2010’ların sonlarına doğru, “Amerika’nın Yeni Kurucu Babaları” yeni bir totaliter rejim ve amansız bir polis devlet düzeni getirirler. Ekonomik çöküşü ve yükselen sosyal huzursuzluğu takiben, 2017’de, Birleşik Devletler’in 28. Anayasası kabul edilir. Yasaya göre, yılda bir gün (21 Mart’da) Arınma adı verilen gecede, bütün suçlar (cinayet de dahil) yasal kabul edilecektir. Polis, itfaiye, sağlık hizmetleri gece boyunca askıya alınacak; ertesi sabaha kadar da çalışmayacaktır. Tek kural, hükümet yetkililerinin dokunulmaz olduğu, dördüncü seviye patlayıcıların, roketatarların, bazukaların yasak olduğudur. Bu kuralları ihlal edenler halka açık olarak idam edilecektir. Arınma, suç ve işsizlik oranlarının %1 e gerilemesini ve ekonominin güçlenmesini sağlamıştır.
Arınma, “Tanrı, Arınmamıza ve ruhlarımızı temizlemeye izin verdikleri için Yeni Kurucu Babalarımızı korusun. Tanrı yeniden doğan Amerikan ulusunu kutsasın” mottosuyla açılır. Bunu takiben, Clair de Lune eşliğinde, şehrin kameralarına yansıyan şiddet görüntülerine tanık oluruz. Film, güvenlik kamerası görüntüleri, ekranda akan zaman kodu gibi olgularla gerçeklik algısını yıkarak seyirciye film izlediğini, her şeyin kurgudan ibaret olduğunu gösterirken bir yandan da belgesel havasındaki yaklaşımıyla kameraların aslında modern dünyaya ait görüntüler sunduğunu, bütün bunların gerçek dünyaya ait olduğunu da vurgular.
Film, Arınma Gecesi için güvenlik sistemleri satan Bay Sandin’in şiddet dolu geceyi sakince geçirmek için evine dönüşüyle başlar. Yolda, sekreteriyle konuşan Sandin’in kendisini en çok satış yapan kişi olduğu için kutlayan kadına “Bu bir ekip çalışmasıydı. Bende sana teşekkür ederim” deyişini ilk bakışta küçük bir jest olarak algılasak da, insanların hedef olmamak için birbirlerine iyi davrandıklarını daha sonra anlarız. Araba ilerlerken radyodaki sesin “Yoksullar kendilerini korumayı karşılayamıyorlar. Bu gecenin kurbanları onlar. Rekor sayıda insan içindeki canavarı serbest bıraktığında Amerikan sokakları kızıla boyanmış olacak. Mavi çiçeklerinizi almayı unutmayın. Bu önemli gece için desteğinizi gösterin.” dediğini duyarız. Ya da Sandin ilerledikçe kendisine temkinle, korku ve kızgınlıkla bakan komşuları izleriz. Sandin’in eşiyle komşu kadın arasındaki diyaloğun pasif agresif doğasını fark edip huzursuzlanırız. Bütün bunlar, rejimin toplumsal yapıyı değiştirerek yapay bir oto kontrol mekanizması yarattığına ve korku furyasının da bunu ateşlediğine işarettir.
Arınma Gecesi, medya tarafından da güçlü şekilde desteklenmektedir. Geceden görüntüler, tartışma programları, uzman konuklar, her şey tek bir şeye hizmet eder: Toplumun içindeki canavarın serbest kalmasına. Katılarak yada sadece izleyerek. Gösteri ve şov unsuru haline gelen şiddet olgusu, filmde çok baskın bir unsur olarak yer edinir. Mesela, Mary’nin (Snadin’in eşi) izlediği televizyon programındaki uzman konuk, şiddetin sıradanlaştırılmasının olağan hale getirilmesine ve desteklenmesine önemli bir örnek teşkil eder: Johns Hopkins Üniversitesi’nden Davranışsal Psikayatrist Dr. Peter Buynak; “Tarih bunu defalarca kanıtlamıştır. Bizler, doğası gereği şiddetle dolu bir türüz. Savaşlar, soykırım, cinayet. Asıl sorun bizim gerçek benliğimizi inkar etmemizdir. Arınma Gecesi, sadece tek bir gecelik toplumsal şiddet içermiyor, aynı zamanda, hepimizin içindeki saldırganlığı serbest bırakarak ülke çapında psikolojik bir denge yaratıyor.”
Şüphesiz ki olayları ateşleyen şey, Sandin’lerin Arınma Gecesi’ne karşı olduğunu daha yemek masasında haykırmaya başlayan oğullarının avlanmak istenen evsiz bir adama yardım ederek eve almasıdır. Ancak, asıl bomba sona saklanmıştır: Sandin, bütün mahalleye güvenlik sistemi satarak zengin olmuştur. Hem de ekonomik çöküş zamanında. Ve komşuları bundan pek de hazzetmemektedir. Çünkü kendileri bulundukları sosyal konumu korumaya çalışırlarken sıradan bir burjuva olan James, sınıfsal basamakları birer ikişer tırmanmaktadır.
Arınma’nın finalinde, yozlaşmış bir dünyada yaşadığımız ve çarpık sisteme ayak uydurmanın faydasız olduğu gerçeği bir kez daha vurulur yüzümüze. Burjuvaların bu öldürücü savaşı, James ve ailesinin komşuları tarafından hedef alınmasıyla daha korkunç bir boyut kazanır. Herbiri birbirini öldürmeye can atan bu insanlar, Arınma Gecesinin son bulmasıyla köşelerine çekilirler. Gelecek yıla kadar.
Serinin ikinci filmi Arınma Gecesi: Anarşi, Arınmanın vuku bulduğu gerçek mahallelere taşır hikayeyi. Açılış yazısı, son derece ironik şekilde, Yeni Kurucu Babalar bu geleneği başlattığından beri “giderek daha az insanın açlık sınırının altında yaşadığını” ilan eder. Tabii fakirlik oranı yoksulluk için önlem alındığından ya da alt sınıflar sosyal/maddi olarak yükseldiğinden düşmemektedir. Düşmektedir çünkü her biri sokaklarda kendilerinden varlıklılar için av olmaktadır. Bu noktada, Arınma’nın toplumun altbenliğini serbest bırakma işlevi gören bir araç olmaktan çok, Malthusçu bir rüya olduğu ortaya çıkar: Nüfusu kontrol etmenin bir yolu, hasta, mülksüz, yaşlı ve korunmasızları öldürmenin/avlamanın bir bahanesi.
Hikaye, üç ayrı koldan ilerleyerek tek bir noktada birleşir: Bir intikam görevi için sokaklarda gezinen esrarengiz adam (Frank Grillo), arabaları bozulan sürekli atışan çift (Zach Gilford ve Kiele Sanchez), evlerinde saldırıya uğrayan çalışan sınıf bir anne ve kızının (Carmen Ejogo ve Zoe Soul) yolları bu vahşi gecede kesişir.
Bu tuhaf ve uyumsuz grup, birlikte, her çeşit sosyal işlev bozukluğunun silahlandırılmış formlarıyla yüzleşecekleri karanlık bir dünyaya doğru yol alırlar: Sarhoş şehir magandalarının kendilerini görmezden gelen kadınlara tecavüz edip öldürdüğü, imtiyazlıların özel Arınma ritüelleri için kurban seçip para için kurban olmayı kabul eden insanları öldürdükleri, eski iyi adamların sniper silahlarının arkasına tüneyip biralarından bir fırt çektikleri, paralı misyonerlerin başkaları için kurban ‘hasadına’ çıktığı, ev içi cinai hesaplaşmaların yaşandığı, maskeli devlet görevlilerinin kamyonlarla sokaklarda gezerek evsiz, dışarıda kalmış avına çıktığı, deli bir kadının eli silahının tetiğinde, Tanrı’nın işini yaptığını, vatansever bir görevde olduğunu, sol elinde özgür dünyayı, sağ elinde Tanrı’nın elini tuttuğunu ilan ettiği, bir dünyaya.
DeMonaco, bu ikinci filmi Amerikan toplumunun sınıf ve güç kavramlarına saldıran tedirgin edici bir satire dönüştürüyor. Bunu da hiç gizlemeden, sözünü sakınmadan yapıyor. Örneğin Eva’nın babası kızlarına 100 bin dolar ödenmesi karşılığında zengin bir ailenin ritüelinde kurban olmaya razı oluyor. Bu beyaz para babası aile, önce sanki yemek sofrasındaymış gibi kendilerine verilen ‘nimete’ dua ediyor; sonra da iyice bilenmiş palalarını ellerine alarak neşeyle ilan ediyorlar: “Tanrı Amerika’yı kutsasın, Tanrı, yeniden doğan ulusumuzun yanında olsun.” ve sonra, yaşlı ve hasta bir Afro-Amerikalı olan babayı doğramaya girişiyorlar.
Tabii filmde ne olursa olsun, ne kadar batağa saplanılmış olsa da haksızlığa ve vahşete karşı duracak birilerinin mutlaka ortaya çıkacağına dair iyimser bir temenni de var. Eva’nın kızının seyrettiği televizyon programından yükselen muhalif bir ses (Carmelo); “Kar amacı gütmek demokrasiyle bağdaşmıyor, bu gece hesabı onların kanıyla soracağız” diyerek isyan ediyor, kendisi gibi ezilenleri yok sayan hakim sınıflara.
Grubumuz, sonunda kaçtıkları sokaklarda kodaman avcılar için av toplayan misyonerlere yakalanıyorlar. Yılın son avı için yapılan kıyasıya bir müzayedenin tam ortasında buluyorlar kendilerini. “En iyi ekibimiz şimdi geldi” diyor sunucu kadın. “Son Arınma için 200 bin dolardan başlıyoruz.” sonra da grubun dehşete düşmüş bakışlarının çevrildiği üst tabaka kalabalıktan canhıraş bir alkış kopuyor. Sunucunun silahları “Tanrı’nın elinden çıkmış gibiler” diye övdüğü noktada, silahlanma furyasının kültürün bir parçası haline geldiği anlaşılıyor. Grup, zorlu bir mücadele vererek, tamteçhizat saldırıya geçen zengin katillerce avlanmaktan son anda kurtuluyor. [ABD’de silah taşıma ve bulundurmayı destekleyen yasalardaki artışa rağmen 2014 yılında silah ruhsatı bulunan hane sayısı yüzde 32 ile son 40 yılın en düşük rakamına geriledi. Ancak, ABD’de silahlanmanın her vatandaşın hakkı olduğunu savunanların oranı yüzde 52’lerde iken silahlanmaya sınırlama getirilmesini isteyenlerin oranı ise yüzde 45’lerde kalıyor.] Finalde, esrarengiz adam, oğluna çarparak ölümüne sebep olan sarhoş sürücüyü öldüremediği noktada, bu sefer de gecenin amacına aykırı hareket ettiği için (Eva’yı ve diğerlerini kurtardığı için) kanun adamlarının hedefi haline geliyor: “Bu düzen bazı şeyleri yönetmemiz için bizlere kolaylık sağlıyor. Burada kahramanlara yer yok.”
James DeMonaco’nun sıradışı distopik gerilim serisi Arınma Gecesi, önümüzdeki ay görücüye çıkacak olan Seçim Yılı’nın da katılımıyla üçlemeler kervanında yerini alacak. Anarşi’de oğlunun ölümüne sebep olan sürücüyü öldüremeyen Çavuş Barnes, son filmde Arınmayı ortadan kaldırmaya ant içmiş Senatör Charlene Roan’ın güvenlik şefi rolünde karşımıza çıkacak. Arınma Gecesi temelde, toplumun dengesiz katil rolünde olduğu bir Slasher filmi (13. Cuma, ya da Hallowen gibi). Gerçekten de, öfke yüklü bir felsefe barındırıyor. İyi addedilen adamların bile “Kanınızın akmasına hazır olun aşağılıklar” diye bas bas bağırması bunun en büyük kanıtı. Kahramanlar, finalde camekanların arkasından insanların avlanmasını izleyen şımarık ve yoz zenginlere iyi bir ders vermiş olsalar da, bu nevi demagogca ve kışkırtıcı söylemlerin altında gerçek bir ikiyüzlülük yatıp yatmadığını sorgulamamak elde değil. Nihayetinde, eğer, hakim sınıflara karşı yürütülen gerçek bir savaş olsaydı; Hollywood’un kendisi saniyeler içinde küle dönerdi!
Zeynep Şenel Gencer
Sosyal Bilimler Platformu, Sinema Editörü
z.s.gencer@sosyalbilimler.org
Yasal Uyarı: Yayınlanan bu yazının tüm hakları Sosyal Bilimler Platformu’na (www.sosyalbilimler.org) aittir. Kaynak gösterilse dahi yazının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan yazının bir bölümü, alıntılanan yazıya aktif link verilerek kullanılabilir. Her türlü alıntı, (her müstakil yazı için) 200 kelime ile sınırlıdır. Alıntı yapılan metin üzerinde herhangi bir değişiklik yapılamaz.