle klişelere saplanan kuşaklarla bir arada yaşamak durumunda olacağımız gerçeğine alışmamız gerekecek.
Özellikle televizyonlardaki yarışmalarda sorulan sorulara gençlerimizin vermiş oldukları yanıtlar, bu konuda nasıl bir sıkıntı içerisinde olduğumuzu ortaya koymaktadır. Örneğin kendilerine uzatılan mikrofonda evlilik programlarını kimlerin sunmakta olduğunu rahatlıkla sayabilen gençlerimize, dünya klasiklerinden üç tanesini sayabilir misiniz sorusu yöneltildiğinde alınan yanıtlar tam anlamıyla fecaat olmaktadır. Kitap okumayan ve kitaplarla barışık olmayan kuşaklar yetiştirmek için elimizden gelen her türlü çabayı gösterdiğimizi belirtmeliyim. Bunu hiç şüphesiz başta sınav maratonu içerisine sıkıştırdığımız eğitim sistemi ile gerçekleştirdik. Sadece test çözen ve başarı odaklı çocuklar yetiştirerek, bütün çocukları aynı potada eritme yoluna gittik. İşte tam bu noktada ideolojik bir alan olarak eğitim vurgusunu ön plana çıkartarak, kendi bakış açımıza dönük formasyonları hayata geçirmek için çaba gösterdik. Sonuç ise tam anlamıyla başarısızlık olarak kendi kalemize attığımız gol olarak kayıtlara geçti.
Sürekli olarak deneme yanılma tahtasına döndürülen bir eğitim sistemi ile yol kat edebilmemiz mümkün değildir. Bir de bu anlayışın içerisine toplumun tüm kesimleri tarafından onaylanmayan bir müfredat sistemini eklemeye çalıştığınız vakit işler daha da karmaşık hale bürünecektir. Bu noktada bir parantez açarak bizim sürekli olarak yaptıklarımızı kolaylaştırmak yerine zorlaştırma yoluna gitmeyi maharet saydığımızı ve bunun için özel çabalar gösterdiğimizi de eklemeliyim.
1980 sonrası bu ülkenin geçmişindeki pek çok kavramı yerle bir etmekle kalmadı aynı zamanda bambaşka bir bakış açısının da peki ala mümkün olabileceğini göstermek suretiyle, işin renginin değişmesine yol açtı. Başta eğitim olmak üzere birçok alanın kendine özgü olan yanlarını silindir gibi ezmek suretiyle erezyona uğrattı. Emek vermeden bir yerlere gelebilmenin ve bunun için eğitime de gereksinim olmadığı düşüncesini adeta bir mikrop gibi yayılmasına vesile oldu. Kurallara uyanların cezalandırıldığı buna karşın tam aksi şekilde hareket edenlerin ödüllendirildiği bir anlayışın yavaş yavaş kökleşmesine ortam hazırladı. Burada eğitim sistemi ile çok fazlaca oynandığını ve sürekli olarak değişiklikler yapılmak suretiyle tüm ülkeyi ilgilendiren bir sorunun adeta kangren haline getirildiğini de hep birlikte gördük. Her yıl daha fazla gencimizin sıfır puan çektiği üniversite giriş sınavlarından tutun da binlerce çocuğumuzun mağdur olduğu lise geçiş sınavlarına kadar pek çok aşamada sistemsizlik sorunu daha da büyüttü. Çözüm olarak devreye sokulan yeni sınav uygulamaları ve müfredat değişiklikleri ise beklenen çare olmadığı gibi yarayı daha da azdırdılar. 28 Şubat süreci İmam Hatip okullarını hedef tahtasına oturtmuştu ve bu kaynağı elimine etmeye çalışıyordu. Buna karşın içinden geçtiğimiz dönemde bütün okulların tabelalarını Anadolu lisesi levhası ile değiştirmek suretiyle hepsinin içini boşaltmış olduk. Proje okulları tartışmalarını ve öğretmenlerin yerlerinin değiştirilmesi meselesini saymıyorum bile. Aktarılan tüm kaynağa rağmen beklentilerin çok altında kalan okullar bulunuyor buna karşın çok daha parlak beyinlerimizi yetiştirmek amacıyla kurulan fen liseleri ise can çekişmeye bırakılıyor.
Eğitim, her ne kadar kendi ideolojik pozisyonlarınızı ortaya koymak suretiyle geniş kitlelerle buluşmanıza vesile olsa da aynı zamanda geleceğe dönük getirileri nedeniyle tüm ülkenin yarınlarını belirlediği için dar kalıplar içerisine sokulması sakıncalı olan bir alandır da. Çünkü burayı biçimlendirme girişimlerinizde yaşanacak her türlü başarısızlığın faturası sadece belirli bir dönem iktidarda olanlara kesilmeyecektir. Aynı zamanda tüm ülkenin geleceğine de ipotek koymanın bir başka adı olarak tarihteki yerini alacaktır. İşte bu yüzden eğitimi siyasallaştırmaktan ve ideolojik bakış açılarının egemenliğine terk etmekten çok öte bir yaklaşımla davranmak zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Nasıl bir ülke ve nasıl bir gelecek hedeflediğiniz meselesi geçmişte olduğundan çok daha yakıcı bir soru veyahut sorun olarak karşımızda durmaktadır. Bu soruya/soruna yanıt verirken dar kalıplar içerisine sıkışmış bir ideolojik anlayışla hareket ettiğimiz sürece, hepimiz bundan zarar göreceğiz demektir. Bunun için de tüm toplumu kucaklayacak bir eğitim tartışmasını ortaya koymanın tam zamanıdır. Ancak burada tüm kesimlerin dinleneceği ve uzlaşı içerisinde bir yaklaşımın hayata geçirileceği düzenlemelere ihtiyaç bulunmaktadır. Eğer bunu başaramazsak, dışa olan bağımlılığı artan bir ülke görünümüne doğru hızla ilerleyeceğiz demektir. Böylesi bir toplumsal iklim ise farklı düşünen ve parlak beyinlerin ülke içinde kalmak yerine ülkeyi terk etmesi ile sonuçlanacak gelişmeleri hızlandıracaktır. Yetişmiş insan kaynağını ve parlak beyinlerini kaybeden bir ülke olarak Türkiye’nin işi ise giderek daha da zorlaşmanın yanı sıra içe dönüklüğün beraberinde getireceği sıkışma duygusu, her alanda daha fazla kendisini gösterecektir.
Ahmet Talimciler
blog@sosyalbilimler.org
sosyalbilimler.org Blog Yazarı
Yasal Uyarı: Yayımlanan bu yazının tüm hakları sosyalbilimler.org‘a aittir. Söz konusu metin, izin alınmadan başka bir web sitesinde ya da mecrada kısmen veya tamamen yayımlanamaz, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, dağıtılamaz, içeriğinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Aksi taktirde bir hak ihlali söz konusu olduğunda; Sosyal Bilimler Platformu, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun ve 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun ilgili hükümleri gereğince maddi ve manevi tazminat davası açabilir. Ancak yazının bir bölümü, alıntılanan yazıya aktif link verilerek kullanılabilir. Her türlü alıntı, (her müstakil yazı için) 200 kelime ile sınırlıdır. Alıntı yapılan metin üzerinde herhangi bir değişiklik yapılamaz.