Rahip Lawrence C. Murphy, Wisconsin’de Roma Katolik Kilisesi’nde görev yapıyordu. 1998’de öldüğünde, arkasında 200’den fazla kurban bıraktı. 24 yıl boyunca, yaşları 5 ila 13 arasında değişen sağır ve dilsiz çocukları istismar ettiği ortaya çıktığında, Milwaukee Başpiskoposluğu davalarda antlaşma sağlanması için 29 milyon dolar ödedi. 2011’de de iflasını ilan ederek devam eden 23 davada tazminat ödemekten kaçınmaya çalıştı.
Alex Gibney’nin 2013’de Emmy ödülüne layık görülen dokunaklı ve akıcı belgeseli “Mea Maxima Culpa: Silence in the House Of God (Benim En Büyük Günahım: Tanrı’nın Evinde Sessizlik)”, işte bu skandalı ve daha fazlasını mercek altına alıyor. Gibney’nin filmindeki açıklamalar, sistematik olarak yürütülen taciz döngüsünün tabir-i caizse ‘mide bulandırıcı’ ancak hiç de şaşırtıcı olmadığını ortaya koyuyor.
“Mea Maxima Culpa”, kurbanlara söz hakkı veren ve Roma Katolik Kilisesi hiyerarşisinin geniş çaptaki taciz olaylarıyla başa çıkamayışını su yüzüne çıkaran ilk film değil. Kirby Dick’in “Twist of Faith”(Kaderin Cilvesi) (2004)” ya da Amy Berg’in “Deliver Us From Evil (Bizi Kötüden Koru) (2006)” gibi filmler, bu suçları kurumsal başarısızlıklarla bağlayan diğer yapımlar.
“Enron: Piyasanın Uyanıkları”, “Karanlık Tarafa Taksi”, “Casino Jack and the United States of Money” gibi filmlerle ünlenen Gibney’nin yozlaşmış güç odakları konusunda uzman olduğu aşikar. Yönetmenin inatla güncellediği hikaye, inkar ve örtbasın izlerini Orta Batı’dan Vatikan’a kadar sürüyor.
Metodları, katı gazetecilikle, sinematik sansasyonun mükemmel bir bileşimi. Duygusal müziğe ve fazlasıyla renkli, parlak ancak belirgin olmayan palete bağlı kalması, filmin daha güçlü kılınmasını sağlıyor. Film, New York Times’dan Laurie Goodstein gibi taciz skandalını haber yapan bir dizi gazeteciyle röportajlar ve şeffaflık ve güvenilirlik çağrısında bulunan avukatlar ve eski rahiplerden oluşan kalabalık bir tanık grubunun görüşleriyle ilerliyor.
Bu sohbetler, arşivsel video klipler ve Gibney’nin tahakkümle kızgınlığını baskılayan sesi birleştiğinde, anlatım içinde, ruhban sınıfı cinsel tacizleri konusunun sadece tek tük kötü davranışlardan yada yerel yönetimsel başarısızlıktan ibaret olmadığının altı çizilmiş oluyor. Filme göre, sorunun özünde bir ölçüde, Papalık’ın en yüksek kademelerince planlanan etki alanı genişletilmiş bir sessizlik komplosu var.
Papa XVI. Benedict ve ona bazı yakın çalışanlarla ilgili bu tartışma, filmin ikinci yarısında geniş yer tutuyor. Bu oldukça rahatsız edici. Ancak, filmin kalbinde, duygusal etkisinin gerçek kaynağı olan son derece dikkate değer bir dizi röportaj var. Bunlar, şimdilerde 60’lı yaşlarında olan dört adamın, davanın başlamasına ön ayak olan, Murphy’nin kurbanlarının açıklamaları.
Konuşmalar, John Slattery, Jamey Sheridan, Chris Cooper ve Ethan Hawke gibi ünlü aktörlerce seslendirilmiş. Gibney’nin kamerası onları, koyu bir arka plan önünde, yumuşak, indirekt bir ışıkla resmediyor, yüzlerinin ve ellerinin anlatımdaki yeri bu kontrast sayesinde vurgulanıyor, ve duyabilen seyirci işaret dilinin zenginliğiyle şaşkına dönüyor.
Filmin son karesindeki “Sağır Gücü” kelimelerinin de finale damgasını vurması tesadüf değil. “Mea Maxima Culpa” tecavüz ve inkarın tarihsel kroniği olmasının yanısıra, daha açıkça ama asla daha az etkili olmayan bir biçimde, engelli hakları hareketini ateşleyen tarihsel bir dönüm noktasına da işaret ediyor.
Rahip Murphy’nin kurbanları, tacizciye adeta bir koruma kılfı sağlayan, sağır ve dilsiz, ailelerinden uzak ve etraflarıyla iletişim kurmakta zorlanan çocuklar arasından seçilmişti. Bu öğrenciler, korunmasızlardı, sadece fiziksel farklılıklarından dolayı değil, aynı zamanda onları dışlayan sosyal marjinalleştirme de bu suçlara eşlik etti. Onlar büyüdükçe, baş koydukları adalet arayışı da daha geniş kapsamlı bir tanınma ısrarına ve kamuoyunun ortak sesine dönüştü.
Not: Bu konu hakkında, Zeynep Şenel Gencer tarafından Spotlight filmi ile ilişkilendirilerek kalem aldığı yazısını okuyabilirsiniz.
Bu yazı Zeynep Şenel Gencer tarafından sosyalbilimler.org’da yayımlanmak üzere yazılmıştır.
Atıf Şekli: Şenel Gencer, Zeynep. (2016, Mayı 06). “Benim En Büyük Günahım: Tanrı’nın Evinde Sessizlik”, Sosyal Bilimler. sosyalbilimler.org/benim-en-buyuk-gunahim-tanrinin-evinde-sessizlik Yasal Uyarı: Yayımlanan bu yazının tüm hakları sosyalbilimler.org‘a aittir. Söz konusu metin, izin alınmadan başka bir web sitesinde ya da mecrada kısmen veya tamamen yayımlanamaz, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, dağıtılamaz, içeriğinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Aksi taktirde bir hak ihlali söz konusu olduğunda; sosyalbilimler.org, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun ve 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun ilgili hükümleri gereğince maddi ve manevi tazminat davası açabilir. Ancak yazının bir bölümü, alıntılanan yazıya aktif link verilerek kullanılabilir. Her türlü alıntı, (her müstakil yazı için) 200 kelime ile sınırlıdır. Alıntı yapılan metin üzerinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Bu metinde yer alan görüşler yazara aittir ve sosyalbilimler.org’un editöryal politikasını yansıtmayabilir. |
[…] Yasası kitabını okuyabilir ya da Alex Gibney’nin 2012 yılında Emmy kazanan belgeseli Madonna Ağlıyor (Mea Maxima Culpa: Silence in the House of God)‘u […]