Liberalizm nedir? Liberalizm terimi sık sık politik tartışmalarda yer almış olmasına karşın kafa karıştırıcı bir şekilde geniş farklılıklardaki ideolojik pozisyonlara işaret etmektedir. Bu yüzden örneğin liberalin bir tipi (“sosyal” veya “solcu liberal”) geniş bir devlet yardımını tercih ederken bir diğeri (“ekonomik” veya “klasik liberal”) minimal devlet müdahalesini ve serbest piyasa ekonomisini tercih edebilir. Amerikan siyasetinin manzarası hesaba katıldığında resim daha da karmaşık bir hâl almaktadır. Bu manzarada liberal terimi sık sık solcu kelimesinin alternatifi olarak kullanılmaktadır. Liberalleşmeden nefret eden Amerikan muhafazakârların genellikle serbest piyasacı yani ekonomik özgürlüğü desteklemeleri ise durumu daha da karmaşık bir hale getirmektedir.
Bu geniş siyaset felsefesine nasıl sağlam bir kavrayış sağlayabiliriz? Siyaset teorisyenleri liberalizmde olması gereken bir dizi değerleri sık sık tanımlamıştırlar. Örneğin bunlar; insan hakları, hoşgörü, demokrasi, özgürlük ve meşrutiyeti içerir. Bunların bazıları diğerlerine kıyasla daha temel prensipler olduğu için daha fazla ikna edicidir. Örneğin son zamanlara kadar pek çok liberal, demokrasiye düşmandı. Özgürlük, meşrutiyet ve hoşgörü daha kabul edilebilirdi. Fakat neredeyse hiçbir şekilde bu duruma özel mülkiyet dahil değildi. Bu şekilde liberalizmi tanımlama arayışındaki problemli kısım, liberalizmin egemen dünya görüşü olmasıdır (en azından Batı’da). Bir bakıma liberalizm artık tam olarak tanımlanmış bir politik hareket olmamasına karşın çağdaşlığın en siyasi şartı durumundadır ve ondan açık bir şekilde ayrılan birkaç geleneksel siyaset vardır. Bu durumun sebebi diğer çoğu geleneğin bu egemen oluşum içerisinde konumlandırılmamasıdır. Bu yüzden modern muhafazakârlık gerçek manada liberalizmin bir çeşididir. Ve sosyalizm de bundan çok da farklı değildir.
Liberalizmi soyut kavramlarla doldurulmuş bir toplamdan ziyade tarihsel bir fikir akımı olarak anlamak en iyisi olacaktır. Böylelikle zamanla evrimleştiği görülecektir. Bir politik söylem olarak farklı şekillerde eklemlenen fikirler dizisini karşılayan liberalizm, devamlı şekilde uyarlanmış, şekillenmiş ve zamanla farklı branşlara dağılmıştır. Liberalizmin beliren egemenlik şekli tarihsel olarak dönemden döneme değişmiş ve farklı ülkelerde farklı vurgular edinmiştir. Öyleyse belli tarihsel dönemler, sosyal ve politik içerikler terimin tam anlamı oluşturulacaktır.
Liberalizmi gelişmiş bir siyasi gelenek olarak görmek kadar burjuvazinin meşrulaşan ideolojisi olarak görmek de kısmen yardımcı olacaktır. Bu durum liberalizmin yüzyıllar boyunca geniş tarihi gelişimini açıklar. Liberalizm feodal imtiyazı ortadan kaldırmaya yönelik doğan burjuvazinin emellerini yansıtan bir devrim ideolojisi olarak ortaya çıkmıştı. 17. ve 18. yüzyıllarda Fransa, Amerika ve İngiltere devrimlerinde, liberalizm kesin olarak siyasi zaferini kazandı. Liberalizmin bu yükselişi, kapitalizmin yükselişiyle eş zamanlıydı. Kapitalizmin sağlamlaşmasıyla birlikte liberalizmin akışı özgürleştirici bir tutumdan sosyal değişimin şüpheli bir büyümesini tasavvur eden daha korumacı (muhafazakâr) bir tutuma doğru yön değiştirdi.
Yine de liberalizm köklü bir şekilde evrensel ilkeleri belirttiği için en başta da ifade ettiğimiz gibi herkes için özgürlük ve eşitlik öğretisi şimdiye kadar ezilen grupların başvurabilecekleri ideolojik kaynakları sağlam hale getirmiştir. Başlarda özgürlük ve liberal eşitlik alanına dahil edilmeyen köleler, çalışan kadın ve erkek sınıfı için onlarında dahil edilmesini kapsayan evrensel liberal ilkeler oluşturuldu. Böylece liberalizmin tarihi gelişimi sadece zenginlerin nüfuzuyla şekillenmemiş aynı zamanda ayrıştırılanların çabalarıyla da şekillenmiştir.
Bizler değişen görüşler, çabalar ve olası durumlarla ilişkili olarak liberalizmdeki bazı önemli değişimlerin izini sürmeye çalışabiliriz. Gördüğümüz gibi liberalizmin ilk oluşumu eski rejime karşı toplanmış devrimci bir sınıfın öğretileriydi. 19. yüzyıla kadar klasik liberalizm, kapitalist serbest piyasanın, değerlerini yükselten, hâkim, kendinden emin bir burjuvazinin çıkarlarını yansıttı. 19. yüzyılın sonundan itibaren zenginleştirici reformların lehine olan sosyal liberalizmin oluşumu ve devlet müdahalesi, organize olmuş işçi gücünün büyüyen bir meydan okumasının baskısı altında ortaya çıkmıştır. Keynes’in ekonomik teorileri tarafından desteklenen sosyal liberalizm, kapitalizmin özünü sarsan 1930 krizinin ardından egemen oldu. Liberalizmin bu dalı sosyal demokrasi olarak bilinen sosyalist geleneğin bir başlığı şekline dönüşmüştür. 20. yüzyılın sonunda 1970’lerin başlarında savaş sonrası sosyal liberal fikir birliği, piyasadaki büyümenin sönmesiyle ayrıldığı için liberal ekonomide neo-liberalizm adıyla bir canlanma görüldü. Hemen hemen aynı zaman diliminde klasik fikirlere geri bir dönüş ayrıca modern liberalizmin daha eşitlikçi yapısına da bir kanıt olmuştur. Örneğin; Rawls gibi teorisyenler Locke ile ilişkilendirilmiş sosyal temaslı tutumu canlandırdı ve sosyal liberalizmin özgürlükçü soluklarıyla bunu birleştirmeye çalıştılar.
Ancak liberalizmi bunların hepsinden tamamen farklı olarak şekillendiren liberal özelliği nedir ? Liberal geleneğin tüm ana başlıklarında var olan, liberalizmin tarihinde süregelen ortak bir tutum vardır. Liberalizmin ilk ve önde gelen varsayımı; insanların bir birey olduğuna dayanan toplum ve insan doğasının belirli bir görüşü üzerinde temellenmiştir. Bu temel aynı zamanda etnik ve ontolojiktir. Yani, bireyleri topluma nazaran daha temel daha gerçek olarak görür ve aynı zamanda bireyleri herhangi bir kollektif varlıktan çok daha ahlakî olarak değerlendirir.
Ayrıca insan doğasının görüşü bireylerin temel olarak bir bütün ve tamam olduğunu ileri sürmektedir. Bu görüş ile insan doğasını kendine yeten bir varlık olarak görmeyen ilk inanışlar çatışır. Örneğin; Aristoteles için insanlığın doğası polis‘den (siyasal toplum) soyutlanmış olarak düşünülemez. Ayrıca bu tutum bireylerin üzerinde toplum geleneklerini bulunduran geleneksel muhafazakârlıkla ve insanları temel olarak sosyal yaratıklar olarak gören Marksizm ile de çatışır.
Edinimlerime göre; liberalizmin varlık temeli hem felsefik hem de antropolojik bağlamda tam olarak ikna edici değildir. Fakat inkar edilemez şekilde liberalizm, çağdaş anlayışta derin kökleri olan güçlü bir sezgisel güce sahiptir. Ancak bununla birlikte belki de liberalizmin en büyük gücü adaptasyon özelliğidir. Bu yapısına göre liberalizm terimi hakkında her dönemde aynı ölçüde geçerli iddiaların olması günümüzde liberalizmin şaşırtıcı çeşitliliğini açıklar.
Çeviri: Halide Yazgan
Sosyal Bilimler / Çevirmen
Kaynak: Ed Rooksby / The Guardian
What does it mean to be a ‘liberal’?
Yasal Uyarı: Yayımlanan bu yazı Türkçeye yabancı dilden sosyalbilimler.org tarafından çevrilmiştir. Söz konusu metin, izin alınmadan başka bir web sitesinde ya da mecrada kısmen veya tamamen yayımlanamaz, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, dağıtılamaz, içeriğinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Aksi taktirde bir hak ihlali söz konusu olduğunda; sosyalbilimler.org, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun ve 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun ilgili hükümleri gereğince maddi ve manevi tazminat davası açabilir. Ancak yazının bir bölümü, alıntılanan yazıya aktif link verilerek kullanılabilir. Her türlü alıntı (her müstakil yazı için) 200 kelime ile sınırlıdır. Alıntı yapılan metin üzerinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Bu metinde yer alan görüşler yazara aittir ve sosyalbilimler.org’un editöryal politikasını yansıtmayabilir.