Özerklik İdeali
Özünde felsefî-ahlâkî bir kavram olan “özerklik” (autonomy) kısaca kişinin kendini-yönetmesi, kendini-belirlemesi, kendi kuralını kendisinin koyması gibi anlamlara gelmektedir. Özerklik mümkün olan en yüksek derecede hayatının gidişine kişinin kendisinin yön vermesini ima eder (Kateb 2011: 103). Başka bir anlatımla, özerk kişi kendi hayatının kontrolü kendisinde olan, kendi varoluş tarzını kendisi yaratan kişidir. Kısaca özerklik fikri kişinin tercihlerinin haricî etkenler tarafından belirlenmemesini, onun kendi sahici iradesinin sonucu olması gerektiğini söyler. Joseph Raz’ın deyişiyle, “özerk kişi kendi hayatını kendisi kuran kişidir.” (Gaus 2000: 84)
Kabul etmek gerekir ki, kendi hayatını kendisi kurma veya kendisini belirleme anlamında özerklik çok ileri bir iddia veya taleptir. Böyle alındığında dünyada çok az insanın özerk olduğu söylenebilir. Belki de bu gerçeğin farkına varılmasından dolayı, özerkliğe daha mütevazi bir anlam veren düşünürler de vardır. Bu anlamda özerklik tutkulara, güdülere ve kaprislere göre değil de düşünüp-taşınarak, akla göre karar veren kişi anlamında kullanılmaktadır. Galston’ın (1995: 521) belirttiği gibi, liberal özerklik çok kere kendinin, başkalarının ve toplumsal pratiklerin devamlı olarak akılcı incelemeden geçirilmesiyle ilişkilidir. Özerk kişi –zorunlu olarak kendi hayat ve değerlerini kendisi yaratmasa da- en azından hayatının her yanını eleştirel incelemeye tabi tutan kişidir. Özerk kişi kendisini, başkalarını ve toplumsal pratikleri devamlı olarak akılcı incelemeden geçiren ve bilgisizliğin veya geçmişin şartlandırmasının kölesi olmayan kişidir.
Bu bağlamda, özerk kişinin “bağımsız düşünceli” veya “eleştirel düşünen” kişi olduğu söylenebilir (Mason 1990: 436). Kişinin hayatını her bakımdan aklın süzgecinden geçirmesini öngören, bireysel bir ideal olarak bu özerklik anlayışı liberalizm için tipiktir. Üzerinde düşünüp taşınmadan geleneğe veya günün pratiğine uyan kişinin doğru anlamda özerk olduğu söylenemez, çünkü onun iradesi çevresindekilerin iradesi tarafından belirlenmektedir. Özerkliğin bu anlatımı kişinin sadece cebir, kısıtlama ve tehditten değil, fakat aynı zamanda toplumsal törenin ve geleneklerin boğucu kısıtlamasından da özgür olmasını gerektirmektedir (Mendus 1987: 108).
Bu ikinci anlayışın temelleri J. S. Mill’e kadar geri götürülebilir. Mill şüphesiz öncü bir özgürlük düşünürü olmasına rağmen, onun sık sık tekrarladığı “bireysellik” vurgusunun içerdiği değer aslında özerkliktir. Ona göre insanın bireyselliğinin en belirgin göstergesi toplumda geleneksel olarak hâkim olan düşünce ve kanaatlere teslim olmaması, kendi plânlarını kendisinin yapmasıdır. Bireyselliği gelişmiş kişi carî toplumsal normları ve davranış kalıplarını sorgulamaksızın kabul etmeyen kişidir. Bu anlayışın, sosyal normları ve kamuoyunu yukarıda sözü edilen anlamda “haricî etkenler” olarak görmesi bakımından, özerklik fikrine yaklaştığı açıktır.
Kendi hayatını tamamen kendisi kurma veya belirleme şeklindeki aşırı iddialı özerklik anlayışını benimsemedeki liberal gönülsüzlüğün bir nedeni de onun başka bir bakımdan da ‘insanlık durumu’yla tam olarak uyuşmaması olsa gerektir. Gerçekten de, insanların çoğu özerkliğe pek fazla, hatta hiç değer vermez ve özerk olmayan (heteronomous) bir hayatla mutlu olur. ‘Birçok kimse hayatını düşünüp-taşınmadan yaşar, geleneksel kuralları ve pratikleri takip eder ve oldukça sıradan tercihler yapar.’ (Barry 2003. 236). Hatta heteronom olmanın, tercih külfetinden kurtulmanın sağladığı psikolojik güvenlik gibi bir ‘avantajı’ olduğu bile söylenebilir (Gray 1991: 102). Liberal teori açısından da heteronom bir hayatı tercih etmek pekalâ meşrudur.
Özerklik ve Liberalizm
Şüphe yok ki, bireysel özerkliğin ve onun muhtelif anlaşılışlarının politik imaları vardır. Nitekim özgürlük, hoşgörü ve barış gibi, özerklik de liberal siyasî öğretinin temel kavramlarından biridir. Özerklik idealinin siyasî yansımalarıyla birlikte içinde en çok tartışıldığı öğretinin liberalizm olması bu yüzdendir. O kadar ki, bu kavram veya idealin liberalizm içindeki yeri hakkındaki görüşüne bakarak kişinin hangi liberalizm anlayışına bağlı olduğunu çıkarabilirsiniz. Kabaca belirtmek gerekirse, özerkliğin liberalizmin temel değeri olduğunu kabul edenler genellikle liberalizmi “kapsayıcı”1 bir görüş, bir dünya görüşü, neredeyse bir hayat felsefesi olarak görürler. Buna karşılık, klasik ve ‘modern’ olanlarıyla birlikte siyasi liberalizm yanlıları, özerkliğin liberal bir değer olduğunu kabul etmekle beraber, onun tanımlayıcı bir değeri olduğu görüşünde değildirler.
Özerkliğin liberal öğretideki yerine ilişkin bu tartışma liberalizm içindeki başka bir gerilimle de ilişkilidir. Macedo’nun (1991: 252-53) anlatımıyla, özerklik bir yandan aktif, kendi kendini eleştiren, bağımsız kişilikli yurttaşlığı desteklemesi bakımından liberal bir ideal olarak ortaya çıkar. Hatta S. Benn’in ileri sürdüğü gibi, özerklik özgürlüğün, özgür kişiliğin bir unsuru olarak görülebilir. Çünkü, özgür olmak sadece kişinin eylemlerine müdahale edilmemesini değil, fakat aynı zamanda onun kendi hayatı üzerinde bir ölçüde kontrolü olmasını da gerektirir. “Özerklik olarak özgürlük” şeklindeki bu anlayışa bağlı olanlar için özgür bir kişi baskı altında olmayan, ama aynı zamanda hem kendi görüşleri hem de başka görüş ve pratikler hakkında eleştirel olarak düşünen ve dolayısıyla –meselâ- gelenekleri körü körüne takip etmeyen bir kişidir (aktaran Gaus 2000: 85). Ama öte yandan liberalizm, düşünme kapasitesine sahip olan kişilere saygı anlayışıyla bağdaşmayan ve iyi hayata ilişkin kapsayıcı anlayışların siyasî yoldan desteklenmesini öngören paternalizme de karşıdır.
Özerklikle ilgili asıl tartışma özerkliğin liberal toplumun bir “ortak iyi”si olarak tanımlanmasında ve bunu gerçekleştirmenin devlete bir ödev olarak yüklenmesinde ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda, klasik liberal düşünürler özerkliği genellikle bireysel bir değer veya ideal olarak kabul etmekle beraber, ona hem özgürlüğe göre ikincil bir değer verir, hem de liberal bir toplumun izlemesi gereken genel bir amaç haline getirilmesine karşı çıkarlar. Hatta Lomasky (2007), özerkliğin liberal gelenekle ilişkisinin marjinal olduğu kanaatindedir. Ona göre, başta John Locke olmak üzere liberal teorinin kurucuları için felsefi odak noktası özerklik değil barıştır. Kant için özerklik ahlâkî değerin olmazsa olmaz şartı olmakla beraber, onun gerçekleştirilmesi devletin işi değildir. Kant’ın siyasi çözümü, bireylerin başka herkesin benzer özgürlüğüyle bağdaşacak şekilde azamî dış özgürlükten yararlanmalarına imkân veren sivil bir düzendir.
‘Modern liberaller’ bakımından durum biraz daha karmaşıktır. Onların çoğu (bu arada John Rawls) özerkliğe klasik liberallere nispetle daha fazla değer vermekle beraber, yine de onu liberal toplum için siyasî yoldan uygulanması gereken ‘kapsayıcı’ bir amaç olarak görmezler. Buna karşılık Joseph Raz özerkliğin liberal devlet tarafından desteklenmesi gereken temel bir değer olduğu görüşündedir. Bunun gibi, Will Kymlicka da özerk tercihi liberalizmin tanımlayıcı bir değeri olarak görür ve devletçe desteklenmesi gerektiğini savunur.
Buna karşılık, söz gelişi William Galston başka bakımlardan ‘modern liberal’ anlayışa bağlı olmakla beraber, özerkliğe bakışı klasik liberallere daha yakındır. Ona göre (Galston 1995: 523 vd.), doğru anlamda liberalizmi tanımlayan, kişinin tercih (choice) kapasitesine değer verilmesi değil, fakat çeşitliliğin korunmasıdır. Başka bir ifadeyle, Galston eleştirel akılcılığa dayanan “tercih”i öne çıkaran kişisel özerklik anlayışının kamusal olarak teşvikinin ortak (paylaşılan) liberal değerler arasında yer almadığı görüşündedir. Özerk tercihi liberalizmin merkezine yerleştirmek aslında liberal toplumlarda var olabilecek imkânlar alanını daraltmaktır. Çünkü, tercih kapasitesini korumak kılığı altında özerklik ilkesi gerçekte özerkliği benimsemeyen hayat tarzlarına baskı uygulayan bir tek-biçimliliğe dönüşür. Özerk hayat görüşü liberal toplumlardaki birçok mümkün varoluş tarzlarından biridir, ama kişisel özerkliğin teşviki ortak liberal amaçlar arasında yer almaz.
Özerkliğin bireysel bir ahlâkî ideal olmanın ötesinde devletçe desteklenmesi gereken bir kamu politikası hedefi olarak görülmesini çoğu liberalin onaylamamasının arkasında paternalist baskıcılık korkusu yatmaktadır. Bu aslında liberalizm içindeki Flatham’ın işaret ettiği (aktaran Gray 1991: 101) temel bir gerilimin, özgürlükle özerklik arasındaki gerilimin bir yansımasıdır. Pek çok liberal özerklik temelli bir paternalizmin özgürlük ve çoğulculuk karşıtı bir totaliter siyasete yol açacağından endişe eder. Nitekim, paternalizm insanları ahlâkî olarak daha iyi yapmak için devletin cebir kullanabileceğini kabul etmektedir (Dworkin 1996: 363-64). Bu kabulün arkasında, insanların kendileri için iyi olanı bilmedikleri ve az sayıda daha iyi insan tarafından düzeltilmeleri gerektiği görüşü yatmaktadır (Kateb 2011: 97). Oysa, liberal perspektiften bakıldığında, bireylerin sübjektif amaç ve isteklerinden bağımsız bir “objektif iyi” anlayışının devlet eliyle uygulamaya konması özgürlüğün tahribiyle sonuçlanabilir.
Özerkliği liberal toplumun genel bir iyisi olarak kabul eden düşünürler, bununla tutarlı olarak, özerkliği destekleme amaçlı devlet müdahalesini şu veya bu ölçüde desteklemektedirler.2 Örneğin, Joseph Raz kişinin ‘kendi hayatını kendisi kurabilecek’ aklî ve/veya iradî kapasiteye sahip olmaması durumunda, ona karşı paternalist tutumun haklı olduğunu düşünmektedir (Dworkin 1996: 362). Raz özerkliğin geliştirilip korunmasının özgürlüğe önemli kısıtlamalar getireceğini kabul eder. Ona göre, özerklik ilkesi özerk-olmayan grupları özerk bir kültüre asimile etmeye çalışmayı haklı gösterir (Gray 1991: 101). Bunun gibi, Mill de “yeteneklerin olgunlaşması” olarak tanımladığı özerklik gelişinceye kadar özgürlüğe “geçici” ve “lokal” sınırlamalar getirilebileceğini kabul ettiği için, “uygar olmayan” ulusların ve işçi sınıfı mensuplarının özgürlüğünün geçici olarak askıya alınabileceğini ve ancak yetenekleri tam olarak olgunlaştığında özgürlük ilkesinin onlara da uygulanacağını savunmuştur.3
Susan Mendus (1987: 116-20) da özerklik temelli bir liberalizmin çoğulcu ve hoşgörülü bir topluma götürmeyeceği kanaatindedir. Ona göre, liberal bir toplum içinde özerk –dolayısıyla “değerli”- olmayan bir hayat yaşayan alt-kültürlerin mensuplarına karşı hoşgörülü bir tutum benimsemek için pek neden yoktur. Liberalizmin özerkliğe üstün değer vermeyen hayat anlayışları karşısında tarafsız kalmayı reddetmesi ise basit bir kültürel emperyalizme götürür. Bu durumda, özerklik temelli liberalizm yorumunun izin vereceği çoğulculuk ve hoşgörü sadece özerkliğe üstün değer veren hayat tarzları arasında ve bunların içindedir.
Bu arada klasik liberalin özerkliği birincil liberal değer olarak kabul etmemelerinin bir nedeni de, onun devlete zenginliğin yeniden-dağıtımı görevi yüklenmesini meşrulaştırmakta kullanılmasıdır. Meselâ Raz’a göre, özerkliği teşvik etmek üzere devletin hem gelir dağılımına müdahale etmesi, hem de talep olmaması halinde piyasada hiç üretilmeyecek olan değerli malları üretmesi gerekir. Çünkü, ‘devletin bireylere kullanabilecekleri yeterince geniş bir seçenekler ve fırsatlar’ sağlama yükümlülüğü vardır. (Barry 2003: 237)
Sonuç
Görüldüğü gibi, özerklik eleştirel düşünceli, sorgulayıcı olmak ve hem kendimizi hem de çevremizi aklın süzgecinden geçirmekten tutun da, kişinin hayatını tamamen kendi iradesi ve tercihleriyle belirlemesine kadar uzanan bir anlamlar yelpazesine sahiptir. Sorgulayıcılık ve eleştirellik anlamında özerkliğin bütün liberallerin paylaşabileceği bireysel bir ideal olduğunda şüphe yoktur. Bu anlamdaki özerkliğin kamusal faaliyetin referans değeri olması halinde devleti ‘illiberal’ grup ve kültürlere karşı (özellikle eğitimde ve kültür politikasında) tarafsızlıktan ayrılmaya zorlayacak biçimde uygulanma ihtimali bulunmakla beraber, bunun özgür ve çoğulcu toplum tasavvuruyla bağdaşabilen bir yorumunu yapmak halâ mümkün görünmektedir.
Buna karşılık, kişinin hayatını tamamen kendi iradesi ve tercihleriyle belirlemesi veya ‘kendi varoluş tarzını kendisi yaratması’ anlamında özerkliğin kamu politikasını yönlendirmesi zorunlu olarak bireysel özgürlüklere bariz müdahaleleri gerektireceği gibi, bu anlayış devleti ‘illiberal’ grup ve kültürlere karşı tarafsız davranmaktan alıkoyacağı –hatta belki de devleti onlara karşı cephe almaya zorlayacağı- için çoğulculuk ve çeşitlilikle de bağdaşmaz. Bazı bakımlardan özgürlükten ayrılmayı gerektiren bu paternalist özerklik anlayışı, Susan Mendus’un işaret ettiği gibi, ‘illiberal’ birey ve gruplara (bu arada, ‘irrasyonel’ geleneklere de) sınırsız devlet müdahalelerine gerekçe teşkil edebilir. Böyle bir politika şu bakımdan da yanlıştır ki, Norman Barry’nin (2003: 236) de hatırlattığı üzere, kişinin özerk olabilmek için önce özgür olması gerekir.
Sonuç olarak belirtmek gerekir ki, klasik liberallerle ‘modern’ siyasî liberallerin özerkliği merkeze alan, daha doğrusu onu kamu siyaseti yoluyla gerçekleştirme amacına bağlı bir liberalizm anlayışından özgürlük ve çoğulculuk adına endişe etmeleri gayet yerindedir. Onun için, özerkliğin liberal bir ideal olmasıyla ilgili asıl mesele, onun paternalist olmayan ve özgürlük ve çeşitlilikle bağdaşan bir yorumunu geliştirmektir. Buna en uygun aday, özerkliği haricen belirlenecek objektif bir iyi olarak değil de bireysel bir iyi olarak ve her bir kişinin kendi potansiyellerini geliştirmesi temelinde tanımlamaktır. Rasmussen ve Den Uyl’un (2005) ‘insanî gelişim’ci ama aynı zamanda bireycilik ve özgürlükle bağdaşan bir liberalizmi formüle etme çabaları bu yönde bir adım olarak görülebilir.
Mustafa Erdoğan
blog@sosyalbilimler.org
sosyalbilimler.org Blog Yazarı
Barry, Norman P. (2003), Modern Siyaset Teorisi, Erdoğan, M. & Şahin, Y. (çev.) (Ankara: Liberte). Barry, Norman P. (2003), Modern Siyaset Teorisi, Erdoğan, M. & Şahin, Y. (çev.) (Ankara: Liberte).
Dworkin, Gerald (1996), ‘Autonomy’, Goodin, R. E & Pettit, P. (ed.), A Companion to Contemporary Political Philosophy (Blackwell), ss. 359-65.
Erdoğan, Mustafa (2009), ‘Liberalizme Yeniden Bakış: Tarihî ve Fikrî Temelleri’, Liberal Düşünce, n. 56 (Güz), ss. 7-31.
Galston, William A. (1995), “Two Concepts of Liberalism”, Ethics, 105 (April), ss. 516-534.
Gaus, Gerald F. (2004), ‘The Diversity of Comprehensive Liberalisms’, Gaus, G. F. & Kukathas, C. (ed.), Handbook of Political Theory (Sage Publications), ss. 100-114.
Gaus, Gerald F. (2000), Political Concepts and Political Theories (Boulder, Colorado: Westview Press).
Gray, Tim (1991), Freedom (MacMillan).
Kateb, George (2011), Human Dignity (The Belknap Press of Harvard University Press).
Lomasky, Loren E. (2007), “İki Liberalizm Anlayışı”, Çev. M. Erdoğan, Liberal Düşünce, C. 12, n. 45-46, ss. 27-58.
Macedo, Steven (1991), Liberal Virtues: Citizenship, Virtue, andCommunity in Liberal Constitutionalism (Oxford: Clarendon Press).
Mason, Andrew D. (1990), “Autonomy, Liberalism and State Neutrality”, The Philosophical Review, Vol. 40 No. 160, ss. 433-452.
Mendus, Susan (1987), “Liberty and Autonomy”, Proceedings of The Aristotelian Society New Series, Vol. 87 (1986 – 1987), pp. 107-120.
Rasmussen, D. D. & Den Uyl, D. J. (2005), Norms of Liberty: A Perfectionist Basis for Non- perfectionist Politics (University Park: Pennsylvania State University)
Waldron, Jeremy (2004), ‘Liberalism, Political and Comprehensive’, Gaus & Kukathas (ed.), age., ss. 89-99.
Yasal Uyarı: Yayımlanan bu yazının tüm hakları sosyalbilimler.org‘a aittir. Söz konusu metin, izin alınmadan başka bir web sitesinde ya da mecrada kısmen veya tamamen yayımlanamaz, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, dağıtılamaz, içeriğinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Aksi taktirde bir hak ihlali söz konusu olduğunda; Sosyal Bilimler Platformu, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun ve 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun ilgili hükümleri gereğince maddi ve manevi tazminat davası açabilir. Ancak yazının bir bölümü, alıntılanan yazıya aktif link verilerek kullanılabilir. Her türlü alıntı, (her müstakil yazı için) 200 kelime ile sınırlıdır. Alıntı yapılan metin üzerinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Bu metinde yer alan görüşler yazara aittir ve sosyalbilimler.org’un editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Dipnotlar
↵1 | Bu kavram liberal teori içindeki, ‘siyasî liberalizm’e karşı ‘kapsayıcı’ (comprehensive) liberalizm’ tartışmasıyla ilgilidir. Bu konuda bkz. Erdoğan (2009); Waldron (2004); Gaus (2004). |
---|---|
↵2 | Bununla beraber, paternalizmin asında özerklikle bağdaşmadığı da savunulabilir. Şöyle ki: Kişinin ne yapacağını veya ne olacağını kendisinin belirleyebilmesi anlamında özerklik eğer onun ‘iyiliği’nin önemli bir unsuru ise, ise, o zaman onun iradesine rağmen kendisine yapılan şey onun iyiliğine olamaz. |
↵3 | Ancak Mill bu konuda tutarlı olmaktan uzaktır. Meselâ, Mormonlar sözkonusu olduğunda, çok eşliliğini düşük bir hayat tecrübesi örneği olarak gördüğü halde, yine de bireylerin bu yolu tutmakta özgür bırakılmaları gerektiğini belirtmişti. Ona göre, grubun bütün üyeleri rıza gösterdikleri sürece çokeşliliğe izin vermemek despotik bir tutum olurdu. Mill bu bağlamda özerkliği, tercihi genel kabul görmese ve başkaları tarafından kötü, hatta iğrenç görülse bile, başkalarına zarar vermemek şartıyla kişinin nasıl yaşayacağını kendisinin tercih etmesi olarak yorumluyordu (Kateb 2011: 103). |