Facebook’taki paylaşımlarım genelde akademi, yayın dünyası ve kitaplar üzerine. Ve Facebook’taki arkadaşlarımı seçerken de bu alanda yazan çizen okuyan kişileri tercih ediyorum. Hâliyle hesabımda konuşmaya değer bir meseleyi dile getirdiğimde akademi dünyasından birçok isim meseleye dair görüşlerini bildiriyor. Ve arşivlenecek bir sohbetin ortasında kendimizi buluyoruz. Bu tarz yazışmaların sosyal medyanın derinliklerinde kaybolmaması adına yazışmaları bir araya getirip Facebook Sohbetleri adıyla sosyalbilimler.org’da yayımlama kararı aldım.
Facebook Sohbetleri‘nde paylaştığımız her ileti için yazarından izin aldık ve iletide içerik anlamında herhangi bir değişiklik yapılmasına müsaade etmedik. Yazar isimleri, Facebook hesaplarına linklendi. İlgili iletiye yeni yorumlar yapıldıkça söz konusu metin güncellenecektir. Metnin sonunda son güncelleme tarihi ve saati bulunmaktadır. İlgililerine katkı sunması temennisiyle.
Talha Dereci
editor@sosyalbilimler.org
Genel Yayın Yönetmeni
Talha Dereci: Akademik çalışmalarda, birinci tekil şahıs mı yoksa birinci çoğul şahıs üslubu mu kullanılacağı meselesi hayli ızdıraplı. Ben her ikisini de becerebiliyorum sorun yok ama Batılılar kasmıyor, yaptım, ettim, böyle olduğunu gözlemledim vs. diyorlar. Bizde de ayetmişçesine hâkim bir “biz yaptık” hali var. Hatta topu başkasına atıp “yapıldı” falan diyoruz. Bir yere kadar bu fena olmuyor ama tamamen böyle bir üslup da hayli kasıntı gözüküyor ve göze batıyor, rahatsızlık veriyor. “Yaptım, ettim” desem “akademik bir üslup değil” diye eleştirileceğim de kesin. Orta yol var mı?
Nil Özçaglar-Toulouse: Yanlış. Fransa’da da biz denir, tabii Fransa Batı ise 🙂 Genel araştırma da biz, reflexif kısımda ben diyebiliriz.
Uğur Kömeçoğlu: Pasif (edilgen) cümle işe yarar.
Nilgün Çelebi: Evet, edilgen iyidir: Yapıldı, gözlemlendi vb.
H. Yaprak Civelek: Antropolojik, etnografik çalışmalarda tercih edilen birinci tekil şahıstır. Diğerleri genellikle edilgen bir cümle yapısı kullanırlar. Niteliksel saha çalışmalarımda çaba ve emeğimi doğrudan yansıtmak adına ben “ettim, buldum, düşündüm vs” demekten çekinmiyorum.
A.B.: Tabii eğer reflektif (özdönüşümsel dedikleri) bir çalışma ise.
Duygu Altınoluk: Gözlemleyen ben, araştıran ben. Yaptım, seçtim, araştırmamda bu yöntemi bu nedenlerle seçtim. DİYORUM. Bizim nesille evrilecek bu edilgen yapı ve aktif olarak ben’in yaptığı araştırmadaki metodolojik duruş değerlenecek zamanla diye düşünüyorum. Yine ben düşünüyorum tabi 🙂
Uğur Kömeçoğlu: Edilgen olmasının sebebi öznenin belirsiz olması ya da öznesiz ifade arzusu değildir. Herkes tezi kimin yazdığını bilir. Tezin altına anlı şanlı ad soyad yazılır imzalanır. Mesele Türkçenin semantiğiyle ilgili. Sürekli birinci tekil şahıs kullanmak mektup yazma üslubudur. Mektubun okuyucusu bir kişi olduğu için ve mektup biraz da mahrem bir metin olduğundan sürekli birinci şahıs kullanılır. Birinci şahıs kullanımı Türkçede yazarın okuyucuyu tanıdığı o mektup tarzı metinlere uygun düşer. Okuyucu tanınmıyor ise ve ayrıca okuyucu da yazarı kişisel olarak tanımıyor ise metnin public kişiliklere yazıldığını imleyen bir tarzdır edilgen fiiller. Yazarı edilgen kılmakla veya öznenin üstünü çizmekle ilgisi yoktur. Üstelik yeni teze başlayanlar danışmanın yapacağı okumaya o kadar yoğunlaşırlar ki danışmana mektup yazar gibi yaptım ettim buldum derler. Öğrenciyi edilgen cümleye teşvik etmek okuyucunun sadece danışman değil geniş bir kitle olacağını, kendisini kişisel olarak tanımayan kişilere yazdığını hatırlatmaya da yarar. Bu anlamda özneyi küçültücü değil yücelticidir. Türkçede birinci şahıs mahremiyetin dilidir daha çok. Tez ise son derece kamusaldır. Okuyucunun tezi yazanı şahsi olarak tanıma zorunluluğu yoktur. İkinci bir husus da tevazu meselesidir.
Talha Dereci: Oldukça tatmin edici açıklama. Teşekkürler hocam.
Neşe Özgen: Feminist metodoloji bu hususta önemli tartışmaları doksanlı yıllarda yaptı bitirdi hocam. Bir bakmanızı diliyorum.
Hakan Yücel: Fransa’da da böyle bir adet var.
A.B.: Etnografik araştırma eğer reflektif yaklaşımla yapılmış ise ben dili kaçınılmaz olur. Diğer çalışmalarda Nilgün hocanın dediği gibi edilgen dilin tercih edilmesi daha uygun. Kömeçoğlu hoca çok güzel bir açıklama yapmış gerçekten. Tevazu iyidir. Kültürel farklılıkları da gözardı etmemeli. Varoluş durumları açısından bakıldığında ise akademik dilin birinci tekil şahıs olmasının özellikle gençlerin ‘ben’ değerine dokunduğunu düşünüyorum. Şüphesiz istisnaları vardır amma çok sayıda örnek yaşandı. Ben dili için önsöz var zaten. Önsözdeki kullanımla yetinmek iyidir. İnsanın başına ne dert geldiyse şu bir işe yaramaz ‘ben’i çok önemli sayıp hayatının merkezine almaktan gelmiştir. Huzursuz, hırçın ve mutsuz insanlar ben-merkezci olanlardır. Üstüne üstlük bir de bencil iseler çifte kavrulmuş olur halleri. Emekli olmanın en güzel yanı, bu türlerden uzak kalma fırsatına kavuşmuş olmak. Bir de yazılarda o yüce ve kıymetli ben’ler ile karşılaşmayalım bari. 🙂 Tabii istisnaları tenzih ederek söylüyorum. [Son cümledeki ben dili sorumluluktan kaçmadığımı ifade etmek içindi 🙂 ]
Hakan Yücel: Ancak biz dilinde birey olamama riski de vardır.
A.B.: Hakan Yücel, biz dilinden söz etmemiştim. Edilgen dil demiştim… Kendimizi bile başkalarının kavramları ile düşünüyoruz. Birey yerine fert olsak! Gençler kavramlara emek vermeli. Bu karmaşadan kurtulmanın tek yolu zihni berraklaştırmak. Ayrıca “ben, ben ve de ben” diye diye kaf dağında dolaşanlar ya da kaf dağına tırmanmaya çalışanlar nedense bir türlü birey bile olamadılar. Sonra da suçu topluma, sisteme ya da biz diline atıyorlar. 🙂 Birey olmaya önem veriyorsalar olsalardı. Birey olabilmeyi bile başkalarından bekliyorlar. Ama fert olmak için sadece kendisi yeter insanın.
Hakan Yücel: Onlar bireyci hocam birey daha doğrusu özne değiller. Ben aslında özne (sujet) olmayı hedef olarak tercih ediyorum. Özne olmak bencil ve bireyci olmak değil, gelişkin bir toplum olmayı öğrenmektedir. Yani birlikte özgürleşmek. Başkalarının kavramları sözüne kısmî bir itirazım var. Olgu nerede ortaya çıkarsa kavram da oradan çıkar diye düşünüyorum. Kendim de iyi kötü çalışmalarımda ortaya çıkardıklarımı kavramsallaştırmaya çalışan biri olarak. Modern toplum ve birey ilk bizde çıkmadığı için ve evrensel oldukları için kullanmakta kanımca zarar yok. Ki birey yerli ve milli ama tabii ki esinlenilmiş bir kavram. Çok araştırma yaparsak çok kavram üretiriz, üretmeliyiz.
A.B.: Birey olmama riskinden söz etmiştiniz. Özne olmaya gelince fert ile kastettiğim şey. Şüphesiz olgu varsa artık kavram başkasının olmaktan çıkar. Ama Batıdaki olgu ile bizdeki olgunun aynı olduğunu söylemek de mümkün değil. Benzerlikler var ama aynı değil. O zaman kavram da farklılaşmaz mı? Belki farklı şekilde terimleştirilmesi gerekir. Ayrıca modern toplum ve bireyin evrensel oluşu tartışılır. Bu evrensellik, modernistlerce dayatılan bir öncül. Evrensel değil, siyaset-ekonomi-kültür ekseninde evrenselleştirilmeye çalışılıyor. Gerçekleştirilmeye çalışılan ve büyük ölçüde başarılan bir kehanet. Karşısında bir boşluk olduğu için de evrenselleşme yolunda. Ama gelecek ne gösterir bilemem. Dünya tek kutuplu olmaktan çıktığında yarın bugün mesela Çin daha etkin hâle geldiğinde neler olur bilemem. Bizden bir hayır yok şimdilik. Çok araştırma yapıp, daha çok tefekkür etmek lazım galiba. Kendine yabancılaşmadan. Dayatılan öncüllerden özgürleşmek bence özne olmanın şartlarından biri olacak. Bu bilimsel bilgi birikimini küçümsemek anlamına gelmiyor. Sadece eleştirel bakmak gerekiyor. Katkılarınız için teşekkür ederim. Gerçekten fikir açıcı oldu.
Neşe Özgen: Sanırım iyi bir metodoloji dersi almadan yazmaya başlamaları bu sorunu oluşturuyor. Sonra hocaları da özne nesne ikilemi üzerinde daha serbest çağrışımlarla örnekler vermek zorunda kalıyorlar. Keşke bunlara daha üniversite birinici ikinci sınıfta akademik okuma yazma dersleri konulsa. Ve o dersler de şimdiki sade suya tirit teknik metod dersleri değil, ciddi epistemoloji dersleri olabilse. Keşke.
Feray Artar: Tam tez izleme komitesi öncesi bu tartışmayı görmem iyi oldu. 🙂 Benim daha büyük bir sorunum var ki hepsini bir arada kullanıyorum 🙂 Yani tamamen içimden geldiği gibi yazıyorum. Bu, çoğunlukla pasif cümle kurup kabullerim ve iddialarım aşamasında “ben” dediğim bir yazı oluşturuyor. TİK jürimin önerilere göre revize edeceğim için içimden geldiği gibi gidiyorum. Örnek olarak son yazdığım paragraf ektedir.
Duygu Altınoluk: Al benden de o kadar. Bende de böyle bir çok paragraf var; özellikle yöntem kısmında; bu yöntemi neden seçtiğim ve araştırma kapsamım üzerine. Bulgularda biraz daha edilgen dil benimsiyorum sanırım. Bir de ben yazayım da önerilerle şekillendiririm düşüncesindeyim.
Salih Tiryaki: Burada nesnel bir yaklaşım göremiyorum. Kişisel fikirler. Mesela ben şu araştırma sonucu şunu buldum derseniz sorun olmaz. Tez izleme komitesi öncesi uyarı, sizin ve hocalarımın affına sığınarak…
. . .
Son Güncelleme: 25 Ekim 2017 / 13:55
Yasal Uyarı: Yayımlanan bu yazının tüm hakları sosyalbilimler.org‘a aittir. Söz konusu metin, izin alınmadan başka bir web sitesinde ya da mecrada kısmen veya tamamen yayımlanamaz, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, dağıtılamaz, içeriğinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Aksi taktirde bir hak ihlali söz konusu olduğunda; Sosyal Bilimler Platformu, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun ve 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun ilgili hükümleri gereğince maddi ve manevi tazminat davası açabilir. Ancak yazının bir bölümü, alıntılanan yazıya aktif link verilerek kullanılabilir. Her türlü alıntı, (her müstakil yazı için) 200 kelime ile sınırlıdır. Alıntı yapılan metin üzerinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Bu metinde yer alan görüşler yazara aittir ve sosyalbilimler.org’un editöryel politikasını yansıtmayabilir.