Esmer bir kız çocuğu olarak büyürken ve antropolog olmak isterken, benim başarı anlayışım Beyaz akademisyenlerle dolu bir galeri etrafında şekilleniyordu. Bu, ABD’li antropolog Margaret Mead’in Samoa’ya giderken Pasifik Okyanusu’nu cesurca geçen sert çehresinde yatıyordu. Kültürel antropolog Clifford Geertz’in, katıldığı yasadışı bir horoz dövüşünü basan Balili polislerden kaçarken savrulan çılgın saçlarındaydı.
Üniversitede antropoloji tarihi kitabının eskimiş sayfalarını karıştırırken, Beyaz olmayan bir etnograftan bahsedildiğini göremedim. Kitap sadece kurucu figürlere odaklanmıştı ve sanki antropolojiyi tek başlarına kendi zekâları, azimleri, kalemleri ve defterleriyle inşa etmişler gibi görünüyordu.
İkonik antropologların meslek yaşamları oldukça iyi belgelenmiştir. Ancak pek çok antropolog için araştırma, dünyayı daha iyi anlamalarına yardımcı olan çevirmenlerin, kültürel tercümanların ve araştırma asistanlarının titiz emeğini içerir. Antropologların araştırmalarının başarılı olmasına yardımcı olan bu renkli işbirlikçiler hakkında çok az şey biliniyor.
ABD’li antropolog Cora Du Bois’in koruyucu, akıl hocası ve dost olarak nitelendirdiği Cava’lı işbirlikçisi Ali bin Usmus’un adını pek kimse bilmez. İskoç antropolog Victor Turner’ın Kuzey Rodezya’da (şimdiki Zambiya) “din tercümanı” olarak görev yapan, Ndembu ilaç bitkileri ve ritüelleri hakkında eşsiz bilgiye sahip Muchona “Eşek Arısı”nı da çok az kişi bilir.
Önemli katkılarına rağmen, Bin Usmus ve Muchona gibi kişiler hâlâ önemsiz figürler olarak görülüyor.
Tarihteki yerimi bulmaya çalışan Endonezyalı bir antropolog olarak soruyorum: Ünlü Beyaz antropologların başarısının arkasında kimler vardı? Ve bu insanlar bu araştırmacıların başarılarına nasıl katkıda bulundu?
2021’deki araştırma projem için yürüttüğüm arşiv çalışması, beni Amerika Birleşik Devletleri’nin en ünlü antropologları için çalışan yerli araştırma ortaklarının hayatlarını ve katkılarını araştırmaya yöneltti: Franz Boas ve Margaret Mead. Dipnotlar ve arşiv yığınları arasına sıkışmış George Hunt ve I Madé Kalér isimleri işverenleri kadar yıldızlarla dolu olmayabilir, ancak dünyanın antropolojik bilgi birikimine muazzam katkılarda bulundular.
Bu makale onların unutulmasına bir reddiyedir.
George Hunt ve Franz Boas
George Hunt, Boas’ın ABD’nin Kuzeybatı Pasifik bölgesindeki yerli saha temsilcisi ve muhatabıydı ve Boas onu sık sık “sevgili dostum” diye anardı. 1854 yılında Fort Rupert, Britanya Kolumbiyası, Kanada’da doğan Hunt, İngiliz bir baba ve Tlingit bir anne tarafından yetiştirildi. Bu iki kültürlü yetiştirilme tarzı nedeniyle, bölgeyi ziyaret eden Beyaz akademisyenler ve koleksiyoncular tarafından sık sık tercüman olarak istihdam edildi. Hunt, Boas ile işbirliğine 1886 yılında Kuzeybatı Pasifik ile Sibirya, Mançurya ve Rusya’daki Sakhalin Adası’ndaki kültürler arasındaki ilişkilerin antropolojik açıdan araştırıldığı Jesup Kuzey Pasifik Keşif Gezisi‘nin bir parçası olarak başladı.
Hunt’ın başlıca sorumlulukları, Kuzeybatı Pasifik’te yaşayan yerli bir halk olan Kwakwa̲ka̲’wakw hakkında eserler ve bilgi toplamaktı. Kabilenin gelenekleri ve ritüelleri hakkında yazdı ve notlarının çoğunu genellikle Doğu Yakası’nda yaşayan Boas’a postaladı. Hunt, Kwakwa̲ka̲’wakw faaliyetleri, sözlü tarihler ve kutsal uygulamalar konularında on binlerce el yazısı belge üretti.
Bununla birlikte Hunt’ın rolü veri toplamaktan çok daha fazlasını kapsıyordu. Antropolog Charles Briggs ve Richard Bauman’ın dile getirdiği gibi, Hunt aynı zamanda Boas’ın sözlerini Kwakwa̲ka̲’wakw’a ileten önemli bir arabulucu olarak da görev yaptı. Örneğin, bir Kwakwa̲ka̲’wakw ziyafet töreni sırasında -somon tabakları ve balık yağı sürülmüş çilek fıçıları- Hunt konuşmaları tercüme etmiş ve ritüeli Boas’a açıklamıştır. Bir bilgi tarihçisi olan Isaiah Wilner, Hunt’ın Boas’a sadece bilgi sağlamakla kalmadığını, aynı zamanda antropolog ile Kwakwa̲ka̲’wakw topluluğu arasında sağlıklı ve güvene dayalı bir ilişki kurduğunu savunuyor.
Tıpkı Boas’ın isimsiz tercümanının yardımına güvendiği gibi, Hunt da bilgi için başkalarına güveniyordu: Katkıları sürekli göz ardı edilen yerli kadınlar. Antropolog Margaret Bruchac’ın kapsamlı bir biçimde kayda geçirdiği üzere, Hunt’ın etrafı yerli soylu kadınlarla çevriliydi. Annesi soylu bir Tlingit ailesinde doğmuştu ve iki eşi de yüksek rütbeli Kwakwa̲ka̲’wakw kadınlarıydı.
Hunt kendisini hiçbir zaman bir Kwakwa̲ka̲’wakw olarak tanımlamamış olsa da -hatta topluluk ondan “yabancı bir Kızılderili” olarak bahsetmiştir- eşlerinin statüsü onu seçkinlerin bilgisine maruz bırakmıştır. Yerli yemek hazırlama ve kutsal evlilik törenleri hakkındaki bilgilerinin çoğunu yüksek mevkideki eşlerinden aldı. İlk karısı Lucy Homikanis öldüğünde Boas’a şöyle yazmıştı: “Bu başıma gelen en zor şey. Sevgili eşimi kaybetmek. Kendisi sizin için yapmam gereken işlerde hem size hem de bana çok yardımcı oldu.”
Boas ve Hunt arasındaki yakın işbirliğine rağmen, ikisi arasındaki güç dengesizliği sık sık çatışmalara neden oluyordu. Wilner’a göre Boas, Hunt’ın mali durumunu birkaç kez manipüle etmeye çalışmış, buna bir sayfa saha notu için aldığı ücreti 50 sentten 20 sente düşürmek de dahil. Bu muameleye sinirlenen Hunt, kendisine daha fazla ödeme yapılabilmesi için yazılarını daha küçük kâğıtlara yazarak protesto etti.
Boas ayrıca sürekli olarak erişilmesi zor yeni materyaller talep ederek Hunt’ı tehlikeli durumlara soktu. Bir keresinde Boas, Hunt’ı yerli mezarlıklarına girmeye ve “Batı etkisinden arınmış” sanat eserlerinin yanı sıra sömürgecilik öncesi döneme ait iskelet kalıntılarını toplamaya teşvik etti. Bu örnekler, her ne kadar Hunt’ın Boas’ın araştırmaları için tamamlayıcı bir katkısı olsa da aralarındaki ilişkide Hunt’ın konumunun güvencesiz kaldığını yansıtmaktadır.
I Madé Kalér ve Margaret Mead
Yıllar sonra, I Madé Kalér adında genç bir Balili, Boas’ın öğrencisi olan ünlü antropolog Margaret Mead’in sekreteri olarak çalıştı. Madé Kalér 1910’larda Kuzey Bali dağlarında yaşayan alt kasttan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Malay ve Hollanda okullarında iyi eğitim almış, İngilizce, Hollandaca ve Bali dili dahil olmak üzere beş dil konuşarak büyümüştür.
Liseden mezun olduktan sonra Hollanda Doğu Hint Adaları’nın (şimdiki Endonezya) başkenti Batavia’ya (şimdiki Jakarta) gitti. İyi maaşlı bir devlet işi bulmayı umuyordu. Bunun yerine, Bali’de karakter oluşumu ve bunun şizofrenik davranışlarla ilişkisini inceleyen saha çalışmaları için bir araştırma asistanı arayan Mead ve eşi Gregory Bateson ile tanıştı. 1936’daki bu olaylı karşılaşma işbirliklerinin başlangıcı oldu.
Madé Kalér’den Mead’in çalışmasında yalnızca kısa bir bölümle bahsedilmiş olabilir, ancak o Mead’in notlarını tamamlamak için 500’den fazla Bali metni yazdı. Bir bebeğin 3 aylık doğum günü ve bir köyün arınma ritüeli gibi çok sayıda Bali geleneğini ele aldı. Madé Kalér’in Bali dilindeki akıcılığı onu görünmeyene ve kendiliğinden olana karşı duyarlı kıldı. Gözlemleri, alt kasttan bir ailenin cenaze törenindeki hüznü, çocukların gelecekteki meslekleri hakkındaki hayalperest şakalaşmalarını ve merasim detaylarını yakaladı. Bu içgörüler dil bariyeri nedeniyle çoğu zaman Mead’in dikkatinden kaçıyordu.
Madé Kalér ayrıca aile üyelerini de bilgi kaynağı hâline getirmiş ve veri kaynağı olarak kendi çocukluk anılarını derinlemesine incelemiştir. Bu yaklaşım Mead’in çalışması için yeni ve zenginleştiriciydi, özellikle de Bali kültürü üzerine yapılan önceki araştırmalarda bilgi kaynağı olarak yüksek kasttan erkek yetişkinlere öncelik verildiği için.
Mead için çalışıyor olması Madé Kalér’in onun gözlemlerine katılmamasını engellemedi. Örneğin şöyle yazmıştır: “Bir ağlama sesi duydum. Ağlayan I Reta’ydı, daha önceki aynı çocuk. Nyonyah [Mead] [çocuğun] annesi tarafından kafasına vurulduğunu söyledi. Bunun doğru olup olmadığını bilmiyorum. Bir çocuk emeklemeye başladığında Bayung’da buna izin verilmezdi.”
Madé Kalér araştırmaları sırasında Mead’le birlikte kaldığından, saha çalışmasının sorunsuz ilerlemesine yardımcı olan çeşitli ev işlerine dahil oldu. Bali’ye ilk geldiklerinde çifti karşıladı, gelecek etkinliklerin takvim kayıtlarını tuttu ve lamba fitillerini düzenledi. Bazen Mead’in ev defterlerini tutmuş ve Mead iki dili de bilmediği için İngilizce belgeleri Hollandaca ya da Malaycaya çevirmiş.
İlginçtir ki Madé Kalér antropologlardan bazı bilgileri de saklamıştır. Saha çalışmasından 50 yıl sonra verdiği bir röportajda açıkladığı gibi, Mead ve Bateson Bali’yi pembe gözlüklerle görme eğilimindeydi. Kırsal Bali’deki kast siyaseti ve fakirleşme hakkında çok az farkındalıkları vardı -her ikisi de bozuk sömürge politikalarıyla bağlantılıydı. Madé Kalér, kendisini ve işverenlerini Hollandalı sömürgecilerin alıcı gözlerinden korumak için onlara bu “çirkin gerçeği” söylememeye karar verdi. Hollandalı hafiyeler, sömürge hükümetinin Bali’deki politikaları hakkında olumsuz düşünceler ifade etmek de dahil olmak üzere, politik olarak şüpheli faaliyetlerde bulunan kim olursa olsun sorgulamaktan çekinmiyorlardı.
Kendisi kadar çalışkan ve zeki olan Madé Kalér, Mead’in onunla yurtdışında çalışma teklifini reddetti. Bali’de kalmayı tercih etti ve sonunda ilkokul öğretmeni olarak bir iş buldu; emekli olana kadar da bu görevinden büyük keyif aldı.
Kelimenin Batılı anlamıyla bir “akademisyen” olarak tanımlanmasa da, Bali’nin yerli bilgi kaynağı olarak ünü, adanın kültürünü incelemeye gelen Amerikalı akademisyenler arasında çok iyi biliniyordu. Mead, 1978’deki ölümünden önceki son mektubunda Madé Kalér’e sevecen bir ifadeyle şöyle yazmıştı: “Eğer birisi 1936’da sizin gibi bir sekreter bulabilseydi, çok şanslı olurdu!”
Boas ve Mead tarihin en etkili antropologlarından ikisi olmaya devam ediyor, ancak onlar bilgiyi tek başlarına üretmediler. Yerel araştırma işbirlikçilerinin çoğu zaman fark edilmeyen emekleri, öne çıkan çalışmalarının ve akademik başarılarının doğuşunu kolaylaştırdı. Bu işbirlikçilerin inisiyatifleri, kültürel ve siyasi farkındalıkları ve sıkı çalışmaları onları kendi başlarına birer entelektüel hâline getirdi.
Hunt ve Madé Kalér’in hikayeleri, antropolojinin kültürlerarası ve işbirliğine dayalı bir çaba olduğunu ve her zaman da öyle olacağını gösteriyor. İnsanlar raftan bir antropoloji kitabı aldıklarında, umarım durup şunu sorabilirler: Bu çalışmanın görünmez ortak yaratıcıları kimler?
Bu yazı Talha Dereci tarafından sosyalbilimler.org’da yayımlanmak üzere Türkçeye çevrilmiştir.
Orijinal Kaynak: Rosyada, Amrina. (2022, October 13), “Unsung Native Collaborators in Anthropology,” Sapiens. Atıf Şekli: Rosyada, Amrina. (2022, Ekim 23). “Antropolojinin Görünmeyen Yerli İşbirlikçileri” Çev. Talha Dereci, Sosyal Bilimler. sosyalbilimler.org/antropolojinin-gorunmeyen-yerli-isbirlikcileri Kapak Resmi: El Yazmaları Bölümü, Kongre Kütüphanesi. Yasal Uyarı: Yayımlanan bu yazı Türkçeye yabancı dilden sosyalbilimler.org çevirmenleri tarafından çevrilmiştir. Söz konusu metin, izin alınmadan başka bir web sitesinde ya da mecrada kısmen veya tamamen yayımlanamaz, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, dağıtılamaz, içeriğinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Aksi taktirde bir hak ihlâli söz konusu olduğunda; sosyalbilimler.org, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun ve 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun ilgili hükümleri gereğince maddi ve manevi tazminat davası açabilir. Ancak yazının bir bölümü, alıntılanan yazıya aktif link verilerek kullanılabilir. Her türlü alıntı (her müstakil yazı için) 200 kelime ile sınırlıdır. Alıntı yapılan metin üzerinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Bu metinde yer alan görüşler yazara aittir ve sosyalbilimler.org’un editöryal politikasını yansıtmayabilir. |